Bölüm 10

250 36 0
                                    

BÖLÜM 10Rüzgâr o kadar sert esiyordu ki konuşulanları duymakta zorlanıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM 10

Rüzgâr o kadar sert esiyordu ki konuşulanları duymakta zorlanıyordu. Gözündeki gözlükleri çıkarıp, eline alırken gözlerini kısmış boş araziye bakıyordu. "Beni buraya neden getirdin?" diye sorarak ablasının gözlerinin içine baktı. Omuzlarını silkti. "Burada ne yapmamı istiyorsun?" dedi.

Karaca, Mir Ali'nin geldiği günden beri bir arayış içerisinde olduğunu görebiliyordu. Bu yüzden de onu ve aklını meşgul edebilecek bir şeyler düşünüyordu. İçini çekerek kardeşine bakarken gülümsedi. "Kendine yeni bir dünya inşa edebilirsin." Dedi.

Mir Ali, ablasının ne yapmaya çalıştığını anlıyordu. Bir süredir -on gün gibi- Menaf'la kalıyordu. Ama sonsuza kadar onunla kalamayacağını biliyordu. Öte yandan bu büyük ve boş araziyle ne yapacağından da emin değildi. "Buranın eski sahibi şarap üretimi yaparmış," dedi yanlarındaki adamlardan biri "Ama yangın çıkınca her şeyini bir gecede kaybetmiş. Araziyi isteyen çok. Verimli toprakları var."

Bunlar genç adamın ilgisini çekmiyordu. Sıkılmış bir ifadeyle karşısındaki insanlara bakarak "Benden pılımı pırtımı toplayıp buraya gelmemi mi istiyorsunuz?" diye sordu. Yürümeye başladı. Yanında ablası, peşinde mühendisler ve avukatlarla birlikte bu boş araziyi adımlamaya başladı. Bir elini cebine sokup, kendi etrafında şöyle bir dönüverdi. Yalnız olduğunu fark ettiğinde ablasına kısaca bir bakış atmış onun, yanındaki adamlarla hararetli bir konuşma içerisinde olduğunu görünce kendi başına yürümeye başladı. Kısılan gözleri araziyi incelerken, iç sesi usul usul kulağına fısıldıyor, aklını çelmeye başlıyordu. Burada bir ev inşa edebilirdi. Çizimlerini kendi yapardı. Arazinin eskiden üzüm bağlarının olduğu yere bir şirket kurabilirdi. Mahzen olarak kullanılan yeri küçük toplantıların ve davetlerin verildiği yer yapabilirdi. Adımları hızlanırken beyninin çarkları dönmeye başlamıştı. Az öteye güzel bir hayvan çiftliği yapabilirdi. Arabaları ve motoru için bir otopark...

Durdu. O an aklına her ne geldiyse ablasına baktı. Karaca da sanki kendisine baktığını hissetmişçesine başını çevirince Mir Ali sadece başını eğmekle yetindi.

Araziyi satın almıştı.

**

Şirketten içeri girdiklerinde Karaca çok heyecanlıydı. Mir Ali ise hala düşüncelerinin arasındaydı. Birlikte asansöre bindiklerinde Karaca yapacaklarını sıralıyor bu sırada elleri ve kollarıyla ona yön gösteriyordu. Mir Ali, onu izliyordu ama dinlemiyordu. "Abla." Dediğinde Karaca'nın durup kendisine bakması yeterliydi. Derin bir nefes alan genç kadın "Atacağın her adımda yanında olacağımı bilmeni istiyorum." Dediğinde Mir başını sallayarak önüne döndü. Dışarı çıktıklarında koridorda kendilerini beklemekte olan Dila'yı gördüler.

"Günaydın Mir Ali Bey, suyunuz masanızın üzerinde. Menaf Bey, kendilerini aramanızı istediğini söyledi." Diyerek peşinden gelirken genç adam gözlerini devirerek gülümsedi. Koltuğuna oturmak yerine gidip deri koltuklardan birine oturdu. Bakışları masasının üzerinde duran su bardağına kayarken "Hemen veriyorum." Diyen genç kadına bakarak "Gerek yok." Dedi. Ablası da gelip karşısına oturdu. "Bana bir kahve getirebilir misin canım." Diyerek bacak bacak üzerine attı. Dila çıktığında Karaca bir süre onun arkasından baktı. "Merve'yle nasıl gidiyor?" diye sordu.

Mir Ali, bakışları camda gülümsedi. "İyi gibi. Bilmiyorum." Dedi. Ablasının sesini çıkarmayışı üzerine dönüp ona baktı. Ardından "Neden sustun?" diye sordu.

"Sadece aklından ne geçirdiğini anlamaya çalışıyorum." Dediğinde Mir "Bilmiyorum." Dedi "Ayağımın tozuyla gelip, onunla evlenmek istediğimi söylemiş olmam herkeste bir duş etkisi yarattı. Merve de ayak diretti."

Karaca, gülümserken "Fikrini ne değiştirdi?" diye sordu.

"Ne değil kim olacak o soru." Diyen Mir, odanın kapısı açılınca içeri giren Dila'ya baktı. Kahvesini eline alan Karaca devamını beklerken genç adam "Menaf'la konuştum." Dedi "Aklımı biraz başıma getirmiş olabilir."

"Yani hala yerinde değil mi?" diye sordu Karaca.

Mir Ali, gülümsemekle yetinerek ayağa kalktıktan sonra masasına doğru uzandı. Su bardağını eline aldıktan sonra bir süre içine baktı. Kaşlarını çatıp, odanın içerisindeki mini bara yöneldi. Bardağı çöp kovasına boşalttıktan sonra dolaptan bir şişe su çıkardı. Ablasının huzursuz bakışları eşliğinde suyunu içerek yanına döndü. Karşısına geçip oturdu. "Ne." Dedi.

Karaca cevap vermedi. Mir Ali de üstelemedi. İnsanlara güvenmiyor oluşunun sebepleri vardı ve bunlar yersiz değildi. "Çocuklarla tanışmalısın." Diyen Karaca'nın sesiyle kaşlarını çattığında onun "Kardeşlerimiz." Demesi üzerine başını çevirdi. Dudaklarını büküp "Bilmiyorum." Dediğinde "Dayak yersin benden Mir Ali." Diye uyardı Karaca. "Seni görmeye hakları var."

Genç adam bir kez daha gülümsedi. "Öyle mi? Ama beni tanımıyorlar? Onlarla hiç tanışmadım. Konuşmadım ve aramızda bir bağ da yok." Dedi. Son sözlerini söylerken gülümsemesi kaybolmuştu. Ablası da aynı ifadeyle gözlerinin içine bakarken omuz silkerek "O yüzden sen bunları dert etme bence" dedi "Su akar yolunu bulur demişler ne de olsa."

*

Öğleden sonra toplantı masasının üzerinde yığılı duran çizim kağıtlarına bakıyordu. Yalnız geçirdiği son yedi senede, kendinden emin olduğu tek şey çiziminin ve yazısının güzel olduğuydu. Şimdi de karşısında duran evin çizimine bakarken, bunu yapacak olan kişileri nasıl toplayacağını düşünüyordu. Menaf'ınkisi gibi bir evi olsun istemiyordu. Ama o arazinin her şeyinden yararlanmak istiyordu. Öncelikle izinleri alması gerekiyordu. Bunu yanındaki not defterine kaydetti. Yanında getirdiği bütün eşyalar, sitedeki ailesinin evindeydi. Onları oradan almalıydı. Daha sonra Demir ya da Anıl amcasıyla konuşup, evi nasıl yapacaklarını bir de onlarla konuşurdu. Güvenliğini ve daha pek çok şeyin halledilmesi gerekiyordu. Odanın kapısı çalındığında dikkati dağıldı. Elindeki kurşun kalemin ucu kırıldı. Sinirlenerek gözlerini kapatırken "Gel!" diye bağırdı. Rahatsız edilmek istemediğini özellikle belirtmişti.

"Selam."

Omzunun üzerinden Merve'ye baktı. Çenesi kasılmıştı. Kaşlarını çatarak önüne dönerken "Bir şey mi vardı?" diye sordu.

Merve, o gün bahçede konuştuktan sonra Mir Ali'yi doğru düzgün görememişti. O akşam eve gittiğinde aklı işinden çok Mir Ali'de ve anlattıklarında kalmıştı. İçinden bir ses onun, o gün okuldan çıktığında kötü bir şey yaptığını söyleyip durmuştu. Ama öyle olmadığını öğrenmişti. Mir Ali'ye kötü bir şey yapılmıştı. Safira Ahva'yı çok fazla tanımıyordu. Kendisiyle bir kelime bile etmişliği yoktu. Soğuk ve mesafeliydi. İnsanları bakışlarıyla uzaklaştırıyordu kendisinden. Öte yandan Mir Ali de öyleydi. Tanıdığını sandığı o genç çocuktan hiçbir iz yoktu geride. Bakışı, duruşu... Yaşadıkları şeyler ona dair hoş denilen ne varsa örselemiş, sertleştirmişti sanki... Yanına giderken, onunla konuşmak için bir adım atarken iki kere düşünmesi gerekiyordu. Etrafına yaydığı sıcaklığın yerini şimdi tekinsiz bir hava almıştı. Duyguları fırtınalı, içine girdiğinde seni nereye savuracağını bilmiyordun. Bu yüzden onu sabah şirkete girerken gördüğünde tüm cesaretini toplamıştı. Toplantılarını yapmış, görüşmelerini halletmişti. Öğlen yemeği yemesi için onu beklerken Elçin'den neden hala odasından çıkmadığını öğrenmesini istemişti.

Dila'nın söylediğine göre günde bir öğün yiyordu. Kaşlarını çatarak odanın içinde dolaşıp durmuştu. Bir yanı onu bu kadar düşünmemesi gerektiğini söylüyordu. Aslolanın onun peşinden gelmesi gerektiğiydi. Ama kalp bir kere devreye girince mantığın pek bir önemi kalmıyordu. Merve de bunun farkındaydı. Mir Ali ona kalkanlarını indirdiği o gün, kendisi de mantığını bir kenara bırakmıştı. Ona yardım etmek ve onunla konuşmak isteyen kişi kalbiydi. Eğer Mir Ali ona ses verecek olursa iyi olabilir, yarım kalan, başlamadan bitmek zorunda olan ilişkileri yeniden can bulabilirdi

Bu yüzden şimdi onun arkasında durmuş, sinirden kasılan bedenine bakıyordu. Neden sinirlendiği konusunda en ufak bir fikri yoktu. "Bir şey mi vardı?" diye sormuştu.

Onun bilmediği çok şey olduğuydu.

"Seni merak ettim. Öğle yemeğine çıkmanı bekledim ama Dila, Elçin'e öğle yemeği yemediğini söyleyince seni beklemekten vazgeçtim." Dedi Merve.

Mir Ali, onun neden bu kadar sessiz kaldığını merak ediyordu. Gözünü dikmiş kendisini izlediğini biliyordu. Peki ama o süre içerisinde ne düşünüyordu? İçini çekerek doğruldu. Gömleğinin kollarını, dirseklerine kadar kıvırmıştı. Kalemlerin boyası el ve bileklerine bulaşmıştı. Dönüp, kalçasını masaya yaslayarak, bir bacağını diğerinin önüne attı. Kollarını da göğsünde birleştirdi. Hırsından terlemiş, saçları alnına yapışmıştı. Güzel mavi gözleri alacalanmış, Merve'nin şaşırarak ona bakmasına neden olmuştu.

"Öğle yemeği yemiyorum." Dedi genç adam "Gereksiz bir öğünmüş gibi geliyor." Dediğinde Merve "Tedavi zamanından kalma bir travma olduğundan mı?" diye sordu.

Mir Ali'nin bir kaşı havaya kalktı. "Beni merak ettiğin için geldiğini söylemiştin," derken sesi kızla alay eder gibi çıkıyordu. "Ama sanki geçmişi konuşmak istiyormuşsun gibi geliyor."

Merve, kaşlarını çattı. "Hayır." Dedi "Ama öyle bile olsa bana bir açıklama yapman gerekmez mi?" diye sordu.

Mir Ali, onun haklı olduğunu biliyordu. İçinden gidip ona sarılmak da geliyordu ama şu an nedensiz yere kendisini mutsuz hissettiğinden, onunda aynı şekilde hissetmesini istiyordu. Bu yüzden konuşurken, onun canını acıtacağının farkındaydı. Nasıl olsa daha sonra yaralarını sararım düşüncesiyle de hareket etmiyordu. Konuşurken, onun güzel gözlerinin dolmasına neden olurken bunu bilerek yapıyordu. Adım atmakta olduğu adamın, peşinden ağlayarak bıraktığı çocuk olmadığını bilsin diye...

"Canım ne zaman konuşmak isterse o zaman konuşurum. Ne yaşadığım beni ilgilendirir. Merak ediyor oluşun senin sorunun, benim değil." Dediğinde Merve "Ne yaşadığını, sana neler yaşattıklarını bilmiyorum. Açıkçası sana bir yardımım dokunacağını da sanmıyorum ama bugün buradasın ve ben bugününle ilgileniyorum." Dedi. Mir Ali, onun dik durmaya ve ağlamamaya çalıştığını görebiliyor, sesinin titrediğini duyabiliyordu. Ona uzanmak, onu tutmak, ona tutunmak istiyordu. Ama Merve gelgitleriyle başa çıkabilir miydi? O gün konuştuğu Mir Ali, duygusal, kırılmış ve paramparça olmuş biriydi. Bugün karşısında gördüğü Mir Ali'yse, onun kim olduğuna, nasıl hissettiğine önem vermeyen kişiydi. Canının yandığı gibi canını yakmak, onu hor görmek, dışarıda bırakmak istiyordu. Merve, bunlarla başa çıkabilir miydi?

Başını önüne eğerek "Peki." Dedikten sonra arkasına döndü. Merve'nin çıkıp gitmesini bekledi. Beklerken de kalemini açmaya başladı. Topuk sesleri hemen yanı başında durunca başını çevirdi. Onunla burun buruna geldi. Merve, gözleri dolu bir halde başını çevirerek önündeki çizimlere baktı. "Bunlar ne?" diye sordu.

"Çizim." Dedi Mir Ali.

Merve, boynunu bükerek gülümsedi. Gözlerini kısar kısmaz akan göz yaşları Mir Ali'nin bakışlarının odağı oldu. "Hadi canım." Dedi genç kadın "Hiç belli olmuyor." Uzandı ve parmağının ucuyla evin çizimlerini takip etti. "Çok güzel." Diye mırıldandı.

Mir Ali, bakışlarını ondan çekmek zorundaydı. Nefesi tıkanmış, ağzı kurumuştu. Kararsızlıkla geçen bir iki saniyenin ardından içini çekerek elindeki kalemi hareket ettirirken Merve "Böyle çizim yapmayı nereden öğrendin?" diye sordu ama cevap vermedi. Bunun yerine "Odaklandığım zaman rahatsız edilmeyi sevmiyorum." Dedi "Böylelikle kafamın içinde sadece bir tane ses oluyor ve ben sadece onu dinliyorum. İçeri girdiğinde dikkatimi dağıttığın için sinirlenmiştim."

"Bir dahakine gelmeden önce mesaj atarım." Diyen Merve'nin sesiyle eli çizmeyi bıraktı. Yüzünde anlamsız bir ifade belirirken, başını çevirerek ona baktığında gülümsediğini gördü. Göğsünü şişiren bir nefes alan genç adam elindeki kalemi bırakarak kızın yanağına uzanırken nefesini tutma sırası Merve'deydi. Onu kendine doğru çekti. Alnını alnına yaslayıp, bir müddet öyle durduktan sonra kızı bırakarak geri çekildi. Bakışları önündeydi. Merve, gitmesi gerektiğini fark edince çenesi kasılsa da içinde kopan fırtınaların yüzüne yansımasına izin vermedi. Mir Ali'ye bakan gözlerindeki ifade karışıktı. Dudaklarını birbirine bastırarak bir adım attı. Sonra bir adım daha. Onu ardında bırakıp gitmek sandığından daha zordu. Ama kapıyı açıp, dışarı çıktıktan sonra dişlerini sıkarak derin bir nefes aldı. Onunla uğraşmaya dünden hazırdı. Ama belli ki Mir Ali Eren değildi? Yüzünde sinirli ve sinsi bir gülüşle odasına doğru yürürken "Sen görürsün." Diye tısladı.

AŞK LABİRENTİ ( Kuyu Serisi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin