Bölüm 18
Eve geldiğinde saat onu geçiyordu. Başı ağrıyor tüm gün bir dakika bile yerinde durmadığı için ayaklarını hissetmiyordu. Üzerindekileri çıkarıp, ılık bir duşa girdi. Bir müddet suyun altında öylece bekledi. Kaşlarını çatmıştı. Nevzat Ayaz'ın hayatına hangi anda dahil olacağını deli gibi merak ederken onu bir aptalın cesaretiyle bekliyordu. Kıkırdadı. Sinirleri bozulmuştu. Bir süre sonra suyun altından çıkıp bornozunu giyindi. Kurulanıp giyindikten sonra saçlarını bir havluya sarıp, odadan çıktı. Ayaklarını sürüye sürüye mutfağa girdiğinde, annesini otururken babasını da ona kahve pişirirken görüp duraksadı. Faruk Bey, omzunun üzerinden ona bakıp "Otur hadi otur sana da bir fincan çıkar sanırım." Deyince gülümseyerek annesinin karşısındaki sandalyeye oturup arkasına yaslandı.
"Günün nasıldı?" Diye soran annesine bakarak omuzlarını silken Merve uzanıp masanın ortasındaki kaseden bir avuç kuş lokumu aldı.
"Aaa Merve gece gece bu kadar çok yeme kızım!" Diyen annesine gözlerini kısarken bir yandan da "Masanın ortasına koyan sensin kadın! Seyirlik olsun diye mi koydun? Hem benim şekere ihtiyacım var şu an. Günüm çok yoğun, bol aksiyonlu bok gibi geçti." Deyip alnını masaya küt diye koydu.
"Çok ayıp" dedi annesi.
"Tülin." Diye uyaran babası kahve fincanlarını önlerine bırakıp ortalarına oturduktan sonra uzanıp kızının saçlarını okşadı. "Anlatmak ister misin?"
"Rıza Baba ve ekibine ihtiyacım var, acilinden." Diye yakınan Merve'ye gülen Faruk Bey "İşin Rıza Baba'ya kaldıysa durum vahim desene." Deyince Merve homurdanarak başını kaldırdı. Havluya sardığı saçlarını açıp omzuna bırakırken dün ve bugün olanları üstün körü anlatıp kahvesini yudumlamaya başladı. Annesiyle babasının sessizliği gerilmesine neden olsa da her zaman doğru yolu göstereceklerine dair güveni tamdı. Bu yüzden bekledi. Akabinde beklediğine değdi çünkü babası konuşurken o kadar aklı başında ve de tatlıydı ki Merve'nin içini sıcacık ediyordu.
"Yine de diyordu," babası "Dikkatli olmanı istiyorum. Poyraz Bey eğer uzak durmanı istiyorsa onu dinlemeli ve adımlarını başka tarafa çevirmelisin. Mir Ali'yi korumak onu savunmak istemeni anlıyorum ama hepimizin hayatında bazı sınırlar vardır. Sen, körü körüne onu korumak isterken belki o bunu senden istemeyecek. Belki bu davranışın ona çok yanlış gelecek."
Ağzına bir avuç dolusunca kuş lokumu atan Merve bir süre çiğneyip yuttuktan sonra babasına baktı. "Onu tanımıyorsunuz." Dedi.
Faruk Bey gülümsedi. "Eh bu durumda sen de tanımıyorsun. Bir erkek olarak söylüyorum bunu. Annenin, benim hayatıma burnunu bu şekilde sokmasını istemezdim çünkü sınırlar olmazsa işler karmaşıklaşır. O çocuk bir şekilde büyüyüp yetişkin bir adam oldu. Ve bir adamın en büyük zaafı da hayatındaki kadından başkası değildir bunu unutma."
Merve'nin yanakları kıpkırmızı olmuştu. "Kısmen de olsa bana yerimi mi bildiriyorsun şu anda?"
Babası gülümseyerek elinden kahve fincanını aldı ve kalan son yudumu da kendisi içtikten sonra kızının elinden tuttu. Her zaman yaptığı gibi.
*
Ertesi sabah erkenden uyanmış, giyinmiş ve kuşanmış evden çıkmaya hazırlanıyordu. Artık sabahları serin olduğundan bir kat daha kalın giyiniyordu. Anahtarlarını alıp dışarı çıktı. Sakin sakin yağmur yağıyordu. İleride bir sokakta bir köpek havlarken ana caddenin uğultusu kulaklarına geliyordu. Merdivenlerden aşağı inerek ellerini uzun pardösüsünün ceplerine soktu. Başındaki fötr şapkasıyla çok... parizyen gözüküyordu. Şehremini 'ye çıkıp cadde üzerindeki fırınlardan birine girdi. Poğaça, ay çöreği ve o anda canı ne istediyse aldıklarıyla dışarı çıkıp metro istasyonuna yürüdü. On dakika içinde bindiği metrodan ışık hızıyla geri indikten sonra bir taksi çevirip ona gidecekleri adresi söyledi.
Taksicinin dikiz aynasından kendisine ters ters bakması karşısında adama rüşvet olarak tahinli çörek ikram etti. Ardından yola koyuldular.
Kışın burada insan soğuktan ölürdü. Rüzgar o kadar şiddetli o kadar can yakıcı esiyordu ki Merve bir yana uçmamak için efor sarf ediyordu resmen.
Mir'in burada olacağını gece öğrendikten sonra sabahın köründe ona sürpriz yapmak o anda çok mantıklı gelmişti. Ama şimdi fark ediyordu ki akıl karı değildi. Dişleri birbirine vururken evin tahta basamaklarını zar zor çıktı. Kapının kolunu tutup aşağı indirdi ve açık olduğunu fark edince kaşlarını çattı. İçeri girdi. Niyeti hem üşüdüğü hem de kapıyı kilitlemediği için Mir Ali'ye bağırmaktı ama yapamadı. Onu, kısa bir sonra eve katacağı yer olan ışıl ışıl bir mutfakta çay demlerken gördü. Tavandan aşağı inen asma lambaların altında bir fotoğraf çekiminde gibi duruyordu. Mutfağın içi küçük sarı ampullerle aydınlatılmış, eskimiş bakır tavalar ada tezgahın tam üzerine sarkıtılmıştı. İçerisi tahta, toz ve vernik kokmasına rağmen o kadar güzel hissettiriyordu ki utanmasa oturup ağlayabilirdi.
"Gösterdiğin tepkiden beğendiğin sonucunu çıkarabilir miyiz?" Diye soran Mir Ali çoktan kendisine dönmüştü bile.
Merve "Bayıldım." Demekle yetindi. Gözleri cam gibi parlıyordu.
Genç adamın bakışları elindeki poşetlere kayınca "Fırında ne görürsem aldım" diyerek yanına gitti. Elindekileri tezgahın üzerine bıraktıktan sonra Mir'i yanaklarından öperek geri çekildi. "Selam" dedi.
Bir süre bakıştılar. Merve, gülerek bakışlarını kaçırmak zorunda kalınca Mir yüzünü kavrayarak dudaklarına kapandı. Geri çekildiğinde yüzündeki o şaşkın ifadenin keyfini çıkaran Mir "Hoş geldin" derken Merve "Bence gidiyordum ama neyse..." diye mırıldandı. Mir gülerek onu kucakladı. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine. "Çay çok güzel kokuyor." Dedi Merve.
"Demlensin içersin." Dedi Mir Ali. Ona can simidi gibi sarılmış, bırakmıyordu.
Merve "Buraya sadece dün gelmedim ve burayı bitirmişsiniz bile, öyle mi?"
Mir Ali "Ustalar mutfağın işinin bittiğini, tesisatın döşendiği ve gerekli eşyaların gelip yerleştirilmesi için bir sorun olmadığını söylediler." Deyince Merve içini çekerek ona daha çok sokuldu.
"Dün olanları duydum" dedi Mir Ali. Merve'nin sırtında dolaşan elleri durakladı. "Seni arayıp nasıl olduğunu sormayı çok istedim ama sonra işine karışmanın iyi bir şey olmadığını fark ederek geri çekildim." Deyince dün gece babasının sınırlardan bahsedişi geldi aklına Merve'nin. Olabilir miydi?
"İyi yapmışsın" dedi Merve içini çekerek "Hiç beklemiyordum"
Mir, onu bırakmadan önce "Nevzat'ın olayı budur. Seni izler sonra hiç beklemediğin bir anda gelip bir çentik atar hayatına." Dediğinde Merve "Biliyor muydun?" Diye sordu. Mir, poşettekileri ada tezgahın üzerine açıp iki kupa çıkardı. Kendi demlediği çayı içmek konusunda bile kriz geçirebilecek potansiyele sahipken yine de bunu denemek istediğini fark etmek içinde savaşlar çıkmasına neden oluyordu.
"Elbette." Dedi. Alnının üzerinde ter damlaları birikirken güç bela kendi kupasını doldurdu. Merve onu dikkatle izliyordu. Yanına geçip oturunca derin bir nefes alan genç adam "Sadece nerede ve ne zaman olacağını bilmiyordum o kadar" deyip kupayı havaya kaldırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra kupayı dudaklarının arasına aldı ve küçük bir yudum içmeyi denedi. Boğazı kaskatı kesilmişti.
"İyi misin?" Diye sordu Merve.
Başını sallayan Mir Ali "Daha da iyi olacağım" diyerek ona gülümseyince Merve dayanamayıp onu öptü. Ve merak ederek sordu "Neden içemeyeceğini bildiğin halde demledin peki?"
Mir, omuzlarını silkti. "Tadı eskiden hatırladığım bir şey ama kokusu baki. İçmesem de kokunun etrafımı sarması beni rahatlatıyor."
Merve "Ama bir yudum içtin."
"Çünkü sen yanımdasın." Dedi Mir Ali "Ve sana güveniyorum."
Merve, gülümsedi. "İşine burnumu soktuğum için kızmadın mı yani?" Diye sorarken bir yandan da poğaçaları kocaman parçalar halinde bir kendisine bir Mir'in ağzına tıkıştırıyordu. Onun kendi elinden yemek yediğini görmekse kalbini mutluluktan eziyordu.
"Sadece ne yaptığını görmek istedim." Dedi Mir Ali.
"Sorun da bu zaten." Dedi Merve "Bir şey yapmadım ki sadece dosyasını okudum."
Mir Ali "Dışarı çıkmak için bir neden arayan hayvanı kafesinden çıkması için dürttün. Bu artık senin sorunun değil." Bakışları yine uzaklara gitmiş gibi bakıyordu. Her ne hatırlıyorsa bunun onu kötü etkilediğini görebiliyordu.
"Mir?"
"Bizimkileri dinle" dedi Mir Ali "Daha fazla ona doğru adım atma." Kollarını sıvayınca bileklerindeki dikiş izleri gün yüzüne çıktı. "Çok acımış olmalı" diyen Merve, koluna girip elinden tutunca Mir "Acıdı." Diye fısıldadı.
Merve "Peki neden kestin?"
Mir ona dönerek dudaklarını alnına bastırarak bir müddet bekledi. Sesleri, bağrışmaları dün gibi hatırlıyordu. "Ben kesmedim" dedi birden. Kendisini geri çekince Merve de gözlerinin içine baktı. Orada gerçeği görmüştü ama bir de sesli duyması gerekiyordu.
"Nevzat kesti." Dedi "İstanbul'da yarım bıraktığı işi yanıma gelerek nihayete erdirmek istedi." Acı içerisinde güldü. "Neredeyse başarıyordu da." Dedi.
Merve "Ama kurtulmuşsun ve buradasın, benimlesin." Gerisini duymak istediğinden emin değildi.
"Buraya gelinceye dek beni birden çok kestiler" diyen Mir'in bakışları soğurken "Bana bak" dedi Merve "Artık orada değilsin. Buradasın. Bu andasın ve yalnız değilsin. Tamam mı?" Ondan bir cevap bekliyordu. Mir birden kabuğuna çekilmişti yine. Başını sallayıp kahvaltı yapmaya kaldıkları yerden devam ettiği sırada Merve'nin burnunu çekmesi üzerine dönüp ona baktı.
"Sen ağlıyor musun?" Diye sorduğunda Merve "Nevzat Ayaz'dan nefret ediyorum." Diye bağırdı. Mir Ali, onu kendisine çekip kahkahalarla gülerek "Allah yardımcısı olsun" dediğinde kızı kollarında sımsıkı tutuyordu.
*
Işe gitmek için ayaklanmıştı fakat onu burada bırakıp gitmek bir türlü içinden gelmiyordu. Onunla zaman geçirmek çok güzeldi. Üstelik Mir'in bakışlarındaki sıcaklığı, dudaklarındaki tadı da seviyordu. "Bana öyle bakmayı kesmen gerekiyor." Diye uyardı genç adam. Çekiç ve makine sesleri yine duyulmaya başlamıştı.
Merve "Hepsi senin suçun." Diyerek kapıya doğru yürüdü.
"Akşam gelecek misin?" Diye sordu Mir elinden tutarak. Merve ellerine bakıp iç geçirirken bir yandan da "Gelemem. Bir randevum var" dedi.
Mir'in kaşları çatıldı. "Kiminle?"
Merve, çantasını koluna asarak genç adama döndü. Ardından "Asil Eren'le" dedikten sonra Mir'in yüz ifadesinin an be an rahatlayışına tanık olarak gülümsedi.
"Neden onunla randevun var? " diye sordu Mir Ali.
Merve "Güzel bir ilişkimiz var," dedi "Ayrıca dün onu itmişsin beyefendi!"
Kapıyı açıp dışarı çıktıklarında yağmurun yerini kuru soğuk almıştı. Merve, önünü kapatırken "Sakın bana öyle bakma. Küçücük çocukla bir olmaya utanmıyor musun?" Diye azarladı.
Mir " Hak etti." Deyince Merve yaklaşan taksiyi görünce içini çekerek sevdiği adama baktı. "Uğraşma onunla" dedikten sonra önce yanaklarına ardından dudaklarına bir öpücük bırakıp kaçarcasına aşağı indi. Mir peşinden bakarken dudaklarını büzmüştü. "Asil'den nefret ediyorum." İçeri girip durakladı. Küçücük çocuk hakkında neler düşündüğünü fark edince gülmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK LABİRENTİ ( Kuyu Serisi #1)
General FictionÖzlemek... Tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmak gibiydi. Geçmiyordu. Bitmiyordu. Birini uzaktan sevebilmenin ötesinde özlemin ucu bucağı olmuyordu. Yakıyordu. Ağlatıyordu. Merve, Mir Ali'nin gidişinin ardından bir kırık kalple baş başa kalmıştı...