Bölüm 13

251 31 0
                                    

BÖLÜM 13Mir Ali o akşam Merve ile konuştuktan sonra kendisini daha iyi hissediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

BÖLÜM 13

Mir Ali o akşam Merve ile konuştuktan sonra kendisini daha iyi hissediyordu. En azından bundan sonra ne yapması gerektiğinin daha da bilincindeydi. Bir yandan Nevzat'ın nerede olduğunu araştırıyor diğer yandansa kendi hayatının iplerini eline almaya çalışıyordu. Bunlardan biri de şüphesiz ablasının teklifiyle aklını çeldiği, ardından bir bakışıyla satın almasına neden olduğu koca bir araziydi. Eskiden bağlarıyla, buradaki bağ bozumları ve tadılan şaraplarıyla ünlü olan bu yerde şimdi kendisine yeni bir hayat inşa ediyordu. Mir Ali burada hayatını geçirmeyi planlıyordu. İşlerini, davetlerini burada verecekti. Şanslıysa Merve ile burada yaşayacaktı. Şakaklarında biriken teri elinin tersiyle silerken marangozların kendi aralarında konuşup, gülüşmelerini dinliyordu bir yandan da. Evin kabası neredeyse bitmek üzereydi. Yapmak istediği çatı biraz adamları zorlamış olsa da hemen hemen her şey istediği gibi gidiyordu.

"Selam!"

Kuzeninin sesiyle başını çevirip gözündeki gözlükleri burnunun ucuna doğru indirdi. Gözlüğün üzerinden Menaf'a bakarken, masmavi gözleri şüpheyle kısılmıştı. "Senin kalenden çıkmadığını sanıyordum." Diyerek alaycı bir ses tonuyla konuştuğunda Menaf yüzüne sahte bir tebessüm kondurup inşası devam eden eve baktı.

"İyi gözüküyor."

Mir Ali "Daha da iyi gözükecek." Dedi.

"Aç mısın?"

Mir Ali "Karnımı doyurmak için mi dışarı çıktın?" diye sorduğunda Menaf gözlerini devirerek gülümsedi. "Senin düşündüğünün aksine ben dışarı çıkıyorum." Deyip yere oturdu. Ardından elini kaldırıp işaret etti. Mir, onun ne yaptığına bakarken Korhan'ın elinde bir piknik sepetiyle kendilerine doğru yürüdüğünü görerek bir kaşını havaya kaldırıp ekledi. "Bunun romantik olması mı gerekiyordu?"

Menaf, kendisini tutmasa kahkahalarla gülebilirdi ama bunun yerine gülümsemekle yetindi. Korhan, sepeti yanlarına bırakıp uzaklaşırken Menaf, Nesrin Hanım'ın hazırlamış olduğu yiyecekleri çıkarmaya başladı. O sırada işçilerinde paydos ettiklerini gördü. Mir, onların gülerek yemek yemeğe gitmelerini seyrederken Menaf'a dönmeden "Boşuna getirdin." Dedi.

"Beni zor kullanmak zorunda bırakma." Diye karşılık verdi Menaf'ta. Birbirlerine baktılar. Mir, çenesi kitlenerek kuzeninin gözlerinin içine bakarken Menaf'ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. O sırada sanki Mir Ali ters bir şey diyecek olsa Menaf'ın üstüne saldıracakmış gibi bir hali vardı. O anda Mir fark etmişti ki bugün aslında ilgilenilmesi gereken kişi, Menaf'tı kendisi değil. Derin bir nefes alarak önündeki soğuk sandviçe uzandı. Menaf da bu sırada buz gibi şarapları kadehlere dolduruyordu. Gülerek "Bu benim fikrim değildi." Dediğinde doldurduğu kadehlerden birini kendisine aldı. Mir şarabına çatık kaşlarla bakınca kuzeninin küfrettiğini duyup başını kaldırdı. Menaf "Çocuk gibi seni beslemekle uğraşıyorum ama zorlayamam. Benim de seni zehirleyip kandıracağımı düşünüyorsan sen bilirsin." Deyince "Güvensizliğimin nedeni sen değilsin." Dedi Mir Ali.

Menaf "Bunu gösterme şeklin farklı o halde." Deyip kadehindeki tüm şarabı başına dikti.

"İyi misin?" diye soran Mir Ali, bacaklarını uzatıp sandviçinden bir ısırık aldı. Menaf cevap vermeyince üstelemedi. Hazır olduğunda anlatırdı ne de olsa. Bunun yerine zamanı havadan sudan konuşarak geçirdiler. Bir ara Mir, Menaf'ın yüzünün aldığı ifadeden dolayı "Ağrın mı var?" diye sorunca konuşmanın seyri de ortamdaki sıcaklıkta bir anda yok olmuştu.

"Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, bazı günler anlayamayacağım ağrılarla geçiyor. Bunun normal olduğunun pekâlâ farkında olmuş olsam da bir yanım bunu kabullenmekte hala güçlük çekiyor."

Mir'in bakışları kuzenine bakarken anlayışlı bir ifadeyle bakıyordu. "Yanında olabilmeyi çok istedim." Dediğinde Menaf "Ayrılmadık ki." Diyerek kadehlerini tokuşturdu "Bizimki zaruri bir ayrılıktı bir kere." Deyip omzunu silktikten sonra içini çekerek etrafına bakındı "Burası güzel bir yer." Dedi "Karaca'nın neden burayı alman için ısrar ettiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bu kadar büyük bir araziyle istediğin her şeyi yapabilirsin. Kendi mahsullerini yetiştirebilir, şarap üretimine girebilir, bağ bozumlarına turlar düzenleyebilirsin. Eğer işi ticarete dökmek istemezsen, böyle bir alanda hayvancılık bile yapabilirsin. İnsan burada yaşlanmaz. Güneşin batışını, doğuşunu seyredebilirsin. Ya da arazinin geri kalanını değerlendirip, bungalov tarzı evler yapıp, gezgincilere ev olabilirsin."

Mir bunların hepsini çok önceden düşünmüş ve not almıştı. Ama bunu Menaf'ın da söylemiş olması düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu göstermişti. Öte yandan kuzenine bakıp "Yanlış mesleği okuyorsun." Dediğinde Menaf kaşlarını çatıp "Hiç de bir kere." Dedi "İstediğimi okuyorum ve bundan çok da memnunum. Benim diyebileceğim bir şeyim var elimde." Deyince Mir "Bir başka bölümü daha okumayı düşündün mü?" diye sordu. Menaf, başını iki yana sallayarak güldü. "O işleri artık sana bırakıyoruz kardeşim." Dedikten sonra yere uzandı. İçini çekerek gökyüzüne bakarken "Anladığım kadarıyla Merve'yle yola devam etme kararı aldınız, öyle değil mi?" diye sordu.

Mir Ali "Kendimi kapatırsam devam edemeyeceğiz ama..."

"İlişkiler konusunda deneyimliyim demek isterdim ama en uzun ilişkim altı ay sürdüğü için, bu konuda bir şey diyemeyeceğim. Ama... Konuşmadan da hiçbir ilişkinin yürümeyeceğini biliyorum."

Mir Ali, gülümsedi. "O zaman neden ilişkilerini sürdüremiyorsun?"

"Çünkü aşk bitiyor. Heyecan dediğimiz duygudan nasibimizi aldıktan sonra ilişkiyi sürdürmek sandığından zor oluyor. Birine derinden hislerle bağlı olmayınca ilişkiyi sürdürmenin de bir anlamı olmuyor. Kırmadan, dökmeden ayrılmak en güzeli." Diyen Menaf başını kaşıyarak doğruldu. "Neyse, gitmem gerek." Deyip saatine baktıktan sonra ayaklandı.

Mir Ali, onun peşinden gidişini seyrederken yüzünde sakin, rahatlamış bir ifade vardı. Yere uzanıp gökyüzüne baktığındaysa yapması gerekenleri yeniden hatırlattı kendisine.

**

Korhan'ı atlatmak sandığından zor olmuştu. Onu bir şeylere ihtiyacı olduğunu söyleyip, evden gönderdikten sonra kendisi de ustaların araçlarından birini almıştı. Bir saatlik bir yolculuğun ardından şimdi de trafiğin içinde sıkışıp kalmıştı. Dişlerini sıkarken başını eğmiş, binaların ön cephelerine asılmış olan tabelalara bakıyordu. Bir ara sokağa girip, arabayı durdurdu. Dışarı çıkıp, ellerini ceketinin ceplerine soktuktan sonra ilerlemeye başladı. Sarı sokak lambalarının az aydınlattığı sokakta ağır ağır yürürken başının tepesinde sallanmakta olan çamaşırlara baktı. Az ileride ışığın altında toplanmış, sigara içip konuşan çocukları görünce derin bir nefes alarak onlara doğru ilerledi. Islık çalıp yanlarına vardığında "Selam" dedi.

"Recep Gündoğdu. Tanıyor musunuz?" diye sorduğunda çocuklar dönüp önce birbirlerine temkinli birer bakış attılar. Mir Ali, bunun işe yaramayacağını düşününce durup "Keski derlermiş" dedi "Tanıyor musunuz?" diye sordu yeniden.

"Neden soruyorsun?" diye sordu içlerinden biri. Kendisiyle hemen hemen aynı yaşta olmalıydı. Bakımsızlıktan ve ağır madde kullanımından çökmüş görünüyordu. Mir, suratını buruşturmamak için büyük çaba harcarken "Sana dedim!" diye bağırdı bir diğeri. İçini çeken Mir, cebindeki telefon çalmaya başlayınca dişlerini sıktı. "Ortak bir tanıdığımız var" dedi "İstanbul'a yeni geldim, bana yardımcı olur diye düşünüyorum."

"Sana ismini veren yerini neden söylemedi?" diye sordu aynı çocuk.

Mir, ışığın altına biraz daha girdi. Sarı ışığın aydınlattığı yüzünde tekinsiz bir ifade vardı. "Sence?" diye sordu. Kavga etmeye her an hazır bir halde çocukların yüzlerine bakarken içlerinden bir diğeri "O artık buralara pek uğramıyor" dedi "Gitti."

"Nereye?" diye sordu Mir Ali.

Arabasına doğru yürüdüğü sırada 'Belki de yanlış yerde arıyorumdur' diye düşündü. Derin bir nefes aldı. Eğer çocuklar kendisine saldıracak olsalardı pek şansının olmadığını biliyordu. Ama kendisine saldırmamışlar Mir Ali de kontrolünü kaybetmemişti. Cep telefonu bir kez daha çalınca ya sabır çekerek derin bir nefes aldı. Ardından arayanın kim olduğuna baktı.

Merve.

"Efendim." Dedi arabasına binerken.

"Neredesin?" diye soruyordu genç kadın.

Mir "Şimdi eve geçeceğim. Sen neredesin?" diye sordu.

"Eve doğru yürüyorum. Merak ettim seni."

Mir, gülümsedi. Hayatının karmaşıklığında Merve öyle ya da böyle kendisine iyi gelen tek şeydi. Geri geri dar sokaktan çıkarken "Aç mısın?" diye sordu "Yemek yedin mi?"

"Henüz değil. Akşam yemeğini evde, bizimkilerle yemek için çaba sarf ediyorum. Aksi takdirde annem surat asıyor." Onun hızlı hızlı yürüdüğünü duyabiliyordu genç adam. "Eğer beni beklemek istersen birlikte yiyebiliriz." Dediğinde Merve'nin adımlarını durduğunu duyup bekledi. Merve "Bizde mi?" diye sorarken "Sizde ya da sadece ikimiz" diye karşılık verdi Mir.

"Pekâlâ." Diyen Merve içini çekip "Seni bekliyorum." Dedikten sonra konuşmayı sonlandırdılar. Mir, gülümseyerek telefonunu yan koltuğa attı. O sırada telefon yeniden çalmaya başladı. Korhan'ın ismini ekranda görünce gözlerini devirdi. "Efendim." Dedi telefona uzanıp, çağrıyı cevaplarken. Hoparlörü açmıştı.

"Her neredeyseniz ve ne yapıyorsanız bırakın Mir Ali Bey!" diye bağırıyordu adam. "Ben yanınıza geliyorum."

"Gerek yok." Dedi Mir Ali ışıklardan sağa dönerken "Yolumu bulabilirim."

"Mir Ali Bey!"

"Tek parça ve de sağlamım, Korhan. Üstelik sana ihtiyacım yok. Evine git." Diyen Mir, adamın yüzüne telefonu kapattıktan sonra camı aşağı indirerek derin bir nefes aldı. Nevzat kendi meselesiydi. Onu bulacak ve aralarındaki hesabı kapatacaktı. Bu yüzden zamanla yarışıyordu. Annesi onu kendisinden önce bulursa yıllar önce yaptığı gibi onu kendisine tercih edebilirdi.

*

Köşe başına park edilen araçlar yüzünden arabayı bırakacak yer bulamamıştı. Merve'nin evine iki sokak uzaklıkta bulduğu küçük bir otoparka arabayı bıraktıktan sonra yürüyerek genç kadının yanına gitti. Onu, merdivenlerde bacak bacak üzerine atmış otururken, telefonunda bir şeyler yaparken gördü. Içini çekerek adımlarını hızlandırırken sanki geldiğini fark etmişçesine Merve başını telefondan kaldırıp yüzüne baktı. Akşamın karanlığında yüzünde beliren tatlı bir gülümseme Mir Ali'nin içine su serpti. Gülümsedi. Kızın yanına gidip oturduğunda "Selam." Dedi.

"Hoş geldin." Dedi Merve de bunun üzerine. Omuzları birbirine değiyordu. "Annemlere biraz gecikeceğimi çünkü seninle yemek yiyeceğimizi söyledim." Dedi Merve.

Mir Ali "Ne dediler?" diye sordu.

Merve, kıkırdadı. "Geçen sefer çocuğu ektin yetmedi şimdi ne yapacaksın diye azarladı beni." Dediğinde Mir de güldü. "Güzel bir komplimandı." Dedi başını sallayarak.

"O zaman sana kızgındım" dedi Merve.

Mir Ali "Şimdi değil misin?"

Dudaklarını birbirine bastırıp, başını yukarı kaldırdı Merve ardından "Anlamaya çalışıyorum." Dedi "Anladıkça da kızgınlığımın kalmadığını hissediyorum. Ama yine de bazı durumlarda sana gıcık oluyorum."

Mir gülümseyerek ayağa kalktıktan sonra Merve'ye baktı. Genç kadın, çantasını omzuna atarak ayağa kalktı. Mir, koluna girmesi için kolunu uzatırken Merve "Teşekkür ederim." Dedi.

"Rica ederim." Dedi Mir Ali de bunun üzerine ve yürüyerek Çapa'ya çıktılar. Cadde ışıl ışıl ve insanla doluydu. Burayı, hissettirdiği duyguları seviyordu. Özlemişti. "Ne yiyelim?" diye sorduğunda Merve'nin daha farklı bir yerde yemek isteyeceğini düşünerek panikledi bir an. Yüzü kızarıp bozarırken "Düşünemedim" dedi "Birlikte yemek yiyelim deyince, nerede yiyeceğimizi sormadım."

"Önemi yok." Dedi Merve gülerek "ama böyle kızarman çok tatlı doğrusu. Bu kadar utangaç mıydın sen?" diye sorduğunda Mir başını önüne eğerek gülümsemeye devam etti. Genç kadın, kolundan tutup çekiştirerek cadde üzerine yerleştirilmiş küçük taburelere doğru ilerledi. "Köfte, piyaz?" diye sorduğunda Mir Ali kalbindeki çarpıntının geçmesi için beklemeye başladı. Başını belirli belirsiz salladıktan sonra Merve'nin karşısına oturdu. "Sığamadım." Dedi gülerek. Bacaklarının uzunluğu yüzünden küçücük iskemlede kazığa oturtulmuş gibi hissediyordu kendisini. Yemekleri geldi. Az önceki paniği nerede yiyecekleri konusuyken şimdiki paniği yemek yemekti. Birine yemek teklifi edip ardından yemek yiyememe durumu çok kötüydü. Midesinin çalkalandığını hissederken Merve'nin "Şöyle yapıyoruz" dediğini duydu. "Öncelikle tüm dikkatini bana veriyorsun." Diyordu genç kadın. Mir Ali, ona bakınca "Güzel." Dedi Merve "Ben şimdi köftelerimi yerken, sen de benim lokmalarımı sayacaksın."

Mir, neredeyse sinir bozukluğuyla kahkaha atacaktı. Neredeyse. Ama bunun yerine Merve'yi izlemeyi seçti. "Burası esnaf lokantası" diyordu Merve iştahla köftesini çiğnerken "Liseden beri açık. Bu kadar insan zehirlenmediyse sana hiçbir şey olmaz. Hem merak etme, yanında bu sefer ben varım." Deyip göz kırpınca Mir'in omuzları gevşedi. Kaskatı duran genç adam birden çözülüverince her şey gözüne ağır gelmeye başladı. İlk lokmayı Merve yedirdi. Yüzünde beliren gülümsemeye engel olamazken kızın uzattığı lokmayı afiyetle çiğnedi. "Bence şu an ki kızarıklığının nedeni, zehirlenmiş olduğunu düşünmen değil utandığın için, değil mi?" diyen Merve gülerek ayranından içti. Ardından da Mir Ali akşam sefası misali açılıverdi. Gün içerisinde neler yaptıklarını birbirlerine anlattıktan sonra kendisiyle ilgili ufak tefek bir şeyler anlatmaya başladı. "Çocukluğuma dair hatıralarım pek net değil. Bu yüzden bazı dönemler travmalar yaşıyorum. Bir simge ya da olay, ses bana o zamanlar ne yaşadığımı anımsatıp, beni korkuttuğu zaman kontrolden çıkıyorum. Öfke nöbetlerimin çoğu bu yüzdendi. Kendimi ifade edemiyordum. Biri sanki bedenimi kontrol ediyordu ve bende onunla savaşıyordum. Bazı geceler kan ter içinde, ağlayarak uyandığımı hatırlıyorum. Annemden, babamdan beni neden kurtardıklarına dair sitem edip, öldürmelerini söylüyordum. Cevap bulamadığım her travmada daha çok gömülüyordum içime."

"Lisedeyken böyle değildin ama." Dedi Merve.

Mir "Son sene aslında çok fazla bir sorunum yoktu. Travmalarımın tetikleyicileri de çok fazla yoktu ama umduğum gibi olmadı. Sen bir şeye sinirleniyor olabilirsin ama o şey bende çok farklı tepkimelere neden olabiliyor. Bir keresinde kitlendiğimi hatırlıyorum. Ablam beni bulmasaymış o şekilde kendi kendimi öldürebilirmişim de. Beni asıl korkutan doktorlar ve verdikleri ilaçlardı. Çünkü bu hale gelmeme neden olanda onlar. Beynimle oynayıp bana ailemi unutturdular." Derin bir nefes aldı. İçini çekerek gülümsedi ve başını kaldırıp Merve'nin gözlerinin içine baktı. Titriyordu. "Sürekli beni konuşturup, kendi bildiklerimden şüphe etmeme neden oldular. Önceleri sadece hatırlayamadığım için öfkeliydim ama şimdi her şeye karşı öfkeliyim. Yalnız kaldım. Yalnız bırakıldım. Toparlamaya çalıştıkça bir yerden dağıldığımı hissediyorum."

"Neler yaşamış olabileceğini tahmin dahi edemem ama sen böyle anlatınca içimden oturup ağlamak geliyor. Onca yıl sana kah beddua ederek kah dua ederek geçti günlerim. Ama şimdi yalnız değilsin. Her ne yapmak istiyorsan yanında olduğumu bilmeni istiyorum." Dedi Merve.

"Biri var," dedi Mir Ali "Nevzat Ayaz diye biri. Okulun son günü, mezuniyette bizi tuzağa düşürdü. Onu bulmam gerek Merve ve onu buluncaya dek asla rahat olamayacağım."

Merve, kaşlarını çatmıştı. "Onu bulmak neden bu kadar önemli?"

"Çünkü hayatımı mahveden o. Beni yedi senelik bir yalnızlığa mahkûm eden kişi o. Onu bulmam ve hesabımı kapatmam lazım." Dediğinde Merve "Bunu nasıl yapacaksın?" diye sordu. Mir Ali, konuşmak yerine elindeki çatalla piyazı didiklemeye başladı. Derin bir nefes alırken "Önceleri kontrolsüz bir manyak olduğumu düşünürdüm ama şimdi her şeye şüpheyle yaklaşıyorum." Dediğinde Merve "Bunu nasıl yapacaksın?" diye sordu yeniden "Her şeyi kendine mal edemezsin. Bazı şeyleri arkanda bırakmak ve geleceğin sana getirdiklerini kabullenerek geçirebilirsin. O adama ne yapacaksın?" diye sorduğunda Mir'in bakışları alev alevdi. Tüm öfkesi, kini her şeyini oraya yüklemişti sanki. Acıları, akıtamadığı göz yaşları... Merve ona bakınca korkması gerektiğini hissediyordu. Belki dudaklarından yanlış düşüneceği, onaylamayacağı kelimeler dökülecekti ama ne korkuyordu ne duyacaklarının kendisini ondan uzaklaştıracağına inanıyordu.

Hesabı ödeyip kalktıklarında Mir Ali hala sorusuna cevap vermemişti. Boynunu bükmüş, sanki sırrını ona söylerse Merve arkasına bakmadan kaçıp gidecekti. Oysa Merve onu izliyordu. Anlattıklarını can kulağıyla dinliyor, onu özümsemeye, anlamaya çalışıyordu. Caddeden aşağı inerlerken gülümsüyordu genç kadın. İçini çekerek, yanındaki adamın eline uzandı. Onun ilk önce sıçradığını ardından, ne yaptığını fark edince derin bir nefes aldığını duyup gülümsedi. Parmakları birbirine kenetlendiğinde Merve gülümseyerek önüne bakmaktaydı. "Mir Ali?" dedi capcanlı bir sesle.

Mir "Efendim?"

"Benim hakkımda ne bildiğini düşünüyorsun?"

Mir, kaşlarını çattı. Bu sorunun nedense tuzak soru olduğunu hissetti. "Hemen hemen hiçbir şey." Dediğinde Merve elindeki baskıyı arttırdı. "Peki neyi bilmek istiyorsun?" diye sordu.

Mir Ali'nin gözleri kısılmıştı. "Ee," dedi "Her şeyi?"

Merve, güldü. "Peki ya öğrenince gidersen?"

Mir Ali'nin yüzüne yavaş yavaş yayılan tebessüm, gözlerine ulaşınca nihayet genç kadın bakışlarını ona doğru çevirdi. İkisi de ışıl ışıl parlıyorlardı. "Gider miyim?" diye sordu Mir.

Merve omuz silkerek "Bu sefer göze alıp bekleme sırası sende." Deyip içini çektikten sonra ellerine baktı. "Artık şart koşma gibi bir lüksün yok. Ya şimdi ya da asla." Dedi. Mir, ellerini havaya kaldırarak kolunu Merve'nin omzuna attı. Merve, elini tuttuğunda başını çevirerek göz göze geldiler. Birbirlerine gülümsedikleri o anda Mir Ali'nin içi hiç olmadığı kadar ferahtı. "Şimdi mi demem gerekiyor?" diye sorarak kıza takılırken gülerek yürümeye, birbirlerine sataşmaya devam ettiler.

AŞK LABİRENTİ ( Kuyu Serisi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin