13- Noel Günü (Nemeton)

1.2K 120 164
                                    

Merhaba yine ben

Bıkmadınız mı benden ya hâlâ?

***

Bodrumun önüne geldim ama ses yalıtımından dolayı herhangi bir şey duyamıyordum. Kapıyı yavaşça açtığımda soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla kısıkça inledim. Vücudum titremişti. İçerde kopan gürültüleri işitince içeriye girdim ve ardımdan kapattım. Kısa koridorda ilerlerken nelerin beni beklediğini düşünüyordum. Çıkan gürültülerden liam'ı durdurmak için ne kadar çaba sarf ettiklerini anlamak güç değildi. Açık konuşmak gerekirse tavandaki ufak lambaların loş ışıkları beni geriyordu. En azından diğerlerinin sesini duymam biraz olsun içimi rahatlatmıştı. Tabii kavga ve gürültünün içimi ne kadar rahatlatması gerek emin değilim. Kapısı açık yerden yansayan parlak beyaz ışığa doğru yürümeye başladım. Kafamdaki sürekli tekrar eden sahne yüzünden yavaştı adımlarım. Sanki kapıdan bir an önce çıkıp ışık hızıyla üzerime atlayıp ısırılarak öldürülecektim. Aniden kapının arasından fırlarcasına duvara doğru çarpan Yugyeom'u görünce sıçradım ve kaşlarımı şaşkınlıkla çatamadan duramadım. Beni fark bile etmemişti. İnleyerek kafasını tuttu.

"Sikeyim." Duyduğum kısık küfürüyle yanına koşup kaldırdım. Biraz daha iyi hissediyordum. Aklımda tekrar eden tiyatro, senaryosunu değiştirmişti şimdi de.

"Oh, demek uyandın. Yardım etsen iyi olur çünkü tutamıyoruz." Dediğinde içerideki sürekli hızla hareket edip duran Liam'a baktım. Birine vurup diğerine geçiyor ve çevik bir hızla tekme atarak kapıya ulaşmaya çalışıyordu. Bir omega olarak onu ne kadar durdurabilirdim emin değilim ama "Bir elin nesi var iki elin sesi var." derler. Sayı fazlalığımız bir avantajdı. Tereddütle Yugyeom'u bırakıp odaya girdim. Etrafta noel için süsler vardı ve anlarsınız ya fazla eski, yırtık pırtık ve siyahlaşmıştı. Burada daha önce yangın olmuştu. Nedensizce burada ölen birçok kişinin varlığı aklıma geldikçe biraz olsun ürküyordum. O yangından sonra burayı kapatmıştık ama yıllar sonra tekrar açtık.

"Liam?" Sesimi duyar duymaz olduğu yerde bir çivi gibi çakılıkaldı. Diğerleri bunu fırsat bilerek onu kurtlarının hızıyla duvara yapıştırdı ve çırpınışları yüzünden binbir zorlukla duvara bağlı olan kelepçeleri kilitlediler. Liam'a doğru yaklaştım ki gelen sesle adımlarım durdu.

"Uzak dur. Şu an seni yakından görmesi pek iyi olmaz. Teninin kokusu onu tahrik ederse kelepçeleri çok zorlar." Dedi Deaton. Onu burada görmek cidden beklediğim birşey değildi. Buraya gelerek beni şaşıtmışti. Genelde hayvan kliniğinden araştırma dışında çıkmazdı. Yoğun ve tetikte olurdu. Kafamla onayladım ve gülümseyip sarıldım. Bir süre birbirimize sarıldıktan sonra yavaşça ayrıldım.

"Bakıyorumda tamamen iyileşmişsin."

"Ha?" Dediği şeye anlam verememiştim. Neyden bahsediyor? Hangi andan? Ne zaman yaralandığımdan haberi olabilirdi ki? O gün Jungkook bizzat kendisi hallettiğini söylemişti.

"Hani bir ara kurtboğanla zehirlenmiştin?" Dediği şeyle Jungkook'a baktım. Anlattığını belli edercesine bakıyordu ve açıkçasi umursamaz gözüküyordu. Bu sinirimi bozmuştu. Hissettiğim nefretle güldüm. Onu umursamamalıydım. Farkındalıkla konuşmama devam ettim.

"Haa, onu diyorsun. İyiyim ben de, Liam nasıl?" Diyip ona döndüm. Kırmızı gözleri parlamıştı ve dişlerinin uzunluğu ciddende endişe edilecek türdendi. Isırık.

"Şu an fazlasıyla aç. Ona yeteri kadar kan bulmak için neredeyse 20 kasap gezdim." Dediği şeyle garipçe baktım.

"İçirmeyi düşünüyor musun?"

"Ay tam tepeye çıktığında içmesi lazım. O sırada en aç hallerini yaşarlar. Şu an verirsek erken tüketiriz."

"Tam olarak ne kadar aldın bu kanlardan?"

Teen Wolf | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin