Arkamı döndüğüm anda çok şaşırdım. Yaşlı teyzenin torunu dikilmiş bana bakıyordu. Ne zaman geldi, nasıl duymadım geldiğini, dialoğumuz olmadığı halde neden takip etmiş olabilirdi beni? Kafamdaki soruları takmadan ve tek kelime etmeden hızla dört adımı geri yürüyüp kapıya ulaştığımda yüzüne bakmamaya özen göstermiştim. Ama dışarıya adımımı atamadan Bay Torun tarafından kapının yanındaki cama yapıştırılmıştım. Şaşkınlık ve biraz da korku ile gözlerimi kırpıştırdıktan sonra bakışlarımı ona çevirdim. Pis pis sırıttığını belli belirsiz görmem saniye bile sürmeden dudaklarımı öpmeye başladığı zaman tek bir his etkisi altındaydım: Kızgınlık... Hızla göğsünden itip dudaklarının esaretinden kurtuldum ve okkalı bir tokadı yüzüne indirdim. Yana savrulan yüzü ve tuttuğu sol yanağı bile kızgınlığımı azaltmamıştı. Bağırmaya başladığımda yüzünü bana dönüp dişlerini sıkmış bir halde dinledi beni. "Ne yaptığını sanıyorsun sen çocuk!" Bildiğim kadarıyla benden 7 yaş kadar küçüktü. Kızgınlığı artmış bir halde suratı daha da sertleşirken korkudan eser yoktu bende. "Ne çocuğu lan? Ne çocuğu ha!" Öfkeli ve durduk yere kelime etmediği bir insanı öpen biriyle aynı ortamda daha fazla durmak istemiyordum. Kapının koluna uzandığım sırada kolumu tutup arkam ona dönükken sakince söylediği cümleler kanımı dondurmuştu. "Sen de istiyordun. Bunu anlayabilecek kadar yetişkinim"...