Duyguları en iyi anlatan müziklerdir. O yüzden bıraktığım müziği dinleyerek okuyun lütfen. Açılmıyorsa indirip dinleyin. İyi okumalar...
Bir ağacı kök kısmından kestiniz mi hiç? Tüm gövdesinin bir anda yere yıkıldığı ana şahit oldunuz mu? Yıllarca kökünden yardım alarak topraktan su alıp geliştirdiği gövdesini yerde görmek... Tüm varlığını, umudunu tüketmez mi? Hayata bakış açısı değişmez mi? Oksijeni ile beslediği canlıların canına kıyması benliğini öldürmez mi?
Bunun gibi hayatı başkasının ellerinde olan binlerce canlı var. Bunlardan biri de biziz. Bizleriz.
Özge'nin karşımda durması bana sarılması.... Hepsi bir rüya gibiydi. Gördüğüm görüntüden tek farkı yaralı yüzü ve bedeniydi. Bedenindeki yaraları hissetmiştim. Bana sarılırken çıkardığı ufak iniltiyi de. Ama ben put gibi duruyorum. Neden kollarım onun bedenini sarmıyor ki?
"Tanrım. Çok güzel olmuşsun ." Benden ayrılıp yüzüme baktı. Gözleri hüzünle parladı. "Ama bakışların çok değişmiş. Bana eskisi gibi bakmiyorsun kardeşim." Gözleri yıkılmışlığın simgesini taşırken ben ne yapacağımı bilmiyordum. Bedeni harap olmuştu çünkü arkasını dönüp boynu bükük giderken ayağı aksıyordu. Elimi omzuna bıraktım.
"Bakışlarım ve hafızam değişmiş olabilir. Ama seni kalbimde hissediyorum. Sen benim ablamsın." Bana dönünce buruk gülümsemesi ile kocaman sırtım. Ona sarılınca hemen kolları belimde yerini aldı. Derin nefes aldım. Özge de buradaydı. Geriye sadece annem kalıyordu.
"Annem..." Benden ayrılıp ona hazırlanan yerde otururken gözleri yerdeydi. " Onu farklı bir mahzende tutuyor. Onunla kaçacaktım. Ama...." Gözlerini yerden kaldırdı ve elimi tuttu. " Onun tek umudu sensin kardeşim. Ona sadece sen yardım edebilirsin. Lütfen annemizi buraya getir." Başımı saklamakla yetindim sadece. Bende bunun için buradayım zaten. Annemin peşinden buraya kadar gelmiştim ve tüm bunlara sadece onun için katlanıyordum. Onu burada bırakamam.
"Özge gel sana bir oda verelim. Orada biraz dinlen. Pek iyi görünmüyorsun." Başını sallayıp Kuzeyin peşine takılınca büyük salonda sadece ben kaldım. Büyük pencerenin önüne yaklaştım ve ellerimi arkamdan birleştirip bacaklarımı omuz hizamda açtım. Özgeye Eren'in öldüğünü nasıl aciklayacaktim?
Bir süre amaçsızca durup dışarı baktım. Sonra dış kapıdan gelen büyük gürültü ile başımı çevirip nefes nefese salona adeta dalan insanlara baktım.
"Biz geldikkk!" İkizlerin sesini duyunca gülümsedim."Öldüm öldüm. " Batı arkadan çıkıp salonun ortasına geldi ve oturup bacaklarını uzattı. "O neydi ya? Bir daha tövbe bunlarla yola çıkmayı kabul edersem " Taşlar!!
"Onları buldunuz mu?" İkizler aynı anda başını salladı ve biri gelip avucuma bir kese bıraktı. Altın kesesi gibiydi ama içinde taşlar oldugunu biliyorum.
Doğu gelip kardeşinin yanına uzandı. "Hey ikiz! Kalk da bana su getir. Denizin altında susuz kaldığıma inanamıyorum. Resmen varlık içinde yokluk çektim" Başını yere bırakan batı gözlerini kapattı.
"Sana kimseden hayır yok kardeşim. Kalk kendin iç bir bardak da bana getir." Doğu homurdandı. "Zıkkım iç." Ateş bir anda belirdi arkadan. "Nerede taşlar?" Direkt ikizlere bakıyordu. Batı eli ile beni gösterdi.
"Gelen giden taşları soruyor. Biri de çıkıp hey millet kiçinizi kurtarabilirdiniz mi diye sormuyor. Taşları bulabilecez diye atmadigimiz takla kalmadı." Homurdanan Batı'nın kafasına ateşten bir şaplak geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN ÖLÜ BEDENLERİ
FantasyBir figür bir insanın hayatını korur muydu? Basit bir obje olduğunu düşündüğünüz şeyler belki sizin yaşamanız için var olmuştur. Annesinin damat adayı bulma dırdırından kurtulmak için hiç bilmediği bir yere giden Öğretmen Meyra, orada başına...