BÖLÜM 14 – VİZON RENKLİ BİR ODA
Araba sarsılarak, yavaş yavaş ilerliyordu. Ormanın patika yolundan saparken Athor'un havayı yaran kırbacının şaklaması duyuluyor, ardından atlar gevrek bir şekilde kişniyordu. Lenora kafasını camdan dışarı uzatıp derin bir nefes aldı. Çam kokusu havaya karışmıştı.
Arabayı takip eden altı atlı daha vardı ve kendi aralarında geçen konuşmaya öfkeyle solumaları eşlik ediyordu. Lenora kulak misafiri oldu.
"Barb'ın katilleri hala prangada, değil mi?" Soruyu soranın kalın sesi oldukça kaba ve aceleciydi. Karşısındaki biraz duraksayıp cevapladı.
"Dor Audric cezalarının kesinleşmesi için neyi bekliyor anlamış değilim." Lenora'nın yüzü asılmış, Barb'ın adını duymak onu içten içe sarsmıştı.
"Bu aralar kafası çok dolu görünüyor. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim." Dedi sorgulayan bir sesle.
"Kolaysa sen yönet koca bir şehri, senin daha kıçındaki donundan haberin yokken Dor Audric şehri için gece gündüz çalışıyor," Arka taraflardan birisinin boğuk gülme sesi geldi.
"Bu cümleleri şimdi değil Dor'un yanındayken söylemen gerekiyordu. İşte o zaman maaşına okkalı bir zam alırdın."
Lenora söyleyeni görmek için kafasını çevirip arkasına döndü. Araba'nın hemen arkasında mahmur bakışlı Wes'i görmeyi beklemiyordu. Kaşları hayretle kalkarken alnı kırıştı.
"Wes burada," dedi yanında oturan Ryker'a. Ryker iç çekip oturuşunu dikleştirdi."Benim sana eşlik ettiğimi duyunca dayanamadı demek ki," dedi hafif bir sırıtışla.
"Onlar bilmiyor muydu benimle geleceğini?"
"Kimse bilmiyordu," dedi gözlerini bir noktaya sabitleyerek.
Lenora oturuşunu rahatlaştırırken kollarını göğsünde birleştirdi. Zümrüt yeşili, uzun bir elbise giymişti. Sebebi Adal Şehri'nin bayrağının da bu renkten olup, rengin şehirle özdeşmiş bir hale gelmesiydi. Beline geçirdikleri korse rahat nefes almasına engel oluyordu ve kuşağı da çok sıkıydı.
"Yorgunum," dedi yavaş bir sesle. Gözleri hafif hafif kapanmaya başlarken uyku yumuşak kollarını Lenora'ya dolamaktan çekinmemişti.
'Benim küçük ve güzel kızım, tohumum.' Lenora irkilerek gözlerini araladığında cılız bir kayın ağacının gövdesinde yatıyordu. Karanlık, etrafı yoğun bir sis bulutu gibi kaplamıştı. Ormanın kendine has bir tınısı vardı ve bu kime ait olduğunu bilmediği sese eşlik ediyordu.
'Sonunda emellerine ulaşıyorsun,' dedi vakur bir sesle. Sesin kaynağı yoktu. Her taraftaydı. Ama nereye dönerse dönsün arkasında gibi hissediyordu.
'Ama dikkatli olman lazım, pek tekinsiz ellere düşmen yakındır,'
"Sus artık," diye bağırdı Lenora ellerini dizlerine vururken. "Ortaya çık,"
Ses tuhaf bir homurtu çıkardı. Daha çok histerik bir kahkahayı andırıyordu. "İstesem de yapamam. Ben sadece sesim, kafanın içinde dönüp duran, telkin edici bir ses."
Lenora'nın göğsü hiddetle inip kalkiyordu. Aralıklı dudakları en sonunda birbirine mıhlandı. Teni buz gibiydi ve bembeyaz kesilmişti. Sanki mermerden bir heykel; öyle cansız, öyle dermansız.
"Ben çok zaman önce kayboldum bu diyardan. Şimdi sadece bir sesim, ses." Bir kaç karga çığlık çığlığa ötüşürken Lenora derin bir nefes alıp gözlerini araladı. Rüya görmüştü.
Simdi vizon renklerle döşenmiş bir odadaydı. Kadife örtülere sarılmış halde cibinlikli yatakta yatıyordu. Gözlerini kırpıştırdı, nerede olduğunu anlamaya çalışırken yattığı yerden doğruldu. Gözleri yavaş yavaş karanlığa alışınca bakışlarını odanın içinde gezdirmeye başladı. Perdesi açık pencereden saf ay ışığı odanın içine süzülüyordu. Pencerenin hemen yanında ateşi sönmeye yakın bir şömine vardı. Şöminenin üzerindeki mermerde değişik şekillerdeki oyma ahşaplar dizilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK ÇİÇEĞİ
Fantasy-TAMAMLANDI- Bizim için yazılmış kaç son var bu hayatta? Yaşamanın; nefes almak, köprü altlarındaki tekinsiz tiplere paçayı kaptırmamak, gazete köşelerinde ek iş aramak ve çikolata paketlemek sandığım bir döneminde en yakın arkadaşımın kaybıyla hay...