BÖLÜM 7 - YABANCININ SESİ

33 15 5
                                    

BÖLÜM 7 – YABANCININ SESİ
 
Bulutlara yaslanmış dağların arkasından tüm albenisi ve sıcaklığıyla güneş yüzünü göstermeye başlamış, şehrin üzerine cömertçe ılıklığını yayıyordu. Havanın soğukluğu böylece kırılırken Barb da evinin bütün pencerelerini açmış, hafif bir meltemin tül perdelerini savuruşunu izliyordu. Odayı saran kabak çorbası ve taze somonun kokusu buram buram pencerelerden dışarı yayılmakta, kokuyu duyanların iştahını kabartmaktaydı. Ritmik bir şekilde salladığı ayağını en sonunda durdurdup ayaklandı. İki elini de beline yerleştirip sessiz bir şekilde odanın içinde yürümeye başladı.
 
Ryker ve Lenora yan yana konulmuş somyalarda yatmakta, göğüsleri sakince inip kalkarken göz bebekleri yuvalarında oynamaktaydı ki bu da oldukça hareketli bir rüya gördüklerini kanıtlamaktaydı. Bir ara Ryker'ın dudakları aralandı, bir şeyler mırıldanırken yüzü oldukça sinirli bir hale büründü.
 
"Hayır, lütfen gitme." Alnında biriken terleri boncuk boncuk şakaklarından saç diplerine akıyor, yüzü bir gerilip bir gevşiyordu. Ona nazaran sessiz, sakin bir biçimde uyuyan Lenora süresiz bir uykuya yatmış gibi soluksuz, odadaki herhangi bir eşyadan farkı yokmuş gibi hareketsizdi lakin aniden gözlerini araladı. Bakışları oldukça donuktu. Bir süre gözlerini dahi kırpmadan öylece tavanı seyretti, korku dolu bir piyes izler gibi göz bebekleri titriyordu.
 
Yanında bir kıpırdama hissedince kafasını hafifçe sağına çevirip de Ryker'ı gördüğünde sanki uzun zamandır nefes almaktan bihabermiş gibi göğsünü kabartıp ciğerlerini havayla doldurdu.
 
"Lenora," diye bir ses işittiğinde ayak uçlarında ona doğru gelen tombul kadını gördüğünde dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme, bedeninde gözle görülür bir rahatlama oldu. Çenesi hafifçe titrediğinde ağlamak üzereydi. Burada olduğu için, bu somyada yatıyor olduğu için mutlu olacağı aklına bile gelmezdi ama hayat farklı oyunlar oynamayı severdi.
 
"Barb," diye mırıldanıp yutkundu. Söyleyeceği tek kelime buydu, aralarındaki bağı kuvvetlendiren tek şey.
 
"Şükürler olsun," deyip Lenora'nın somyasının ayak ucuna çöküp de ruhsuz ellerini avuçları arasına aldığında boncuk olmuş yaşları yanaklarından süzülüyordu. Hemen sonra bakışları sarı çehresini buldu.
 
"Umarım iyisindir," diye mırıldandığında karşı taraftan bir cevap almayı beklemiyordu lakin kızın yumuşak bakışları her şeyi anlatıyordu. Aralarındaki bu sessiz ittifak sürerken Ryker'ın somyasında bir hareketlenme olduğunda Lenora hemen bakışlarını o yöne çevirdi.
 
Ryker kollarını öne uzatıp gerindikten sonra uzun süre kazma kazmış gibi kollarını çekerken dudaklarından hafif bir inilti kaçtı. Gözlerini sonunda açabildiğinde bakışları ilk olarak Lenora'yı bulmuştu. Düz bir çizgi halinde olan dudakları kendisine bakan çakmak çakmak gözleri gördüğünde yukarı doğru kıvrıldı, yattığı yerde doğrulmaya çalıştığında Barb oturduğu yerden kalkıp genç oğlanın sırtına destek verdi.
 
"Şükürler olsun Ryker, ikiniz de çok iyisiniz. Şükürler olsun." Deyip saçlarını seviyor, sırtını sıvazlayıp omuzlarına öpücükler koyuyordu.
 
Ryker elini Barb'ın bileğine koyup avuç içlerini öptü. "Geçti Barb," derken bir yandan da Lenora'ya bakıyordu lakin genç kız bakışlarını kaçırıyor, kırmızı gözlerini kırpıştırıp dolan yaşları akıtmamaya çalışıyordu.
 
"Lenora," diye mırıldandı en ılımlı sesiyle, "İyi misin?"
 
Lenora yüzünü yere eğip kafasını salladığında kulağının arkasına sıkıştırdığı saç tutamları yüzüne düşmüş, pembeleşen yanaklarını kapatmıştı.
 
"Sesini duymak istiyorum," diye mırıldandığında, Lenora yüzünü kaldırmadan "İyiyim," dedi ama sesi utanç kırıntılarını barındırıyordu.
 
"Ben size yiyecek bir şeyler getireyim," diyen Barb odadan çıkarken Ryker da oturduğu yerden kalkıp Lenora'nın somyasının ucuna oturdu. İkisi de birbirine bakmıyor, battaniyenin desenlerini inceliyorlardı ama ikisinin de söylemek istediği bir sürü şey vardı ki konuşmaya ilk başlayan Lenora oldu.
 
"Sen olmasan ölecek..." Cümlesini tamamlamasına izin vermeyen
Ryker "Neden böyle bir şey yaptın?" Diye çekinmeden ve sitem ederek sordu.
 
Sesi sandığından daha sorgulayıcı çıkmıştı. Kaşlarını çatmış, bakışlarını karşısındakine dikmişti.
 
Lenora yanaklarını ıslatan damlaları elinin tersiyle silip dudaklarını büktü; çenesi titriyor, kalbi hiddetle çarpıyordu.
 
"Çok korktum," diyebildi sadece. Eğer sesi izin verseydi devam edecek; içini sıkan, çıplak elleriyle onu boğan düşünceleri bir bir ipe dizecekti.
 
Ryker sustu, Lenora burnunu çekip devam etti. "Bilinmezliğin içerisinde kaybolmaktan korktum. Daha kendi sorunlarıma çözüm bulamamışken başkalarına umut olmak çok ürkütücü geldi bana," deyip battaniyenin sökülmüş ipleriyle oynamaya başladı.
 
Ryker'ın siniri yavaş yavaş diniyor, yüreği merhamet yumağına sarılıyordu şimdi.
 
"Neden söylemedin bunca zaman," dedi yavaşça. "Anlayamazsın ki sen beni," diye devam etti Lenora. "Hem söylememe ne gerek var," Yüzüne düşen saçları kulaklarının arkasına yerleştirmişti ki odaya acı dolu bir çığlık sesi sızmaya başladı.
 
Lenora kamburlaşan sırtını dikleştirip Ryker'a baktığında onun da bakışlarını kendisine dikip kaşlarını çattığını gördü. "Bu da ne böyle?" Diye sordu.
 
Sesin şiddeti gittikçe artmaya başladığında Ryker oturduğu yerden ayağa kalktı. "Beni burada bekle," deyip hızla pencereye gidip tül perdeyi sıyırdı. Bu sırada Barb da merdivenlerden iniyor, kendi kendine söylenerek Ryker'a bakıyordu.
 
Bir an Lenora'nın varlığı unutulmuştu. Ryker'ın odadan hiddetle çıkması bir kaç saniye içerisinde gerçekleşirken aynı saniyelerde Barb da Ryker'ın boş bıraktığı pencerede yerini aldı.
 
Lenora olan biteni dişlerini alt dudağına geçirmiş izliyordu. Barb'ın yavaş hareketleri bir an can bulduğunda dudaklarının dehşetle araladığını gördü.
 
Dışarıdaki sesler kesilmiş, yerini bir kaç ihtiyar homurtu almıştı. Atların çıkardığı yorgun kişnemeleri ve neredeyse toynaklarının karı ezişlerini bile duyuyordu.
 
Battaniyeyi üzerinden sıyırıp ayaklarını yere indirdi. Ağrıyan eklemlerini hiçe sayıp zorlanarak bir kaç adım attığında Barb dehşete düşmüş bir şekilde ona engel olmaya çalışıp kalktığı yere oturtmaya çalışıyordu ama Lenora buna izin vermeyip karşısındakinin anlamayacağını bile bile, "Bırak beni Barb, neler oluyor?" Diye sordu.
Barb da bir şeyler söylüyordu ama Lenora hiçbirisini anlamıyordu. Sıyrılmış tül perdenin olduğu cama doğru ilerliyordu ki Barb buna engel olup perdeyi kapattı. Kollarını sağa sola savuruyor, cama yaklaşmaması gerektiğini bir şekilde anlatmaya çalışıyordu.
 
Hafif aralık kalmış perdenin buğulu camından dışarıyı gören Lenora hayretle kaşlarını kaldırdı.
 
Genç bir kızın etrafına toplanmış bir grup ihtiyar, hep bir ağızdan konuşup hiç de hoş olmayan homurtular çıkarıyorlardı. Kızın iki koluna da iri yarı suratsız adamlar girmiş sıkı sıkı tutuyor, kız ise çaresiz bir kuş gibi çırpınarak bu kollardan kurtulmaya çalışıyordu. Oldukça güzel bir yüzü vardı ama yara bere doluydu. Gözleri şişmiş, yanakları silinmekten aşınmıştı.
 
Kız çırpınmaya son verdiğinde tutanlar da onu serbest bıraktı ve çamur dolu bir çuval gibi Ryker'ın ayaklarının önüne yığıldı. Güçsüz parmakları Ryker'ın deri postallarına yapışıyor; bacaklarına sarılıyordu ama Ryker en ufak bir merhamet emaresi göstermiyor, bir çöp parçasıymış gibi ayağının ucuyla itekliyordu.
 
Kalabalığın arasından sıyrılıp gelen Dor Audric hemen Ryker'ın yanında yerini alıp elini omzuna koyarken tiksinti dolu bakışlarını çekinmeden kıza gönderiyordu. Kız, artık bitap düşmüş bir haldeydi ve en ufak bir yardım için yalvaran bakışlar gönderip ağlamaklı sesiyle bir şeyler söylüyordu.
 
Sesler birbirine karışıp uğultuya dönüşmeye başladığında tam bir kaos ortamı hakim olmuştu. Kalabalık grup hiddetle bağırıyor, tükürükler saça saça yerdeki yığına öfkelerini kusuyorlardı.
 
Dor Audric eğilip de kızın ip kadar boynuna parmaklarını geçirdiğinde Lenora korkuyla irkildi. Bir kaç adım geriye attığında o parmakların kendi boynuna dolandığını hissediyor, nefessiz kalıyordu.
 
Genç kızın yüzünün rengi soluklaşmaya başladığında Ryker gözlerini kapattı. "Bırak," dedi tükürürcesine ve Audric'in gözlerine baktı. "Ölüp de kurtulmasın, yaşarken hissetsin ölümü ensesinde." Deyip yerdekinin suratına tiksintiyle baktı. Kara gözleri son bir çare Ryker'dan medet umuyor, cansız dudakları bildiği bütün acınası sözleri sıralıyordu lakin bu, genç oğlanda en ufak bir etki yaratmıyordu.
 
Dor Audric'in ufak bir hareketiyle iri adamlar tekrardan genç kızın kollarına girip de sıkmaya başladıklarında son bir çare bağırıyor, sürüklenerek götürülürken botları karda izler bırakıyordu.
 
Ryker arkadaşının yüzüne bakıp da içeri girecekti ki karşısındaki onu durdurdu. Elini omzuna koyup kalabalıktan biraz uzaklaştırdıktan sonra Audric karşısına geçti.
 
"En son ki olay beni çok sinirlendirdi," dedi Lenora'nın Savderra Okyanusu'na atlamasını kastederek. "Ama sana teşekkür etmesem haksızlık etmiş olurdum," deyip sağ bacağına yükünü verdikten sonra derin bir nefes çekip devam etti.
 
"Birlik Günü'ne dört hafta kaldı, bir sorun olsun istemiyorum. Yoksa," deyip kaşlarıyla uzakta bir noktayı göstererek "..sonu Mara gibi olur," dedi. Sesi sonlara doğru yükselmiş, intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir tınıya bürünürken gözlerinde belirgin bir kin, hissedilir bir nefret rüzgarı esmişti lakin onun kılı bile kıpırdamıyor, ördüğü duvarların ardında yaşanan fırtınaları belli etmemeye çalışıyordu ama gözleri bir ayna misali her şeyi tüm çıplaklığıyla sergiliyordu.
 
Ryker bir kaç sert nefes alıp yumruklarını sıkarken içinde oluşan tereddütün bütün vücudunu tamamen sarmasını izin vermeden hemen önce "Bir sorun olmayacak," demeyi becerebilmiş, hemen sonra sert adımlar atarak eve dönmüştü.
 
Tahta kapı hışımla açıldığında Lenora olduğu yerde sıçrayıp gelene baktı. Ryker o kadar sert hareketler yapıyordu ki odaya adımını atar atmaz yumruğunu duvara geçirip bunca zaman içinde tuttuğu bütün sıkıntıların bir dışa vurumu olarak çığlığını bastı. Gözü odadaki hiçbir şeyi görmüyordu. Titreyen parmaklarını saçlarının arasından geçirirken gözlerinin önüne Mara'nın çehresi yerleşip de cansız dudaklarından dökülen histerik cümleler kulaklarına dolduğunda bir öncekinden daha da şiddetli bir çığlık tekrardan dudaklarından dökülmüş, damarlarında akan kanı hızını artırarak bedenini iyice germişti.
 
Onun yüzünü dahi görmek, hatta hatırlamak bile istemiyordu. Ses tonu bir iğrenti uyandırırken o sarı çehresi, ona aciz olduğu zamanları hatırlatıyordu.
 
Bir an gözü duvarın diğer köşesine sinmiş Lenora'ya gördü. Yüzüne düşmüş saçları bakışlarını gizliyor, bedeni soğukta kalmış bir serçe misali titrerken sanki o an oradan yok olmak ister gibi rahatsızca bekliyordu.
 
Ryker bir kaç büyük adımla Lenora'nın karşısında geldikten sonra hiç beklemeden kollarını bedenine doladı.
Lenora bu kolların arasında kayboluyordu. Elleri ne yapacağını bilmez bir halde havada dans ediyor, kalbi deli gibi atarken aynı şeyin tam da kafasının yanındaki bir yerde gerçekleştiğini hissedebiliyordu. Bu zamana kadar böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu fark edememişti. Bedenine dolanan bu kollardan bir merhamet, cesaret ve güven köprüsü kalbine doğru akıyor, yavaş yavaş küçülüp bu bir bütün olmuş bedene karışmak istiyordu.
 
Sadece bir kaç saniye süren bu sarılma eylemi Lenora'yı afallatmaya yetmiş, aynı zamanda bunca zamandır ihtiyaç duyduğu bir şeyi öğrenmişti.
 
İkisinin bedenleri de ateşten bir parça misali cayır cayır yanarken Ryker karşısındaki bu masum yüzü avuçları arasına aldı, "Bütün umudum sende," dedikten sonra bakışlarını yere eğip çatık kaşlarını düz bir çizgi halini alırken dudakları tekrardan aralandı ama hemen sonra mıh gibi birbirine bastırdı.
 
Alnını alnına yaslayıp yakıcı nefesini yüzüne üfledi. "Önce bu şehri, sonra beni kurtaracaksın," dedi kısık bir sesle. Emirden ziyade yalvarır gibi bir ses tonuyla söylemişti. Lenora tam dudaklarını aralamıştı ki Ryker susturdu. "Bir şey söylemek zorunda değilsin,"
 
Önce alnını alnından çekti, sonra kaçamak bir bakış atıp arkasını dönerek kendini dışarıya attı. Arkasında soru işaretleriyle dolu bir havuzun içinde boğulan Lenora bırakırken aralarında görünmez bir ipin ilk ilmeği atılmıştı.
 
Kar taneleri yeniden yavaşça süzülmeye başladığında Ryker verandaya oturmuş, uzaktan gelen çocuk seslerini dinlerken tütününü dudaklarının arasına yerleştirip yakmıştı.
 
Ayakları karı dövmeye başladığında yüreğindeki ateşin esiri olmasına ramak kalmıştı. Bir is bulutu sanki bütün uzuvlarında dolaşıyordu.

Ryker ne ara böyle bir kişiliğe dönüşmüştü, bilmiyordu. Her şey babasının ölmesiyle başlamıştı.

Küçüktü, açtı ve korkuyordu. Her gece babası ve abisiyle oyuğa yaptıkları derme çatma bir evde, soğuk üstlerini örterken uyuyorlardı. Ormanın bilinmeyen bir yerinde, uzun ve gür ağaçlar dostu olmuştu. En büyük düşmanıysa soğuk ve açlıktı.

Bedenleri hiçbir şehre ait olmamıştı. Kimsenin bilmediği ormanlar evleri olmuştu. Ne geçmişini hatırlıyordu, ne de geleceğinden haberi vardı. Yaşamayı sadece o ana mahsus bir şey sanıyordu. Körpecik bedenini karlar örterken ve o soğuk bütün etlerini ısırırken abisi ona her şeyin oyun olduğunu söylüyordu.

Ama günlerden bir gün, ormanlarına yabancı bir adam girdiğinde hissettiği ilk şey korku olmuştu. Çünkü babası ve abisinden başka kimseyi görmeyen gözleri ilk defa bir yabancıyla karşılaşıyordu.

Bu yabancı babasının soluk ve asık suratını güldürmüş, abisinin sırtını okşamış ve Ryker'ın da gözlerinden öpmüştü. O öpücükten sonra gerçek sıcaklığı hissetmişti.

Önce oyuk, sonra o gür ve yabani ormanı geride bırakarak daha önce görmediği bir kalabalığın içine karışmışlar, gerçek çatıyı orada bulup o yabancının sayesinde ilk defa bir şehre ait olmuşlardı. Anddora'ya.

Ve şimdi, karanlık ormanın içinden koşup gelen yabancıyı her hatırladığında yüreği ısınıyor, sevgiyle titriyordu. Bundan tam yirmi dört sene önce gördüğü yüzü hiçbir zaman unutmayacaktı. Dor'un yüzü hayatına yön veren bir pusula olacak, kaybolduğunda o yüzü hatırlayıp evini bulacaktı.

Bir anda hissettiği izlenme hissiyatıyla arkasına döndüğünde Lenora'nın usul usul ona doğru geldiğini gördü.
 
"Üşüyeceksin," diye mırıldandı. Lenora az önce yaşanan olaylardan dolayı ezilmiş olan karlara baka baka gelirken omzunu silkeledi. "Alışkınım, bu kadar olmasa da Morano da soğuktu," deyip verandadaki yerini aldı. "Gelebilir miyim?"
 
"Tabii,"
 
Beyaz tahtadan banka oturdu, bakışlarını verandayı saran kurumuş sarmaşıklardan çekip Ryker'a diktiğinde dudaklarından cümleler dökülmeye başlamıştı bile.
 
"Başımıza çok şey gelecek daha. Bazen dibe battığımızı hissedeceğiz hatta. Çamura bulanmış hayatlarımızın bir daha asla eskisi gibi olmayacağını düşünüp duracağız. Ama kelebeğin kanadında olacak umut, bir kuşun kanat çırpışında. Bazen de bir gülüşte olacak, bir öpüşte, bir sarılışta. Ama hep var olacak. Sadece gerçekten hissedebilenler farkında olacak."
 
Ryker tek nefeste söylenen bu cümleleri yüzünü eğdiği yerde dinlemişti. Lenora noktayı koyduğunda tütününden bir nefes daha alıp yüzünü kaldırırken belirsiz bir gülümseme dudaklarındaki yerini almıştı bile.
 
"Buradaki amacını sorguluyor musun hala?" Diye sordu Dor Audric'in söylediği şeyleri düşünüp gerilirken.
 
Lenora bakışlarını parmaklarına eğip dudağını büktü. "Anddora'yı kurtaracağım. Ama nasıl yapacağım hakkında bir fikrim yok," deyip burnunu çekti.
 
Oturduğu yerde arkasına yaslanan Ryker gergince konuştu.
 
"Sana her şeyi anlatacağım. Hazır mısın?"

BATAKLIK ÇİÇEĞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin