BÖLÜM 17 - DAVET
"Hanımefendi, Baş'ımız Ervildo Eva sizi çalışma odasında bekliyor efendim."
Lenora hizmetliyi yarım ağızla cevaplayıp kollarını göğsünde birleştirerek odadan çıktı. Malikanenin geniş ve uzun koridorları kıvrımlarıyla evi bir nevi labirent haline getiriyordu. Lenora bir girdiği koridoru bir daha bulamayacağından emindi. Neyse ki kendisine eşlik eden genç yüzlü bir kız vardı ve her fırsatta bir şeyler söylüyordu.
Az sonra altın yaldızlı, çift kapılı bir kapının önündeydi. Üç kez tıklayıp içeri girdi.
"Ah, Lenora. Ben de seni bekliyordum."
Ervildo Eva, oturduğu koltukta arkasına yaslanarak keyifle gülümsedi. Önünde bir yığın kitap masaya saçılmıştı. Erimiş mumlar şamdanlardan taşmış, birazı da halıya akmıştı. Kırmızı renklerin hakim olduğu odada geniş bir pencere ormana doğru açılıyordu. Lenora odanın en iyi tarafının ormana açılan bu pencere olduğunu düşündü.
"Nasıl geçiyor günlerin?" Diye sordu yaşlı ses. Lenora yaklaşık dört gündür buradaydı. Hissedeceği çoğu rahatsız edici duyguları burada tatmıştı. Sırtı kaz tüylü yumuşak yatağa her yattığında aklına Barb geliyor, soba başındaki derma çatma somyanın özlemini iliklerine değin duyuyordu.
"Keyifli," derken sesi tonu kendine bile yabancı gelmişti. Yapmacık bir gülümsemeyi de dudaklarına yerleştirdiğinde kendisine tamamen yabancıydı.
"Oh, bunu duymak güzel." Dedi çatlaklarla dolu sesiyle. Tecrübe dolu yüzü hissettiği duyguya dair en ufak bir ip ucu vermiyordu.
"Bu akşam bir davet vereceğim. Bunu söylemek için seni çağırdım. Zaten sen de bu teklifi kabul etmişsin. Cliff söyledi." Derken sesinde bir muziplik vardı. Lenora gergince yüzünü ekşitti. "Ah, tabii." Şimdi orman yolundayken neyi kabul ettiğini anlamıştı.
Bir kaç saatin sonunda bütün davetliler geniş salonu doldurmuştu. Şık giyimli, geniş etekli kadınların attıkları tiz sesli kahkahalar salonu dolduruyordu. Cüretkar ve muzip bakışlı bir kaç erkek bu kadınları uzaktan süzerek sohbet ediyor, hizmetliler oradan oraya dolaşarak herkesi memnun etmeye çalışıyordu.
Bir köşede kendi halinde takılan Lenora kimseyle sohbet etmek zorunda kalmamak için kendini ortamdan ne kadar soyutlayabiliyorsa o kadarını yapıyordu ki başarılı olduğu da kimsenin onunla sohbet etme çabası içerisine girmemesinden anlaşılıyordu.
Kalabalığın arasından çıkagelen Cliff Lenora'nın yanına gelerek yüzüne samimi bir sırıtış yapıştırmıştı. Oldukça şık olduğu söylenebilirdi. Parmakları arasındaki kristalin içindeki sıvıyı dudaklarına götürüp mırıldandı.
"Büyüleyici görünüyorsun." Lenora nazikçe gülümserken elleri saçlarının olması gereken omuz başlarına gitti ama saçlarını topladığı aklına geldi.
"Güzel bir gece oluyor, umarım eğleniyorsundur." Kafasını hızlı hızlı sallayan Lenora müzik sesinden dolayı hafifçe bağırarak "Evet," dedi.
Cliff bir adım daha yaklaşırken Lenora'nın kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı, bu yakınlık hiç hoşuna gitmiyordu.
"Başbaşa vakit geçirelim mi biraz," dedi bardağından yudum alıp ellerini etrafa açarak. "Kimsenin olmadığı bir yerde."
Lenora şimdi kaşlarını çatmış, alnına çizgiler otururken saç diplerine değin sinire bürünmüştü. Elleri titremeye başladığında derin bir nefes almaya çalıştı lakin kalabalık üstüne geliyordu sanki.
"Böyle iyi," diyebildi zar zor. Ardından gelen bir çift Cliff'in cevap vermesini engellemişti.
"Hey, ahbap." Ellerini havada tokuşturup kahkaha attılar. Genç adam şimdi kolunu Cliff'in boynuna dolamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK ÇİÇEĞİ
Fantasy-TAMAMLANDI- Bizim için yazılmış kaç son var bu hayatta? Yaşamanın; nefes almak, köprü altlarındaki tekinsiz tiplere paçayı kaptırmamak, gazete köşelerinde ek iş aramak ve çikolata paketlemek sandığım bir döneminde en yakın arkadaşımın kaybıyla hay...