BÖLÜM 9 – PLATODA İKİ GENÇ
Anddora da gerçek kış artık yüzünü göstermekten çekinmiyordu. Kar ve tipi hayatı durma noktasına getirmek üzereydi. Dışarıda göz gözü görmüyor, beyaz bir sis bulutu tüm şehri örtüyordu. Ryker tütününden derin bir nefes daha alıp sisli havaya dumanı üfledi.
"Kız kabul etti yani?" Diye sordu Wes şaşkınlıkla. Ryker kafasını 'evet' anlamında sallayıp sırtını çam ağacının gövdesine yasladı.
"Evet, ama emin olmam gerek. Yavaş yavaş her şeyi anlatıyorum."
"Her şeyi mi?"
"Evet," derken Ryker ağzından çıkan dumanı rüzgar alıp götürmüştü.
"Hadi, içeri girelim." Ryker kara bata çıka yürüyerek Tepe'den içeri girdi. Aynı yüzler masanın etrafında konuşlanmış, Dor Audric masanın en başında yerini almıştı. Ryker ve Wes de yan yana oturduklarında masadaki eksik tamamlanmış oldu.
"Durum nedir Ryker?" Diye sordu Dor otoriter sesiyle. Ryker bir kaç kez öksürüp ses tonunu hazırladıktan sonra ciddiyetle Dor'u cevapladı.
"Şu an için her şey olumlu yönde ilerliyor. Savderra'daki olaydan sonra Lenora bazı şeyleri kabullendi. Sorular soruyor ve cevaplar istiyor, ben de büyük bir titizlikle sorduğu her soruyu cevaplayarak Birlik Günü için hazır hale getiriyorum."
Dor Audric gibi diğer herkes tatmin olmuş bir şekilde başlarını aşağı yukarı salladılar.
"Peki ya planın nasıl işleyeceğini anlattın mi?"
"Hayır, henüz ona sıra gelmedi. Ama en yakın zamanda." Dediğinde Dor Audric sesli bir şekilde nefesini verdi. "Zafere adım adım." Dedikten sonra ayağa kalkıp boydan boya cam olan pencereye ilerleyip ellerini arkasında kavuşturdu. Gözlerindeki parlamayı kimse görmemişti. "Eva'nın sonu yakındır."
☆
Lenora sırtında kayan ellerin verdiği rahatlamayı yaşıyor, aralıklı dudaklarından mırıltıları yükseliyordu. Barb; yavaşça ve dairesel hareketlerle merhemi tenine sürüyor, diğer yandan da tekerlemeler mırıldanıyordu.
Lenora dillerini yavaş yavaş öğreniyordu ve bu onu inanılmaz mutlu ediyordu. Barb ile birbirlerini anladıkları ilk gün müthiş duygusallıktaydı. Birbirlerine sarılıp da Lenora teşekkür ettiğinde Barb göz yaşlarını tutamamış, günün geri kalanında da hep bunu düşünüp ağlamıştı.
"Dön bakalım, göğsündeki yaraya da biraz merhem sürelim," dediğinde Lenora Barb'a döndü. Göğüslerini kapatmış, yarayı açıkta bırakmıştı. "Neredeyse iyileşiyorlar," derken gülümsüyordu.
Biraz sonra Ryker geldiğinde beraberinde dışarının soğuğunu da getirmişti. Omuzlarında birikmiş karları silkeleyip hemen ateşin başına oturdu. Avuç içlerini ısıtırken bir kaç kez öksürmüştü.
"Çorba içer misin? İyi gelir," diyen Barb'ın teklifini minnetle kabul etmiş, bir kase çorbayı dakikalar içinde bitirdikten sonra bir yenisi daha istemişti. Bu sırada Lenora da evin içinde bir o yana bir bu yana koşturan Bailey'i izleyip kahkahalar atıyordu. Bir an sonra Ryker'a döndü.
"Sanırım," dedi işaret parmağını alt dudağına koyarken, "Bugün beni platoya indirmen için güzel bir gün, değil mi?" Diye sorduğunda bütün sevecenliğini kullanmaya çalışıyordu. Ryker ilk başta cevap vermek yerine önündeki dumanı tüten kaseden bir kaşık içti, hemen sonra peşine bir yenisi daha eklenirken Lenora kollarını göğsünde birleştirip arkasına yaslandı.
"Uçuyorum, bakın. Uçuyorum." Diye bağıran Bailey merdivenin beşinci basamağından aşağıya kendisini bıraktı. Hemen sonra bütün uzuvları yerde serili haldeydi.
"Bailey, rahat dur!" Diye bağıran Barb ağır ağır yürüyerek oğlunu yerden kaldırdı. Bailey bir kemik torbası gibi kadının kolları arasında kaldığında "Seni bir güzel yıkamak lazım," diyen Barb'ın sesini duyar duymaz sudan nefret ettiği için gözlerini açıp hızla merdivenlerden yukarı çıktı.
"Çok lezzetli olmuş," diyen Ryker'a kocaman gözlerle bir yenisini daha isteyip istemeyeceğini merak eden Lenora "Vay canına," diye söylendi.
"Haydi," dedi Ryker oturduğu kütmekten kalkarken. Lenora soran gözlerle ona bakıp tek kaşını kaldırdığında Ryker da aynısı ona yaptı.
"Platoyu görmek istemiyor muydun?" Diye sorduğunda yıkanacağını duyan Bailey gibi Lenora da hızla oturduğu yerden kalkıp sevinçle ellerini birbirine çarptı.
"Sonunda!" Derken hemen üstüne kalın bir şeyler geçirmeye başladığında Ryker onu durdurdu. "Bunlara gerek yok. Orada dışarıda olan fırtınalar olmuyor." Derken avucunda biriktirdiği dağ çileklerini teker teker ağzına tıkıyordu. "Ve bunlardan da orada bolca var," deyip onu takip etmesini söyleyerek tezgahın yanındaki normalden biraz küçük tahta kapıyı açarak içeriye adımını attı.
Barb ışıl ışıl gözlerle Lenora'ya bakıyordu. Bir an bakışları kesiştiğinde Barb da eliyle reverans yaparak kapıya yönlendirdi.
Lenora'nın kalbi ağzında atıyordu. Bailey'in plato hakkında anlattığı hikayeleri her seferinde hayallerini süslüyor, bazen rüyalarına konu oluyordu. Hakkında o kadar şey duyduğu için merağı da hatsafhadaydı.
Adımını dik merdivenin ilk basamağına attığında kapı arkasından kapandı. Basamakların sonunda Ryker onu bekliyordu. Lenora boy boy dizilmiş kavanozlara baka baka ve üzerindeki yazıları okuya okuya merdivenlerden inmeye başladığında göreceklerinden dolayı kalbi heyecanla atmaya, eklemleri sızlamaya başladı.
Kulağına çalan suyun sesi uzaklardan geliyordu. Çeşit çeşit kuşların sesleri kondukları cılız dallardan, yaprak arkalarından yükseliyordu.
Son basamağı da indiğinde önünde cennetten bir bahçe olduğuna yemin edebilirdi.
Tek bir sıra halinde konumlandırılan tarhların içi Açelyalar, Nergisler, Laleler ve Papatyalarla doluydu. Biraz ilerisinde Gül Sarmaşıkları pergoleler üzerinden uzayıp giderken geniş tabaklı kırmızı renkli çiçekleriyle süslüyordu.
"Burası," diyebildi nefesi kesilirken. "Çok güzel."
Toprak zeminle ayakları buluşurken Ryker pür dikkat onu izliyordu. Aralanmış dudakları ve hayretle etrafı izleyen gözleri Ryker'ı gülümsetmişti.
"Ayakkabılarımı çıkarabilir miyim?" Diye sorduğunda bu fikir Ryker'ın da hoşuna gitmişti. "Evet," cevabını aldığında ayakkabısını çıkarıp ayaklarını toprakla buluşturdu, bir an huzurla olduğu yere çökmek istedi.
Ellerini iki yanına açıp adımlarını korkusuzca atmaya başladığında gözlerini kapadı. Ahenkli kokular burnuna dolup ciğerlerine bayram ettirirken yumuşak otlar parmak uçlarına sürtünerek dans ediyorlardı. Şu an olabileceği en huzurlu yerdeydi ve bunun da farkındaydı, gözlerini tekrar araladı.
Biraz ileride yerden neredeyse fışkırarak yeşilin her tonunu barındıran otların arasına daldı. Gözleri tanıdık bir otu gördüğünde heyecanla parladı. "Kuzukulağı," demesiyle koparması aynı saniyede gerçekleşirken ağzına atması daha kısa sürmüştü. "Salatası nefis olur; aaa, bak Kaya Koruğu yoğurtla birbirine çok yakışıyorlar."
Hızını alamayıp bir arka sıraya geçtiğinde salkım olmuş çilekler başlarını yaprakların arasından eğip Lenora'ya bakıyorlardı. Albenili kırmızısı genç kızın iştahla dudaklarını yalamasına sebep olurken Ryker hemen arkasından gelip bir salkım kopararak ikram etti.
"Yediğin en güzel çilek olacak," dediğinde Lenora hayretle kaşlarını kaldırıp çileği ağzına attığında müthiş bir tat ağzını kaplamaya çoktan başlamıştı. Beğendiğini belli eden bir inlemenin de dudaklarından kaçmasına engel olamadı.
"Buradaki her şey olağanüstü," dediğinde ikinci bir çileği da ağzına götürüyordu.
"Gel," dedi Ryker eliyle ileriyi göstererek. "Ormana gidelim."
Lenora gösterdiği yere baktığında koyu yeşil ağaçların birbiri içine girmiş hallerini gördü. Bu sırada çoktan Ryker'ın peşine takılmıştı.
Hepsinin gövdesi aynı renkti ama her birisinin yapraklarının rengi aynı yeşil değildi. Kısalı uzunlu ağaç dallarında neredeyse birbirinin üzerine binen yapraklarda her tonu görmek mümkündü. Ünlü bir ressamın betimlemesinden çıkmış ustalık eseri tablosundan hiçbir farkı yoktu.
Akasya Ağacı'nın, Ihlamur ve Kestane Ağaçları'nın arasında tek başına kalmış, pembe çiçekleriyle hepsinin kıskançlığını üstüne toplamış Ormangülü Ağacı'nın altında küçük bir salıncak, hemen yanında da küçük bir su birikintisi vardı. Küçük bir kurbağa yavrusu vıraklayarak suya atladığında Lenora da oradaki güzelliği fark etmekte geç kalmadı.
"Orada bir salıncak var!" Dedi küçük bir çocuk edasıyla olduğu yerde zıplayıp işaret parmağıyla gösterirken. Ryker gülümseyip salıncağa doğru yürümeye başladığında Lenora da hevesle onu takip etti.
Sıkı bir halat parçasıyla oldukça sağlam şekilde asılan salıncağa oturduğunda bir kaç parça pembe çiçek dalından kopup Lenora'nın başından aşağıya döküldü. Bu sırada Ryker'a bakarak hafif hafif sallanıyordu. Beyaz bir bülbülün salıncağın olduğu dala konup güzel sesiyle şakımaya başlamasıyla Lenora mest olmuş bir şekilde iç geçirdi.
"Şu an o kadar huzurluyum ki!" Dedi yumuşak sesiyle. "Barb'ı bir kez daha tebrik ettim." Ryker bu söylediğine cevap vermeyip konuştu. "Seni sallamamı ister misin?"
Lenora hevesle kafasını salladığında arkasına geçip ellerini sırtına koydu ve itmeye başladı.
Lenora gerçek anlamda uçuyordu. Bedeninde gezen yabancı bir sarhoşluk sırtına dokunan parmaklarla birlikte sarıyordu her yanını. Kalbi ritmini kaybetmiş bir şekilde atarken heyecanla dudaklarını araladığında düşüncelerini hükmü altında tutan soluğunu da sesli bir şekilde vermişti. Sanki Sümbüllerin üzerinde uçuşan o bir grup renkli kelebek kümesi bir anda midesine yerleşmiş gibiydi. Kafasını ardına çevirdiğinde kendisine sabitlenmiş bir çift göz görmesiyle hemen önüne döndü. Bu sırada ahenkli bir ses kulaklarını çoktan doldurmaya başlamıştı.
"Yalın ayakla ve korkusuzca koşacağın taşlı topraklarda," dedi Ryker'ın titrek sesi ve ardından devam etti. "Kalbini saran gücün senin yaverin olduğunu sakın unutma." Dedi ve yarım nefeslik ara verdi. "Bin kez düş binbir kez ayağa kalk, korkuların hiçbir zaman yüreğinden büyük olmayacak." Lenora baştan aşağıya titredi. Rüyalarında acımasız bir sesin sürekli olarak tekrar ettiği bu cümleyi Ryker'dan duymak soğuk soğuk terlemesi için yeterli olmuştu. Ayaklarını çimenlere sürterek salıncağı durdurduğunda yumuşak başlarının aslında o kadar yumuşak olmadığını, hatta yer yer ayak tabanına battığını hissetti.
Arkasını döndü, Ryker gözlerini dahi kırpmıyor Lenora'nın en ufak bir tepkisini dahi kaçırmak istemiyordu. Bir an yanlış bir şey söylediğini düşünüp olduğu yerde rahatsızca hareket etmişti, bir şeyler söylemek için yeniden dudaklarını aralamıştı ki Lenora çoktan çiçek tarhlarının arasında koşuyordu.
"Lenora, iyi misin tatlım?" Barb ateşin üzerinden aldığı, dumanı üzerinde meyveli keki tahtanın üstüne koyup ellerini tezgahına dayarken karşısındaki soluk yüze bakıyordu. Lenora tek bir hamlede az önce yatıyor olduğu somyaya oturdu.
"İyiyim," ardından zoraki bir gülümseme dudaklarını hükmü altına alırken devam etti. "Platona bayıldım, masal diyarından farkı yok." Barb aldığı iltifat karşısında omuzlarını dikleştirip alt dudağını yaladı. Bu sırada çoktan Lenora'nın kemik rengi olan yüzünün sebebini geri planda bırakmıştı.
"Bunu çok sık duyarım." Lenora kaşlarını kaldırıp "Oraya herkes girebiliyor mu?" Diye sordu.
"İzin alan herkes," Bu sırada tahta kapıdan çıkagelen Ryker iki kadının sohbetini böldüğünü varsayarak dudaklarını büktü. Barb kıvırcık saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırırken şaheser niteliği taşıyan meyveli kekini gözleriyle Ryker'a gösterdi.
Ryker küçük bir çocuk edasıyla "En sevdiğimden," diye bağırıp iştahla ellerini uzatmıştı ki Barb ellerine vurdu. "Biraz beklemen gerecek."
Omuzlarını silken Ryker çok fazla umursayarak bir süredir üzerinde hissettiği gözlerin sahibine döndü.
Lenora gözlerini kaçırıp da pencereden dışarıya bakmaya başladığında ilgiyle kekini dilimleyen Barb bile aralarındaki gerginliği sezmişti. "Papatya Çayı demliyorum ve hepimiz masaya geçip bu nefis kekin ziyafetini çekiyoruz," deyip emiri verdikten sonra bir süredir ateşin üzerinde fokur fokur kaynayan suyun içine iki demet kurutulmuş papatya attı.
Ryker masaya otururken gözleri Lenora'ya kaçamak bakışlar atıyordu. Bunun farkında olan Lenora umursamayarak masadaki yerini alırken önüne konulan bir dilim kek ve bir fincan çaya iştahla bakıyordu. En sonunda hepsi masada toplanmıştı, leziz kekin ikinci diliminin son parçaları yenirken gerginlik de buhar olup uçmuş, Bailey'in şen kahkahalarının arasına karışmıştı.
Biraz zaman sonra herkes keyifle oturup da ateşin kavruk sesine karışan rüzgarı dinlerken Ryker oturduğu minderde kollarını iki yanına açarak gerindi. Uykusu gelmişti ve bu yüzünün her bir noktasına yansıyordu.
"Yatma vakti," diyen Barb Lenora'nın yanından kalkıp üst kata çıkmak için hazırlanmaya başladığında Ryker avuç içleriyle yüzünü kapatıp inledi.
"Of!"
Barb telaşla "Ne oldu?" Diye sorarken odadaki bütün dikkatleri üzerine çekmişti. Ryker bir kez daha inlerken yüzünü kapatan elleri yüzünden boğuk bir sesle konuştu. "Nasıl unuturum."
"Neyi?" Diye bu kez Lenora sordu. Ryker ellerini yavaşça yüzünden indirip kendisini izleyen gözlere teker teker baktı. Biraz sonra Barb'dan duyacağı çığlık için kulaklarından şimdiden özür diliyordu.
"Yarın Lenora için bir tören düzenlenecek. Lenora halka taktim edilecek." Dediğinde histerik bir çığlıkla birlikte kocaman açılmış gözler Ryker'ı germeye oldukça yetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK ÇİÇEĞİ
Fantasy-TAMAMLANDI- Bizim için yazılmış kaç son var bu hayatta? Yaşamanın; nefes almak, köprü altlarındaki tekinsiz tiplere paçayı kaptırmamak, gazete köşelerinde ek iş aramak ve çikolata paketlemek sandığım bir döneminde en yakın arkadaşımın kaybıyla hay...