BÖLÜM 12 - GÖLÜN ÜZERİNDE
Dün kollarında olduğu insanın bugün soğuk yokluğu sarmaya başladığında, Lenora bir kez daha ölüm gerçekliğiyle tanışmıştı. Evin içinde dolaşan adımlar, bıçağın bir şeyi kesme sesi, tahtanın tahtaya sürtünmesi, kaynayan suyun fokurdaması ve ateşin çıtırtısı yoktu artık. Koca bir yokluk büyüdükçe büyüyordu ve odanın en uçsuz köşesine bile yerleşmekte kararlıydı.
Bir gecede ev ıssızlaşmıştı. Artık platonun kapısı hep kapalı kalacak, şöminenin ateşi bir daha tütmeyecekti. Kavanozlar asla eski düzeniyle raflardaki yerini almayacaktı ve hiçbir meyveli kek eskisi kadar tatlı olmayacaktı.
Lenora kendi kendine gözlerini araladığında şafaktan önceki en karanlık an yaşanıyordu. Odanın bir köşesinde cılız bir mum yanıyor, hemen onun yanında Ryker masaya kollarını dayamış bir şekilde Lenora'yı izliyordu.
İkisi de konuşmadı. Kelimelerin anlamını yitirdikleri o anı yaşıyorlardı. Gözleri ağlamaktan şişmişti ve canını yakıyordu. Kirpiklerine yerleşmiş bir ağırlık vardı ve göz kapaklarını aşağıya çekiyordu. Dudaklarının etrafı kızarmış, teni buz gibi olmuştu.
Ryker dudaklarına belirsiz bir gülümseme yayarken mırıldandı.
"Kavuşmuşlar mıdır?" Sesi odanın içinde yankı bulmuştu.
Lenora sadece kafasını salladı. Kollarını göğsünde birleştirip yüzünü sağına çevirdi. "Eminim ki Rudy kollarını açmış onu bekliyordur. Barb'ın ona gülümseyerek koştuğunu hayal edebiliyorum,"
Ryker gülümsedi. Gözlerinde akıtacak yaşı kalmamıştı artık. "Rudy görebileceğin en merhametli insandı," dedi bir anda. "İyiler yaşama erken veda eder, güzel şeylerin ömrü hep kısadır." Lenora kafasını sallarken Ryker'a hak veriyordu.
"Adrienne de öyleydi, en güzel anımda beni bırakıp gitti," dediğinde Ryker'ın oturuşu dikleşti.
"Görebileceğin en komik insandı. Onun yanındayken gülmekten çenem ağrırdı, yine onun yüzünden ağlamaktan gözlerim ağrıdı." Ryker hiçbir şey söylemediği gibi kim olduğunu da sormadı. Sadece ani bir gidiş ve dış kapının çarpma sesi, işte her şey o kadar.
Saat öğleyi geçiyordu ve gökyüzü yanmış gazete kağıdı rengindeydi. Havada berbat bir koku ve rahatsız edici bir his yığını vardı. Kar erimiş, kirli bir halı gibi yola serilmişti. Telaşlı adımlar hep bir yere yetişmeye çabalarken yüzler cenaze törenlerini aratmıyordu.
Lenora öylece oturuyordu. Yapacak hiçbir şeyi yoktu. Barb'ın diktiği elbise hala üzerindeydi, çıkarmaya niyeti yoktu.
Bir an Ryker göründü. Oldukça sıkı giyinmişti ve elinde bir olta vardı. Şapkasını geçirdi, kaşkolunu boynuna doladı. Belli ki bir planı vardı. Yüzünde sinsi bir asabiyet dolaşıyordu ve her an sert bir rüzgar estirip gürleyecek gibi bir hali vardı.
"Balığa gidiyorum," dedi buz gibi sesiyle. Bu ses Lenora'yı üşütmeye yetti, kemiklerine kadar titrediğini hissederken oturduğu yerden ani bir hareketle kalktı.
"Ben de geliyorum."
Ryker hiçbir şey söylemezken Lenora kürkünü giyindi. Sanki geceden sözleşmişler gibi ikisi de konuşmadan kapıdan çıkıp gittiler.
Sokak bomboştu. Pencerelere perdeler çekilmiş, bacalar usul usul tütüyordu. Bir kaç çocuk goga adını verdikleri bir oyunu heyecanla oynayıp bağrışıyorlardı. Sağa sola kaçışıp sokağı tek başlarına canlandırıyorlardı.
Lenora adım adım Ryker'ı takip ediyordu. Hızlı adımlarına yetişmeye çalışırken nefes nefese dik bir yokuşu çıkıyorlardı.
"Biraz daha yavaş yürüyemez miyiz?" Diye sordu soluklanırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK ÇİÇEĞİ
Fantasia-TAMAMLANDI- Bizim için yazılmış kaç son var bu hayatta? Yaşamanın; nefes almak, köprü altlarındaki tekinsiz tiplere paçayı kaptırmamak, gazete köşelerinde ek iş aramak ve çikolata paketlemek sandığım bir döneminde en yakın arkadaşımın kaybıyla hay...