Baekhyun
Bir gece vakti komutan Chanyeol'la birlikte tekrar lanetli çalışma odasına girdiğimizde iğrenerek etrafıma bakmıştım. Yaşadığım o zorlu temizlik görevinden sonra bu odaya maalesef iyi gözle bakamıyordum. Özellikle de komutanla aramızda geçen dondurma faciası bu odayı hepten kötü kılmıştı benim için. Yorgunluklarım ve rezilliklerim vardı bu odada.
Sanki komutan da bu düşüncelerimi fark etmiş gibi bana yamuk bir sırıtış atarak masanın üstündeki evrakları ikiye ayırıp sağ elindekileri bana verdiğinde karşısındaki sandalyeyi göstermişti. "Otur baş belası, sabaha kadar bekleyemem seni."
Bekleme o zaman sırık fasulyesi, bırak gideyim yatağıma. Zaten gerizekalı arkadaşlarım yüzünden gece gece macera çıkmıştı bana. Neydi benim günahım, amına koyduğumun Lucas'ı...
Yine de mecburiyetten başımı sallayarak gösterdiği yere oturduğumda komutan da kısaca bana yapmam gereken şeyleri anlatıp masasına oturmuştu ama ben maalesef anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştım... Amına koyayım bana Korece değil, Arapça anlatılmıştı resmen. Konuya yabani kalmıştım.
Of...
Belki anlarım diye önümdeki belgeleri okumaya çalıştığımda neyse ki en sonunda yazılanlardan birkaç cümle anlamayı başardım. Güney Kore Merkezi Sistem Çalışmaları başlıklı kağıtta yapılan icraatlar yazıyordu, onun altında da komutanların imzaları vardı. Acaba ben de mi imza atmalıydım?
Netleştirmek için "Şey... komutanım, acaba benim de sizin gibi imza atmam mı gerekiyor kağıtlara? Üzgünüm, az önce tam anlayamadım demek istediklerinizi." dediğimde komutan belgelerdeki bakışlarını bana çevirerek bıkkın bir nefes verip yerinden doğrulmuş ve kağıtta bir yeri göstererek konuşmaya başlamıştı.
"Bak, tekrar anlatıyorum. Şurada görmüş olduğun boş kutucuğa bağlı olduğumuz merkezin adını kodlaman, altına da tarihi yazman gerekiyor. İmza atma yetkisi yok sende. Kim ne yapsın senin imzanı? Bu kadar basit bir şeyi anlamayacak kadar aptal mısın gerçekten?" diye açıklamasını aşağılamayla bitirdiğinde kaşlarımı çatarak tam başımı kaldırmıştım ki komutanın burnuyla yüz yüze gelmemle öylece dondum. Siktir, biraz daha başımı kaldırsam öpüşecektik az daha...
Komutan da yüzümün yakınlığıyla afallamış bir şekilde kaşlarını çatarak bana baktığında hızlıca geri çekilmiş, ben de boğazımı temizleyerek belgelere geri dönmüştüm.
Az önce ne yaşanmıştı...
Olan şeyi umursamamaya çalışarak sanki her şey çok normalmiş gibi "Sağ olun, komutanım." diye mırıldanıp dediklerini uygulamaya başladığımda o da tekrar masasına geçip kaldığı işe devam etmişti. Bir gece daha ne kadar kötü olabilir diye düşünürken aradan geçen dakikalar beni daha da mahvetmişti. Ulan niye bitmiyordu bu kağıtlar? Ülkenin maliye bakanı bendim sanki amına koyayım.
Önümdeki belgeleri hızlıca doldurmaya devam ederken bir yerden sonra zamanı saymayı bırakmıştım. Sürekli aynı pozisyonda durup sadece kağıtlara bakmak o kadar yormuştu ki beni, gözlerimi açık tutmakta zorlanmaya başlamıştım.
Komutanlar sürekli nasıl yapıyordu bu işi acaba? Yodanın önündeki belge sayısı benden daha fazla olmasına rağmen yine de herhangi bir yorulma belirtisi göstermemiş olması takdire şayandı. Domuz adamdı resmen. Ehehehe.
Bu düşünceyle gülüp işime devam ettiğimde bir süre sonra tamamen kapanan gözlerim yüzünden başım usulca belgelerin üstüne düşmüş ve beni tüm uğraşlarıma rağmen karanlık dünyaya çekmeyi başarmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/242603587-288-k435058.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hey, Soldier! (Chanbaek)
Fanfiction"Desenize yeni gelen komutan sizden de şerefsiz olacak." diye birden kendime engel olamayarak konuştuğumda hâlâ Lucas'a bakmakta olan komutan Soo sözlerimi duymamış gibiydi fakat sıranın başından gelen ses, çok daha farklı bir kişinin duyduğunun hab...