What?

2.7K 211 498
                                        









Baekhyun


"Ben bütün kalleş orospu çocuklarının en içten dileklerimle götüne Güney Kore bayrağının direğini sokayım. O kadar iğrençler ki şerefsizler sikilmeyi bile hak etmiyorlar."

"Haklısın. O teyzenin her damla göz yaşının hesabını öteki dünyada götlerine alevli sopa sokulurken versin şerefsizler. Hâlâ gözlerimin önünde gitmiyor o sahne. Ne teyzenin ağlamaları, ne hamile ablanın kocasının mezar toprağının başında uyuya kalması ne de tüm parasıyla tüp bebek için tedavi olan ve bebeklerini adilerin kurşunlarında kaybeden o ailenin çökmüş hali gitmiyor. Siktiğimin dünyasında niye hep kalleşler kazanıyor?"

Önümdeki yemekle oynamaya devam ederken Sehun ve Lucas'ın yaptığı yorumlar yüzünden yine aklıma dün gelmişti. Dün, Jennie ve isminin Yuan olduğunu öğrendiğim minik çocukla geçen vakitten ve komutanla yaşadığımız anlardan sonra diğer aileleri de ziyaret etmiştik ve ben hayatımdaki en kötü günümü yaşamıştım. İnsanların acılarına birebir şahit olmak o kadar berbattı ki empati yapmak bile istemiyordum.

Kışlaya geri döndükten sonra ailelerin yanında içimi yeterince dökememiş olmanın verdiği buruklukla yatağımda sabaha kadar gizlice ağlamıştım. Sıfır uykuyla sabah yine antrenman yapmıştım ve şimdi de yemekhanede çocuklarla yemek yiyorduk.

Çocukların da bu durumdan oldukça etkilenmiş olduğunu görebiliyordum. Sabah hepsinin gözleri kıpkırmızıydı. Bu yaşadıklarımız bizim için fazlaydı, çok fazlaydı hem de. Komutanlar gibi soğuk kanlı olamazdık ki biz.

"Komutan Lay'in bize ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bazı şeyleri yaşayarak öğreneceksiniz demişti. Dediğine geliyoruz yavaş yavaş." diyen Hoseok'la dikkatim ona döndüğünde başımı onaylar anlamda sallamış, ardından yemekle oynama işine geri dönmüştüm.

Zaten aklım da dünden beri Jennie ve Yuan'daydı. Onlara ne olacaktı şimdi? Babaanneleri de onlara bakabilecek durumda değildi ki. Onların iyi şartlara ihtiyaçları vardı. O harabe evde ne teyze ne de onlar kalmamalıydı.

"Çocuklar, bugünlük biz size misafir olabilir miyiz?"

Gelen sesle başımı tepsiden kaldırdığımda komutan Lay ve arkasındaki diğer komutanları görmemle umursamayarak yemeğe geri dönmüştüm. Komutan Chanyeol'la da dünkü auradan sonra pek iletişim kurmak istemiyordum çünkü onunla böyle yakın olmak ne bedenime ne de kalbime iyi geliyordu. Bana sürekli olarak kendimi sorgulatıyor olmasından nefret ediyordum.

Dün onu öptükten sonra girdiği şoktan yararlanıp hızlıca kaçmıştım yanından. Dönüşü de Jimin'le Taehyung'un arasına girip kucaklarında bebek gibi uyumuştum. Tescilli bir yıkık olmaya emin adımlarla ilerliyordum resmen.

Zaten o anki duygusallıkla yaptığım hareket peşimi bırakmıyordu. Niye birden bire öpmüştüm ki sanki? Bir öpücükle mi iyi hissedecekti kendini... Kim bilir belki de daha kötü hissettirmiştim ona kendini. Aptalsın, Baekhyun...

"Tabii, buyrun komutanım." diye tebessümle konuşan Hoseok'la komutanlar da ona karşılık verip oturduklarında yanıma oturan komutanla kendimi kasmam gerekmişti. Koskoca yerde bu adam niye gelip benim yanıma oturuyordu ki?

"Teşekkür ederiz, Bay Yetenek. Diğerleri oturmamız için pek hevesli değil sanırım, huh?" dediğinde Jungkook ona sahte bir kırgınlıkla bakmıştı. "Favori askerinizden duymak daha çok hoşunuza gider diye düşündük, komutanım. Malum Bay Yeteneği daha çok seviyorsunuz ya(!)."

Sözleriyle komutanlar da kıkırdadığında komutan Kris "Hepiniz favorimizsiniz, çocuklar. Bizde ayrım yok." dediğinde Jungkook onu onaylamazca kafasını sallamıştı. Chen de "I don't think so." diye Jungkook'u desteklediğinde Xiumin hyung da ona şaşkınca baktı. "Sevgilimsin, çocuk. Daha ne kadar favorim olabilirsin?" diyerek yüzümde bir tebessüm oluşmasına sebep olmuştu. Kesinlikle çok tatlılardı.

Hey, Soldier! (Chanbaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin