EMEKLİ FIRINCININ ODASI
Kont de Morcerfin Danglarsin evinden, bankacının soğukluğunun neden olftuğu öfke ve utançla çıktığı günün akşamı Mösyö Andrea Cavalcanti, saçları kıvır kıvır ve parlak, bıyıkları sivrilmiş, beyaz eldivenleri eline iyice oturmuş, faytonunda neredeyse ayakta durarak bankacının Chaussee-d'Antin'deki avlusuna girmişti.
Salonda bir on dakika kadar konuştuktan sonra Danglars'ı bir pencere aralığına götürmenin yolunu bulmuş, orada iyi bir girişten sonra babasının gidişinden bu yana yaşamındaki güçlükleri açıklamıştı. Babası gittiğinden beri bir oğul gibi karşılandığı bankacının evinde, bir insanın her zaman sevginin kaprislerinden önce araması gereken tüm mutluluk güvencelerini bulduğunu, sevgiye gelince onu da Matmazel Danglarsin güzel gözlerinde bulma mutluluğuna eriştiğini söylüyordu.
Danglars büyük bir dikkatle dinliyordu, iki üç gündür bu açıklamayı bekliyordu, sonunda açıklama geldiğinde gözleri Morcerfi dinlerken ne kadar kaygılı ve bulutluysa, bu kez tam tersine o kadar ferahlamıştı.
Yine de genç adamın önerisini ona birkaç bilinçli uyarıda bulunmadan kabul etmek istemedi.
"Mösyö Andrea," dedi ona, "evliliği düşünmek için biraz genç değil misiniz?"
"Hayır mösyö," diye yanıt verdi Cavalcanti, "en azından öyle olduğunu sanmıyorum: İtalya'da büyük sinyorlar genelde genç evlenirler; bu mantıklı bir âdettir. Yaşam o kadar rastlantıya bağlıdır ki mutluluğu yanımızdan geçerken yakalamak gerekir."
"Şimdi mösyö," dedi Danglars, "beni onurlandıran önerilerinizin karım ve kızım tarafından kabul edildiğini düşünsek de yararlarını tartışmayacak mıyız? Bana kalırsa sadece babalar kızlarının mutluluğu için uygun biçimde davranmayı bilirler, bu önemli bir pazarlıktır."
"Mösyö, babam akıllı, görgülü ve bilge bir adamdır. Benim Fransa'ya yerleşme isteği duyabileceğimi tahmin etti: giderken bana kimliğimi saptayan tüm belgelerle birlikte onun hoşuna gidecek bir seçim yapmam durumunda evlendiğim günden başlamak üzere yüz elli bin franklık bir gelir bıraktı. Bu bildiğim kadarıyla babamın gelirinin dörtte biridir."
"Ben," dedi Danglars, "her zaman kızıma evlenirken beş yüz bin frank vermeyi düşündüm, o benim tek mirasçımdır."
"Pekala!" dedi Andrea, "gördüğünüz gibi, isteğim Barones Danglars ve Matmazel Eugenie tarafından geri çevrilmezse, her şey çok iyi olacak. Böylece yüz yetmiş beş milyonluk bir gelire sahip olacağız. Şöyle bir şey varsayalım, markiden gelir yerine anaparayı alayım, -bu kolay olmayacak biliyorum, ama olabilir- siz de bize iki ya da üç milyon verirsiniz, becerikli ellerde iki üç milyon her zaman yüzde on kâr getirir."
"Her zaman sadece dörtte kalırım, hattâ üç buçukta," dedi bankacı, "ama damadım için beşe kadar çıkarım, kârı paylaşırız."
"Ah! Bu harika kaymbabacığım," dedi Cavalcanti tüm çabalarına karşın zaman zaman örtmeye çalıştığı soyluluk cilasını çatlatan biraz bayağı doğasını ortaya çıkararak.
Ama hemen arkasından kendini toplayarak:
"Ah! Bağışlayın efendim," dedi, "görüyorsunuz ya yalnızca umut bile beni neredeyse çılgına çeviriyor; umudum gerçekleşirse kimbilir ne olacak?"
"Ama," dedi Danglars, başlangıçta ilgisiz gibi görünen bu konuşmanın nasıl olup da hemen bir iş görüşmesine dönüştüğünün farkına varmayarak, "servetinizin, babanızın size vermeyi reddedemeyeceği bir bölümü vardır kuşkusuz."
"Hangi bölümü?" diye sordu genç adam.
"Annenizden gelen bölümü."
"Ah! Elbette, annem Leonora Corsinari'den gelen bölümü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monte Kristo Kontu
General FictionDumas klasik romanın kilometre taşlarından biri olan bu yapıtında, Doğu'ya, klasik mitolojiye ve insan psikolojisine duyduğu tutkulu ilgiyi coşkun bir anlatıda, ustalıklı diliyle harmanlıyor. "Dumas kitlelerin tutkularını paylaşmayı ve doyurmayı diğ...