Güneş, sağda dağlarının testere dişi gibi gölgeleri gökyüzüne vuran Korsika'nın arkasında batmaya başladığında Monte Kristo'ya artık sadece on beş mil kadar uzaktaydılar. Adamastor devine benzeyen bu taş kitlesi, teknenin karşısında tehdit edici bir biçimde yükseliyor, üst bölümü altın sarısı bir renk alan güneşi engelliyordu; gölge yavaş yavaş denizden yükseldi ve batmak üzere olan güneşin bu son yansımalarını da alıp götürdü sanki; sonunda parlak ışık bir an için bir yanardağın alev alev sorgucu gibi durduğu koninin tepesine kadar geriledi; ve gölge, hep yükselerek, gitgide aşağıları olduğu gibi tepeyi de kapladı ve ada durmadan kararan gri bir dağ gibi görünüyordu artık. Yarım saat sonra kapkaranlık bir gece hüküm sürmekteydi.
Neyse ki gemiciler alıştıkları sulardaydılar ve Toscana Takımadaları'ın en küçük kayasına varıncaya dek tanıyorlardı; çünkü Franz'ın tekneyi saran koyu karanlığın ortasında hiç de kaygı duymadığı söylenemezdi. Korsika tümüyle görünmez olmuştu, Monte Kristo Adası bile görünmüyordu; ama tayfaların vaşaklar gibi karanlıkta görme yetileri vardı sanki, dümendeki kılavuz en küçük bir kararsızlık göstermiyordu.
Franz solda çeyrek mil uzakta karanlık bir kütle gördüğünü sandığında, güneşin batışından bu yana neredeyse bir saat geçmişti; ama ne olduğunu anlamak o kadar olanaksızdı ki gezinen birtakım bulutları kara sanıp gemicilerin gülüşmelerine yol açmaktan korkarak sesini çıkarmadı. Ama birden kıyıda büyük bir ışık göründü; kara, bir buluta benzeyebilirdi, ama ateş bir göktaşı olamazdı.
"Bu ışık nedir?" diye sordu.
"Suss!" dedi patron, "bu bir ateş."
"Ama adada kimsenin yaşamadığını söylemiştiniz!"
"Belirli bir nüfusu olmadığını söylemiştim, ama kaçakçılar için bir mola yeri olduğunu da belirtmiştim."
"Ve korsanlar için!"
"Ve korsanlar için," dedi Gaetano, Franz'ın sözlerini yineleyerek; "bu nedenle adayı geçme emri verdim, böylece, gördüğünüz gibi, ateş arkamızda kaldı."
"Ama bu ateş bana tedirginlikten çok güvenlik amacıyla yakılmış gibi geldi," dedi Franz; "görülmekten korkanlar bu ateşi yakmazlar."
"Ah! bunun hiçbir anlamı yok," dedi Gaetano, "eğer karanlığın ortasında, adanın konumunu bilebilseydiniz, bu ateşin kıyıdan ve Pianosa'dan değil sadece açık denizden fark edilebildiğini görecektiniz."
"Bu ateşin bize kötü arkadaşları haber veriyor olmasından mı korkuyorsunuz?" "Emin olmamız gereken de bu," dedi Gaetano, gözleri hep bu kara yıldızına dikilmiş bir durumda.
"Bundan nasıl emin olabiliriz?"
"Göreceksiniz."
Bu sözlerden sonra Gaetano arkadaşlarıyla görüştü, beş dakikalık bir tartışmadan sonra sessizce bir manevra yapıldı ve böylece bir anda kıyıdan çark edildi; sonra gelinen yoldan geri dönüldü ve bu yön değişikliğinden birkaç saniye sonra toprağın engebeleri arasına saklanmış olan ateş görünmez oldu.
O zaman dümendeki kılavuz gemiye yeni bir yön verdi, görünür bir biçimde adaya yaklaşan gemi az sonra adanın artık sadece elli adım kadar uzağındaydı.
Gaetano yelkeni indirdi ve tekne olduğu yerde kaldı.
Tüm bunlar büyük bir sessizlik içinde yapılmıştı ve zaten yol değişikliğinden bu yana gemide kimse tek laf etmemişti.
Seferi önermiş olan Gaetano tüm sorumluluğu üstüne almıştı. Dört tayfa, kürekleri hazırlarken ve kuşkusuz kürek çekmeye hazırlanırken, ki karanlık sayesinde bu kolay olacaktı, gözlerini ondan ayırmıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monte Kristo Kontu
General FictionDumas klasik romanın kilometre taşlarından biri olan bu yapıtında, Doğu'ya, klasik mitolojiye ve insan psikolojisine duyduğu tutkulu ilgiyi coşkun bir anlatıda, ustalıklı diliyle harmanlıyor. "Dumas kitlelerin tutkularını paylaşmayı ve doyurmayı diğ...