YEŞİL ÇEKİRGE
Valentine yalnız kaldı; başka iki saat sarkacı da Saint-Philippe du Roule'ün sarkacından daha sonra, farklı uzaklıklardan gece yarısını vurdu.
Sonra, uzaktaki birkaç arabanın uğultusu dışında her şey yeniden sessizliğe gömüldü.
O zaman Valentine'in tüm dikkati odasında, bir ibresi saniyeleri gösteren saatin sarkacında toplandı.
Genç kız saniyeleri saymaya başladı ve saniyelerin, kalbinin atışından iki kat daha yavaş ilerlediğini fark etti. Yine de kuşkusu vardı; kimseye zaran olmayan Valentine, birisinin onun ölümünü isteyeceğini düşünemiyordu; neden? Hangi amaçla? Bir düşman edinmek için kime ne kötülük yapmıştı?
Korkudan uyuyamıyordu.
Tek bir düşünce, korkunç bir düşünce gergin ruhuna egemendi; o da bu dünyada onu öldürmek isteyen birinin olduğu ve bunu yine denemek isteyeceğiydi.
Eğer bu kez bu kişi zehirin etkisiz olduğunu görmekten bıkmışsa, Monte Kristo'nun dediği gibi, kılıca başvuracaktı. Ya kontun yardıma koşacak kadar zamanı olmazsa! Ya şu an son saniyelerini yaşıyorsa! Ya Morrel'i bir daha göremeyecekse!
Valentine hem benzini solduran, hem de onu buz gibi tere boğan bu düşünceyle az kalsın çıngırağın kordonunu yakalayıp yardım isteyecekti.
Ama kitaplığın kapı aralığından kontun gözlerinin parladığını görür gibi oluyordu, bu bakışlar anılarım etkiliyor, düşündüğünde utançtan öylesine eziliyordu ki konta karşı duyduğu minnettarlığın, bir gün onun zamansız dostluğunun bu can sıkıcı etkisini silip silemeyeceğini kendi kendine soruyordu.
Yirmi dakika, sonsuzluk kadar uzun bir yirmi dakika böyle geçti, sonra bir on dakika daha geçti, sonunda saatin sarkacı bir saniye erken gıcırdayarak zile vurdu.
Tam o anda kitaplığın tahtası üzerinde belli belirsiz bir tırnak tıkırtısı Valentine'e, kontun beklediğini ve kendisine de beklemesini salık verdiğini anlattı.
Gerçekten de Valentine karşı taraftan, yani Edouard'ın odası tarafından döşemenin gıcırdadığını duyar gibi oldu; neredeyse soluğunu tutarak kulak verdi, kilidin dili tıkırdadı ve kapı menteşeleri üzerinde döndü.
Valentine dirseği üzerinde doğrulmuştu, ancak kendini yatağa atıp gözlerini koluyla saklayacak zaman buldu.
Sonra heyecanla ve titreyerek, kalbi anlaşılmaz bir korkuyla sıkışarak bekledi.
Biri yatağa yaklaştı ve perdelere hafifçe dokunup geçti.
Valentine tüm gücünü topladı, sakin sakin uyuyormuş gibi düzenli soluk alıp vermeye başladı.
"Valentine," dedi bir ses yavaşça.
Genç kız iliklerine kadar titredi ama hiç yanıt vermedi.
"Valentine," diye yineledi aynı ses.
Aynı sessizlik: Valentine hiç uyanmayacağına söz vermişti.
Sonra her şey kımıltısız kaldı.
Sadece Valentine biraz önce boşalttığı bardağa doldurulan sıvının belli belirsiz sesini duydu.
O zaman uzanmış kolunun altından gözkapaklarım aralamaya cesaret etti.
Ve daha önceden küçük bir şişede hazırlanmış bir sıvıyı bardağına boşaltan beyaz sa-bahlıklı bir kadın gördü.
Bu kısa sürede Valentine belki soluğunu tuttu, belki de bir hareket yaptı, çünkü kadın kaygıyla durdu, Valentine'in gerçekten uyuyup uyumadığını daha iyi görmek için yatağa eğildi: bu kadın Madam de Villefort'du.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monte Kristo Kontu
General FictionDumas klasik romanın kilometre taşlarından biri olan bu yapıtında, Doğu'ya, klasik mitolojiye ve insan psikolojisine duyduğu tutkulu ilgiyi coşkun bir anlatıda, ustalıklı diliyle harmanlıyor. "Dumas kitlelerin tutkularını paylaşmayı ve doyurmayı diğ...