~Zemheri'
Gösterişli evin Soğuk duvarları bile içindeki atmosferde bulunan hiddet ve öfkeyi dışarıya yansıtıyordu.
Sanki Kumsal'ın tüm dünyası bir anda küçük bir sırça fanusa hapsolmuştu.
Ruhunda hissettiği derin sancı içini her saniye panikle dolduruyordu.
Artık kimse onu önemsemeyecek,
beğenmeyecek olabilir miydi?
Yoksa sadece bir erkeğin düşüncesi önemsiz miydi?
İlk defa babası dışında birinin ağzından çıkan kelimeler canını yakmıştı.
Beğenilmeye,istenilmeye,ona bakınca gözleri kamaşan insanlara nefes almak gibi ihtiyaç duyuyordu.Bu garip olay ona hala uykudaymış gibi hissetiriyordu.Sanki gözlerini açınca her şey kaybolacaktı.
Ama dakikalar sonra anladı ki bu olay aldığı somut nefesten bile daha gerçekti.
Üstelik hiçbir önemi olmayan aptal bir erkek yüzündendi...Saat gece yarısını geçmesine rağmen kimsenin gözünde gram uyku kalmamıştı.
Annesi kızınca Kumsal'ın sınır tanımadığını biliyordu.Bazen kızında ki değişime o bile şaşırıyordu.Sanki küçükken bıraktığı tatlı küçük kız çocuğunun ruhunu biri emmiş ve aynı bedeni farklı bir ruhla doldurmuştu.
Bunun nesi vardı anlamıyordu.Herkes onu beğenecek ya da sevecek değildi.
Tamam onda çoğunlukla bu olmuştu ama güzellik göreceliydi ve kendisinin de tanıyıp hayranı olduğu yazarın zaten Kumsal gibi bir kızdan etkilenmeyeceğini biliyordu.Yazarı ilk tanıdığında hala
Türkiye'deydi.Onun ilk "Ateşe hapsolmuş Ruhlar" kitabını okumuştu.
O zamanlar bile onda ki yetenek ve cevher ışıl ışıldı.Sanki kaleminden dökülen her kelime insanın başını döndürüyordu.Ondan imza almak için defalarca eski kocasıyla konferanslarına katılmıştı.Ve bu denemelerinde sadece birinde bir imza koparabilmişti.Adam yaş sınırı tanımadan yazıyordu.En büyük özelliği kelimeleri yüreğinden fısıldayışıydı.Konu sınırı kesinlikle yoktu.Gerçekçi karakterler,duyarlılık,kusursuz betimlemeler ve kompozisyon düzeni o kadar hayret verici derece de mükemmel ve sıradışıydı ki onun kelimeleri kendine hep kendi küçük kızını hatırlatıyordu.Yaptığı söyleşileri dinlemişti.
Aslında ona derin ve içten bir saygı da duyuyordu.Rüzgar Aykar gerçekten de sonsuz saygıyı hak edecek kadar dahi ve yetenekli bir yazardı.Ve ağzından çıkan hiçbir kelimeyi geri almadığını biliyordu.Hala kendi kendine güzel kızına bakıp düşünürken Eda üzerinde Kumsal'ın kıyafetleriyle sessizce ön odaya gelip Sedef teyzesine yaslandı.Üzerinde Kumsal'ın en sevdiği açık kırmızı ejderha desenli t-shirtü ve haki yeşili pamuktan şortu vardı.
"Kızım üşüteceksin yavaş yavaş sonbahara da giriyoruz.Bari ayağına çorap giy." diye endişeyle uyardı Sedef onu.
O ise sadece bana hiçbir şey olmaz anlamında omuzlarını silkti.
Sonra ikisi tekrar elinde telefonuyla pencere pervazına yaslanmış Kumsal'a baktılar.
O hala üzerindekileri değiştirmemiş ve yerinden milim kıpırdamamıştı.Elinde tuttuğu telefonu o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları beyazlamıştı.Zihninden geçenleri her zamanki gibi kimse tahmin bile edemiyordu.Buz kraliçesi kendini buzdan şatosuna hapsetmiş kendi kendine düşünüyordu.Kumsal yüksek katlı binanın camdan duvarına yaslanmış karanlık geceye bakarken hala numaranın bulunmasını bekliyordu.
Haberde okudukları bir an bile aklından çıkmıyordu.Yazıyı ezberleyene kadar defalarca okudu.En sonunda telefonun ekranında tam o yazarın onu arzulamadığını söylediği sözcüklere hırstan bir göz yaşı damladı.Daha fazla içinde tutamıyordu.Reddedilmeye,istenilmemeye hiç alışmamıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☤BUZ KRALİÇESİ☤
عاطفية"Ateşin parmakları arasına hapsolan buzun hikâyesi. Eğer buz erirse ikisi de ölecek ve eğer erimezse sadece buz ölecek..." Kumsal Özkan yirmi beş yaşında dünyaca ünlü tek Türk mankendir. Onun tüm hayatı iki ülke arasında kıskançlık, hayranlık ve ilg...