on dört: hayal kırıklığı

164 40 20
                                    

Duyduğum cümleler öylesine sahte, öylesine güvensiz gelmişti ki kulağıma; geri dönüp polise "Yalan söylemeyin." demek istiyordum. Gri araba tam da düşündüğüm gibi Öykü'ye aitti. Depoya gitmesi ve izini orada kaybettirmesi oldukça normaldi. Gizem'in günlükte bahsettiğine bakılırsa, ne olup bittiyse her şey o depodaydı. Polislerin oraya gidip hiçbir şey bulamamalarına şaşırmıştım. Yoksa yanlış depoyu mu incelemeye almışlardı, diye düşünmedim desem yalan olurdu.

Kendi hattımızdan karşı tarafa ses gitmediğinde Murat komiser bir sorunun olup olmadığını sordu. Evet, bir sorun vardı. Böylesine hassas olduğum bir konuyu baştan savma incelediklerinden ötürü kırılmıştım. Ama bunu ona söyleyemedim. Onu geçiştirerek sözüne devam etmesini söylediğimde hattan bir kağıdın buruşturulma sesini duymuştum.

"Dediğim gibi Şule, bir şey bulamadık. Ekipten biri parmak izi bakmamız gerektiğini söylediğinde duvarlara ve yerde bulunan bazı ufak çiziklere parmak izi olup olmadığını baktırdık. Sonuçları size bu akşam söylerim." Derin bir iç çekip hafif öksürükleri ardından homurdandı. "Ama şunu eklemeliyim ki; bu dosyanın kapanması an meselesi." Sözlerini öylesine soğuk kanlılıkla dile getiriyordu ki, sanki karşımda Murat komiser yerine başka biri varmış gibiydi. Küstah, burnunun dikine giden ve çok bilmiş biri.

Homurtulu sesini bastıramayacak derecede açık söylemişti o cümlesini. Üçümüzün o anki duyguları ortaktı. Öfkenin o deli hissi tüm hücrelerimize sıçramıştı ki bunu durdurmak zorundaydık, sakin kalmak zorundaydık. Sinirden küplere binsek de karşımızda polis vardı. Askerlik arkadaşıymış gibi rahat davranamazdık.
Kaan'a dik bakışlarımı gönderdiğim sırada kelimelerini seçerek "Dosyanın kapanması an meselesi, derken? Henüz yeni çözmeye başladığınız bu dosyayı neden kapatma ihtiyacı duyuyorsunuz?" diye sorduğunda Murat komiserden net bir cevap gelmemişti. Komiserin hattından tekrar kağıt sesleri yükseldiği sırada az öncekine kıyasla daha tepkisiz konuşuyordu.

"Ekibim ve ben bu konu hakkında sınırlı delile sahibim Kaan. Kanıt olmadığı sürece hiçbir şey yapamam. Eğer sizde yeterli delil varsa bana bunları söyleyin."

"Gizli numaradan Ali aradı bizi." dedi heyecanlı sesine mani olamayan Efe. Kaan ve ben ona döndüğümüzde kafasını sallayarak devam etti.
"Ali bizim okulumuzdan bir çocuk. Okan'ın ölümüne neden olanın o olduğunu düşünüyoruz. Gizem'in ölümüne de. Olay fazla karışık ama bizi gizli numaradan arayıp..."

"Benim buna inanacağımı falan mı düşünüyorsun Efe? Üstelik Gizem'in ölümüyle değil, Okan'ın ölümü ile ilgileniyorum. Sırf gizli numaradan aranıp dürtüldünüz diye insanları suçlama hakkınız yok. Bunu biliyor olmanız gerek. Gerçek bir kanıtınız varsa dinliyorum. Aksi taktirde dosya kapanacak."
Efe'ye 'çocukmuş' gibi yaklaşması zoruma gitmişti. Oysaki Efe'nin de dediği gibi Ali bizi aramıştı ve katil olduğunu apaçık belli etmişti. Daha nasıl bir kanıt sunabilirdik ki? Günlükten, ayının içinden çıkan nottan veya Gizem'in intihar notundan bahsetsek de bu bir kanıt sayılmazdı. Çünkü Murat komiserin dediği gibi, Okan'ın ölümünü araştırıyordu o. Gizem'in ölümünü değil. Eh, bu durumda da pek bir kanıt kalmıyordu elimizde. Yine mazeret, yine ortada kalmışlık...

Gözlerimi Efe'den umutsuzlukla ayırıp Kaan'a döndürdüğümde daha fazla kendini tutamayacak hale gelmişti. Elimdeki telefonu alıp karşısındakinin kim olduğunu unutarak komisere tısladı.

"Demek bu yeterli bir kanıt değil? Hem kanıt istiyorsunuz, hem de sunduğumuz kanıtı beğenmiyorsunuz. İyi dinleyin, hastanede konuştuklarınızla şu an konuştuklarınız oldukça çelişkili. Bu konunun peşini bırakmayacaktınız, öyle demiştiniz. Peki ya şimdi? Dosyayı kapatmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Anlamıyoruz sanıyorsunuz ama karşınızda çocuk yok. Eğer gerçekten merak edip bu işin peşine düşseydiniz bizimle aynı sonuçlara ulaşırdınız."

nemesis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin