dört: intihar mektubu

320 58 8
                                    

Yine yine ve yine... Kaan ve benim arkadaş olduğumuzu kabul etmiyor, yetmezmiş gibi kendi uydurduğu yalanlara inanıyordu. "Arkadaşk" kelimesini ilk kez ondan duymuştum ve anlamını da Efe'den öğrenmiştim. Arkadaşına karşı ilgi duymak...
Ama Buse, burnunun dikine gitmekten şeref duyan Buse, kardeşim yerine koyduğum çocuğun yanında iki paralık etmişti beni. Öyle utanmış, öyle çekinmiştim ki o an Kaan ile göz göze geldiğimde yerin dibine girmek istemiştim. Dudağımı hafif büküp bana şaşkın gözlerini diken Kaan'ın arkasına sindim. "Çok utandım." diye mırıldandım kendimce.

Kaan duymamış olsa gerek Buse'ye hışımla döndü. Arkasına saklandığım ve elini hala bırakmadığım için ellerinin sinirden titrediğini hissedebiliyordum. Gözlerim yavaşça ellerimize kaydığında Buse'ye ateş püskürten Kaan ellerimizi ayırdı. Artık elinin titrediğini hissedemiyordum ama nefesini kontrol etmeye çalıştığı ortadaydı.

Korkak gibiydim o an. Arkadaşının yanında küçük düşmüş bir korkak. Hani çocukken bir şeyden tırstığımızda "korkak tavuk" derdik ya birbirimize. O duruma düşmüştüm, korkak bir tavuktum ben. Buse beni küçük düşürmeye ant içmiş bir mahluktu. Ben ise ona karşı koyamayan saf kız. Peki ya Kaan neydi? Eski sevgilisini savunan zibidi mi? Yoksa dostunu bu mahluktan koruyan şövalye mi? Ne yazık ki ikisi de değildi. Kaan'ın karşı çıkmaması Buse'nin egosunu okşuyordu.

O an ne yapılır pek mantıklı düşünememiştim. Ya saklandığım delikten çıkıp Buse'ye gününü gösterecektim ya da Kaan'ı da alıp oradan uzaklaşacaktım. Şunu söylemeliyim ki, ben korkak ve savunmasız biriydim. Bu yüzden ona gününü göstermeye çalışsam bile her türlü nakavt olacaktım. O anda nasıl kalbim kırılmışsa artık, Kaan'ı dahi almadan hızlıca uzaklaştım oradan. Öyle hızlı adımlıyordum ki Kaan arkamdan seslense de geri dönemeyecek kadar uzaklaşmıştım. Birkaç adımımda çantam omuzumdan kayıp yere düşmüştü. Almaya tenezzül dahi etmeden, nereye gittiğimi bilmeden öylece yoluma devam ettim.

Kaan'ın seslenişleri, Buse'nin iğneleyici kahkahaları... Gözlerimden yaşlar süzülse de geri dönüp bir kez olsun onlara bakmadım. "Zavallısın Şule, acıyorum sana." Bunu bana Gizem söylerdi. Her korkaklık ettiğimde, her içime kapandığımda bu cümleyi kurup daha da üzerdi beni. Ama Gizem benim üzülmemi istemezdi, hiç istemezdi. O sadece ağlayıp iyice içimi boşaltmamı tavsiye ederdi. Bunun için ben her ağladığımda bunları söyleyip daha da ağlatırdı beni. Onun sayesinde yavaş yavaş toparlıyordum kendimi.

Uzun caddenin sonunda ufak bir aralık bulup oraya geçtim. Gözlerimin buğusu arttığından pek iyi görememiştim ama sinmiştim bir yere. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum, sarılmaya ihtiyacım vardı. Ağladığım her an Gizem'e sarılırdım ben, gözyaşlarım onun omzuna akardı ama o bir kez olsun sinirlenmezdi bana. Şimdi o yoktu yanımda, sarılacağım kimse yoktu. Ağladığımda beni teselli edecek, "Zavallısın Şule, acıyorum sana." diyen bir Gizem'im olmayacaktı artık. Mendil vermek yerine akan burnumu onun ceketine sürdüren ve bundan hiç tiksinmeyen biri yoktu artık.

Parası o gün bitmiş olsa da, Okan veya Efe'den para dilenip bana çikolata ısmarlayan biri yoktu. Çünkü o ölmüştü! Benim biricik Gizem'im, bindiğim metronun önüne atlayıp intihar etmişti. Kim bilir kalbi ne kadar kırılmıştı, ne kadar acı çekmişti de derdini dahi dökemeden atmıştı kendini metronun önüne. Allah'ın her günü bana yazmaktan çekinmeyen Gizem, son aylarda bir kere bile aramamıştı beni. Annesini arasam yoktu, babasını arasam da yoktu. Gizem henüz küçükken annesiz ve babasız kalmıştı. Trafik kazasında babasını kaybetmişti. O kazadan bir hafta sonra da annesi kalp krizi geçirmişti.

Gizem travmalar atlata atlata bugünlere geldi. Kuzenleri veya diğer akrabaları onu almayı reddetti. Anlattığına göre ailesindeki herkes onu bir çöp parçası olarak görüyormuş. Ne kadar aşağılayıcı değil mi? Onca aile ferdi var ve biri de çıkıp o yetim yavruyu sıcacık evine almıyordu. Bunun üzerine Gizem de hiç tanımadığı güzel bir bayan tarafından yurda yazıldı. Yıllardır o yurtta kalıyordu ve bundan da hiç çekinmiyordu. Bizlerle tanışana kadar hep içine kapanık yaşamış, öyle demişti. Bizler onun ailesi olmuşuz, tek ve gerçek ailesi.

nemesis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin