on yedi: nemesis

156 35 0
                                    

3 Hafta Sonra...

Okullar açılalı henüz 2 hafta olmuştu ama ruh halimde en ufak bir değişim yoktu. Gizem, Okan ve Kaan'ın gözlerimin önünde son nefeslerini verdiklerini gördüğüm an kadar hayattan kopmuş ve ruhsuz hissediyordum. Nefes alsam ciğerlerime hava değil, zehir girecekmişçesine tutuyordum kendimi. Her saniyem bir öncekinden farksızdı. Gülemiyordum, kahkaha atamıyordum ve konuşamıyordum. Mutlu biri gibi gösterecek olan hiçbir duyguyu yaşamıyordum. Tıpkı diğerleri gibi; ölmüştüm ben de...

Efe'ye Kaan'ın öldüğünü söylediğimde sinir krizi geçirmişti. Esma teyzem beni arayıp Efe'yi hastaneye kaldırdıklarını haber verdiğinde daha fazla dayanamamıştım. Efe de artık benden uzaktaydı; tıpkı benim ondan kilometrelerce uzakta olduğum gibi. O günden sonra da Efe'nin sesini hiç duymadım. Ne o beni arıyordu, ne de ben onu. Yalnızca ikimiz kalmıştık fakat artık biz bile uzaktık birbirimize.

Kaan'ın cenaze törenine gelemedi. Çünkü törenin olduğu gün ikinci bir kriz geçirmişti. Esma teyzem Efe'nin artık dayanacak gücünün kalmadığını söylediğinde yalnız olmadığını dile getirdim. Yalnızca Efe değil; ben de bitmiştim. Rüyaların yerini kabusa bıraktığı her gece sıçrayarak uyanıyordum. Yalnızca odam değil, ben de darmadağındım. Annem ve babam psikolojik tedavi almamı isteseler de bunu kabul etmemiştim. Hiç kimse acımı dindiremezdi. Hiçbir ilaç beni eski mutluluğuma kavuşturamazdı.
Çünkü benim mutluluğum ölmüştü. Gizem öldü, Okan öldü ve Kaan öldü. Efe bir daha asla görüşmemek üzere kilometrelerce uzağa gitti. Onu göremedikten ve sarılamadıktan sonra özel hissettirmezdi. Efe de ölüydü benim için. Benim mutluluğum dört parçadan oluşuyordu. Hepsi teker teker öldü. Ben yapayalnız kaldım.

Hastaneye gittiğimde Okan'a olanların aynısını yaşıyor gibiydim. Ama bu sefer yalnızdım. Kafamı yaslayıp uyuyacağım bir Kaan'ım, güvende hissedeceğim bir Efe'm yoktu o zaman. Yapayalnız ve yıkılmış umutlarım ile hastanenin bir köşesine çömelmiş ağlıyordum. Telefonumu çıkarıp Eylül teyzem ve Kazım amcamı aradım. İkisi de haberi duyunca ağlamaya başladılar. Olduğum hastanenin konumunu atmamı istediklerinde mesaj yolladım.
Sonra annem ve babamı aradım. Telefonu annem neşeli sesiyle açtığında bizi sordu. Güzel vakit geçirip geçirmediğimizi, Kaan ile gezmeye gidip gitmediğimi sorduğunda bağıra bağıra ağlamıştım. Hayallerim hiçbir zaman hayatımla örtüşmüyordu.

Gözyaşlarım ekranı görmemi engellediğinde Efe'yi aradım. Ona önce çantamın ve günlüğün kaybolduğunu söylediğimde fazla sorumsuz olduğumu dile getirdi. Haklıydı, çok sorumsuzdum ben. Hıçkırıklarımın arasında kaybolduğum vakit neden ağladığımı sordu. Boğazımdaki düğüm ona her şeyi açıkça anlatmamı engelliyordu. Son bir gayretle kendimi toplayıp Kaan'ın öldüğünü ona söylediğimde telefonun diğer ucundan bağırıp çağırmaya, sinirden ağlamaya başladığını duymuştum. Sinir krizi geçirdiğini de Esma teyzemin odayı basıp onu sakinleştiremeye çalıştığında anlamıştım.

Bana karşı çok sinirliydi Efe. Kaan'ı koruyamadığım için bana çok kızmıştı. İçindeki öfkeye hakim olamadığı ve kötü sözlerle kalbimi kırmak istemediği için telefonu Esma teyzeme vermişti ikinci krizini geçirdiği gün. Esma teyzem beni anlayışla karşılıyordu ama Efe'nin bana karşı istemsizce içinde beslediği bir kininin olduğunu söylemişti. Efe ile konuşup ondan özür dilemek istiyordum fakat o benim sesimi bile duymak istemiyordu. Kaan'ı koruyamadığım ve onu ellerimde ölü vaziyette bulduğum an için lanet okuyordu. Kaan'ı benden daha fazla sevmesini normal karşılıyordum, o onun en sevdiği dostu; hatta kardeşiydi. Ama beni de severdi Efe, eskiden. Sanki tüm bunların suçlusu benmişim gibi davranıyordu ve görmezden geliyordu. Onun için artık bir hiçten ibarettim.

Okulların açıldığı ilk gün koşarak sayısal sınıfını dolaştım. Gizem ve Okan'ın sırası boştu. Herkes kendi arasında gruplara ayrılmış fısıltılar eşliğinde konuşurken sınıftan bir kız kapıda duran ruhsuz vücudumu fark ettiği gibi yanıma geldi. Gizem ve Okan'ın nerede olduğunu sorduğunda bir şey söylemedim. Kızın dediğine göre herkes onları konuşuyormuş. İkisinin de öldüğünü bildikleri için mezarlarını görmek istediğinden bahsettiğinde onu duymazdan geldim. Gizem ve Okan'ın mezarlarını bu şeytanlara söylememiştim elbette. Benim iki meleğimin o yargılayıcı şeytanların dualarına ihtiyaçları yoktu.

nemesis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin