on sekiz: adalet

156 35 11
                                    

Karakoldan büyük bir hışımla çıkıp çalılıkların arasına fırlattığım çantamı da omzuma yüklediğim gibi nereye gittiğimi bilmeden öylece uzaklaştım oradan. Karakola girdiğimde üstümü kontrol ederlerse diye ana kapıya geçmeden önce çantayı çalılıklara saklayıp temkinli bir duruşla polislerin arasına girmiştim.

Ali, Öykü ve isimlerini bir türlü öğrenemediğim diğer iki çocuğu da şikayet edecektim. Hem adaletin yerini bulması için, hem de Gizem'in intihar mektubunda bu yazdığı için. Kendimi karakolda ifade verene kadar oldukça rahat ve mutlu hissediyordum. Ta ki; içimdeki Nemesis'e bıçak saplanana kadar. Orada neredeyse büyük bir kargaşa çıkaracaktım.

Polislerden biri benimle ilgilendiğinde ona Murat komiserin odasının nerede olduğunu sordum. Odanın yerini tarif ettiğinde teşekkürlerimi sunup koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Her birkaç metrede bir adalet yazısı karşıma çıkıyordu. Sonra aklıma Gizem geldi, Okan ve Kaan geldi. O üçünün de yalnız ruhları kanatlanmıştı. Katilleri ile henüz yarım saat önce konuşmuştum oysaki. Masumların öldüğü ve katillerin yaşadığı bu Dünya'da adalet söz konusu olamazdı.

Gümüş künyenin üstünde ismini gördüğüm komiserin kapısını tıklattım. Ne bir çekingenlik, ne de bir korku ile dikilmiştim oraya. Yalnızca dostlarımın katillerini yakalatmak, adaleti kendi çapımda sağlamak için oradaydım. Kafamda başka hiçbir düşünce; hiçbir art niyet yoktu.
İçeriden düz bir ses tonuyla "Gel." denildiği gibi kapı kolunu çevirip odaya girdim.

Murat komiser elinde birkaç dosyayla uğraşıyor, burnunun ucunda duran gözlüğüyle ciddi tavırlarını yok ediyordu. Menteşesi oynayan kapıyı sessizce kapatıp ne ara bana baktığını fark etmediğim Murat komisere döndüm. Gözlüğünü çıkarıp beni baştan aşağıya süzdükten sonra yüzüne küçük bir sırıtış ekledi. "Hoş geldin Şule. Geç otur karşıma." Eliyle masasının tam karşısında olan siyah deri koltuğu işaret ettiğinde teşekkür edip oturdum. Her ne kadar Okan'ın dosyasını kapatmış olsa da, onun yardımına ihtiyacım vardı.

Masanın üstüne bandajlı elimi koyduğumu fark etmiş olacak ki kaşlarını çatıp "Eline ne oldu Şule?" diye sordu. Asıl duymak istediğim ve buradan yola çıkıp konuyu başlatacağım soru buydu. Anlamamış gibi bir hava takındım. Rol yapmada pek iyi değildim ama çabalamıştım en azından.
"Ha şey, bu mu? Elimi satırla kestim ama o kadar mühim bir yara değil. Merakınız için teşekkür ederim ama önemli bir konu için buradayım." dediğimde kaşlarını çattı.

"Bak Şule, eğer Okan'ın kapanan dosyası için geldiysen; yapabileceğim bir şey yok. Çeteyi bulmam gerek ve birçok dosyayı beklemeye aldım."

"Bakın Murat komiser. Sizin o çeteyi bulmanıza gerek yok. Çünkü ben o çeteye girmek için kurban veren 4 katili buldum. İçiniz rahat olsun. Ha yok bana inanmayacaksanız da, elimde kanıt var." Ciddi ve soğukkanlı tavırlarım onu etkilediğinde devam etmem için onay verdi. Ayağa kalkıp arka cebimdeki telefonumu alıp geri oturdum. Fazla absürt bir seçenek gibi gelmişti telefonumu kullanmam ama başka yolum yoktu. Murat komisere sunacağım başka bir kanıtım yoktu.

Telefon kilidini açıp ses kaydına bastım ve daha rahat duyması için sesi fulledim. Kaşlarını çatıp bana dik dik baktığında kafamı sallamakla yetindim. Konuşmaların her birini duyuyor ve her geçen saniye mimikleri değişiyordu. Ali'nin Gizem'e yaptıklarını duyduğunda ise gözlerinin şaşkınlıkla aralandığına şahit olmuştum. Bir de benim o an ki halimi görseydi, şaşırması yanımda sönük kalırdı.

Ses kaydı bittiğinde pek de tatmin olmuş görünmüyordu. Sanki bana inanmamak üzere ant içmişti. Ona daha nasıl bir kanıt sunmamı bekliyordu ki? Ben sırf elde tutulur bir delil sunmak için o Cehennem çukuruna gitmeyi ölümüm pahasına göze almıştım. Murat komisere karşı olan güvenim yavaş yavaş sönüyordu.

nemesis.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin