"Şule çabuk uyan! Doktor birazdan gelecek." Efe'nin tatlı uykumdan adeta çekip çıkaran sesi ile araladım gözlerimi. Kaç saattir yatıyordum bilmiyorum ama duvarda asılı olan saat sabah 05:42'yi gösteriyordu. Gözümün önüne düşen perçemleri hışımla geriye savurarak Efe'nin de yardımıyla ayağa kalktım. Gözlerimi ovuşturup etrafıma bakındığımda aile büyüklerimiz ile karşılaşmıştım. Efe ve Kaan'ın ailesi birbirleriyle konuşurken, diğer yanda annem, babam ve Okan'ın babasıyla ablası birlikte dertleşiyorlardı. Ben uyurken herkesin aniden toplanmasına başta şaşırsam da, Efe ve Kaan'ın onları çağırmış olduğunu düşününce bu şaşkınlığım yok olmuştu.
Koltuktan vücudumu ayırdığım gibi olağanca esneyerek annemlerin yanına gittim. Hepsinin yüzündeki korku ve hüznü rahatça görebiliyordum. Ama ufacıkta olsa bir umut vardı. Okan'ın iyi haberini duymak için ufak bir umut.
Onlara "Günaydın." dediğimde hep bir ağızdan "Günaydın Şule." diyerek sohbetlerine geri döndüler. Hepsinin gözleri hafif kızarıktı ve bunu rahatlıkla fark etmiştim. Annemler haberi duyduğu gibi buraya gelmiş olsalar ki, üzerlerinde dünkü siyah kıyafetleri vardı. Onların yanından ayrılarak Efe ve Kaan'ın ailesinin yanına geçtim. Selam verdikten sonra onların sohbetine katıldım. Efe'nin annesi, Esma teyzem elinde tuttuğu buharı üstünde olan kakaolu kurabiyeleri göstererek "Bilirsiniz Okan çok severdi bunları. Bize her geldiğinizde Okan hep bu kakaolu kurabiyelerden isterdi de sizlere koklatmazdı. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra afiyetle yesin diye pişirdim paşama. Allah'ın izniyle ayaklanıp sarılacak sizlere." diyerek yüzündeki buruk gülümsemesiyle bakındı bizlere. Esma teyzenin de dediği gibi, Okan gerçekten her Efe'nin evine toplanmaya gittiğimizde Esma teyzemden rica ederdi kakaolu kurabiyeleri. Bazen Esma teyzenin işi olurdu. Biz de beşimiz birlikte önlükleri giyip kendi kurabiyelerimizi yapardık. Okan tıpkı usta bir şef gibi hamaratlılığını konuşturur, Efe'nin üstüne un atmaktan da çekinmezdi.Bir keresinde yine kurabiye yapmak için Efelerde toplanmıştık ki, evde kakao kalmadığını görmüştük. Market evden biraz uzakta olduğu için de hiçbirimiz gidip almaya tenezzül bile etmemiştik. Nedeni bilinmez, Gizem ve benim canım fazlasıyla kurabiye çektiğinde Okan ve Kaan üstlerine kabanlarını geçirdikleri gibi uzaktaki bakkalın yolunu tutmuşlardı. Okan'ın gitme nedenini anlıyordum, Gizem'i sevdiği için elbette ama Kaan'ın gitmesi garibime kaçmıştı. Oysaki gitmemekte en çok ısrar eden kişi Kaan'dı ve bir anda fikrinin değişmesine şaşırmıştım. Yoksa o da mı Gizem'i seviyordu?
Esma teyze tuttuğu saklama kabının kapağını açtığında burnuma mazinin o güzel ve eşsiz kokusu dolmuştu. Kaan kurabiyelerin nefis kokusunu içine çekerek dilini dudaklarında gezdirdi. "Bir şey söyleyeyim mi? Okan'ın kesinlikle ayaklanması gerek çünkü biraz daha orada kalmaya devam ederse Efe ve ben bu kurabiyeleri mideye gömeceğiz." diyerek Efe'ye göz kırptı. Mesajı alan Efe göğsünü kabartarak kurabiyeleri gösterdi. "Az sonra doktor gelecek. Eğer Okan'ın iyi olduğunu söylerse bu kurabiyeleri elimle yedirteceğim ona. Kanka sen kabı tut ki, bilirsin bizim Okan kurabiye görünce bizi de unutup payımızı yer. Sonra elimde kalır daha kötü olur." dediğinde yumruklarını tokuşturdular. Kaan'ın annesi, Eylül teyzem saçlarımı okşayarak bana döndü. "Şule, Okan'ı kimin vurduğunu gördün mü?" Sorduğu soruyla kaşlarımı çattım. Harbi kimdi o adam? Mezarlığa girerken arabanın içinden kabataslak görmüştüm onu ama bu yeterli değildi. Siması da pek aklıma yer edinmemişti zaten.
Omuz silkerek gözlerimi kırpıştırdım. "Pek iyi hatırlamıyorum Eylül teyze. Gri bir arabası vardı o kadar. Zaten soruşturmaya alsalar bile pek bir kanıtım da yok." dediğim sırada yanımıza Okan'ın ablası Öykü gelmişti. Açıkçası ben Öykü ablayı pek hazetmezdim. Okan'ın dediğine göre o da bizleri sevmezdi zaten. Bizi sevmeme nedenini bilmiyordum ama bir kez olsun yüzümüze güldüğünü görmemiştim. Çoğu zaman Okan'ın evine takılmaya gittiğimizde kendini odaya kilitliyordu ve biz gidene kadar da çıkmıyordu. Zaten Okanlara gittiğimizde ya pas atardık ya da bilgisayardan oyun oynardık. Bize karşı bu kadar soğuk olmasını pek takmıyor olsam da, bu azıcık bile önemsemediğim anlamına gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nemesis.
Mystery / ThrillerGizem henüz 18 yaşında gencecik bir kızdı. Küçüklüğünde ailesini kaybetmiş, liseye geçtiğinde ise ailesi yerine koyduğu dostlar edinmişti. Her günü bir öncekinden daha güzel geçiyordu ama bir gün her şey son bulacaktı ve bundan kimsenin haberi yoktu...