Yemek salonuna girdiklerinde Kenneth ve Düşes masadaki yerlerini almışlardı. Roy,sandalyesini çekip Yvonne’u oturttuktan sonra kendi yerine geçti. Yvonne tedirgindi. Kenneth’ın buz gibi bakışlarını üzerinde hissediyor, bakışlarını yemeğinden ayıramıyordu. Düşes, kızdaki tedirginliği fark etmiş, yaklaşan düğüne yormuştu. Roy,kendi dertlerinde boğulmuştu. Kenneth ise gözlerini dikmiş kızı izliyordu. Eğer Yvonne başını kaldırıp genç adamın gözlerine baksaydı ilk defa nefret ya da arzudan başka bir duyguyla baktığını görürdü. Şefkatle bakıyordu genç adam. Babasının öldüğünü kendi amaçları uğruna söylemedikleri için vicdan azabı duyuyordu. Sahi Kenneth en son ne zaman vicdan azabı duymuştu? Artık bir vicdanı bile olmadığını düşünüyordu.
Yemek sessizlik içinde devam ederken Düşes sürüp giden sessizliğe katlanamıyormuş gibi Kenneth’a dönüp ‘’En erken 2 hafta sonraya tamamlanabilirmiş kıyafetler.’’dedi.
Kenneth ilgisizce başını salladı. ‘’O zaman 2 hafta sonra düğünü yaparız.’’dedi.
Roy sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama geri kapattı. Eğer gerçekten dikkatli dinleselerdi ağzından kaçan sessiz çığlığı duyabilirlerdi.
*
Terziler üzerindeki gelinliği çıkarıp odadan çıktığında kendini yorgunlukla yatağa bıraktı Yvonne. 2 hafta boyunca sürekli düşesin peşinde koşturmuştu ve her şeyi hazırlamışlardı. Sonuç olarak yarın evleniyordu. O kadar yoğundu ki Roy’u neredeyse hiç görmemişti. Kenneth ile ise birkaç defa karşılaşmıştı ve her seferinde adamın bakışlarından korkarak uzaklaşmıştı. Ne zaman o adamı görse kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Yvonne ,bunun korkudan olduğuna inanmak istiyordu. Çok heyecanlıydı. Yarın bu saatlerde evli bir kadın olacaktı. Güzel şeyler düşünmek istiyordu. Mavi gözlü bebekleri hayal ederek uyuyakaldı.
*
Diğer odada Roy ise uyuyamıyordu. Düğün için gelen davetliler arasındaydı o da. Eşiyle beraber… Beyni ve kalbi ona yanlış yaptığını haykırıyordu. Bu olmamalıydı. ‘’Lanet olsun’’dedi içinden. Lanet olsun ki Yvonne’u arkadaştan öte görmeyi başaramıyordu. Tanrı şahitti ki çok çabalamıştı Roy. Sevmeyi başarmıştı da. Sadece yanlış türde bir sevgiydi bu. Yvonne onun için bir arkadaş hatta kardeş gibi olmuştu. Pişmandı Roy. Bu için buraya gelmesine nasıl izin verebilmişti ki? Odasında boğulduğunu hissediyordu. Hızla üzerine bir ceket geçirip dışarıya çıktı. Hızla merdivenleri çıkıp terasa gitti. Göyüzü yıldızlarla parlarken uzaklara baktı Roy. İnsan yalnız olduğunu böyle gecelerde anlıyordu işte. Yıllarca denemediği yol kalmamıştı. Kendi benliğinden kurtulamıyordu bir türlü. Olması gerektiği gibi olamıyordu. ‘’Uzaklara gitsem nasıl olurdu acaba?’’ diye düşünmekten kendini alamıyordu bazen. Sonra mantıklı tarafı cevaplıyordu onu. Ne olacağını sanıyordu Tanrı aşkına? Nerede normal kabul edilebilirdi bu durum? Kendisi bile kabul etmemişti başta. O aklından çıksaydı eğer, her şey daha kolay olabilirdi. Aşka inanmayan bir adam değildi Roy. Hatta en yanlış kişide bulmuştu onu. Terasın parmaklıklarını sıktı sıkıca. Kendine olan öfkesini parmaklıklardan çıkarmak ister gibi… Düşünceler beynine hücum ederken gözlerini de sımsıkı kapatmıştı Roy. O sırada arkasından gelen bir ses, yalnızca tek bir kelimeyle onu bu bu fırtınadan çekip çıkardı.
‘’Pişmanım.’’
**
Sabah olduğunda Yvonne,kendini biraz bile dinlenmiş hissetmiyordu. Tüm gece kabuslarla boğuşmuştu. Kah kara ölümün pençesinden babasını kurtarmaya çalışıyor,kah onu Kenneth ile gören Roy ve düşese durumu açıklamaya çalışıyordu. Kalkıp aynaya baktı. Dinlenmediği görüntüsünden de belliydi zaten. Isobel’e seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbin Arzusu
Historical FictionLeydi Yvonne Fitzroy, İngiltere ve İskoçya arasındaki barışın sağlanmasının teminatı olarak evlemeyi kabul ettiğinde MacLennan kalesine gelin gideceğini bilmiyordu. Tabi ki evleneceği adamın kadınlara ilgi duymadığını da. Kaleye gelişi; İngilizler...