Roy, karşısındaki şaşkın kıza bakıyordu. Yvonne, dakikalardır tek kelime etmiyordu. Gülümsemesi yüzünde donmuş, anlamaya çalışır gözlerle ona bakıyordu. Dakikalar sonra kendine gelebildiğinde sessizce ‘’Ne demek bu?’’ diye sordu duyacaklarından korkarak. Gözleri dolmaya başlarken bu cümlenin asla iyi bir yöne gidemeyeceğini biliyordu.
Roy, boğazındaki yumruyu yutmaya çalışarak onun gözlerine baktı. ‘’Gideceğim,Yvonne.’’
Yvonne, akmayan yaşlarla parlayan gözleriyle ona bakarken sesi titreyerek ‘’Nereye?’’ diye sordu.
‘’Amerika’ya.’’
Genç kızın gözleri kocaman açıldı. ‘’Çok uzak!’’
Roy, kızın tepkisine gülümsemeden edemedi. Başını salladı yalnızca.
‘’Ama neden?’’ dedi Yvonne çaresizce. İçten içe biliyordu elbette. Gün be gün gözünün önünde eriyişini görmemiş miydi? Yavaş yavaş ruhunun ölümüne şahit olmamış mıydı? Herkese nasıl bu kadar kör olabildiklerini haykırmamış mıydı? Bir el kalbini kavrayıp sıkarken yine de cevabı duymak istiyordu.
‘’Biliyorsun Yvonne,bildiğini biliyorum. Bana bakışlarında görüyorum her gün. Ama yine de duymak istiyorsan söyleyeceğim. Özgür olmak istiyorum artık. Umursamadığım kurallar, ailemi hayal kırıklığına uğratmama çabam sonunda ikimizi de bu hale getirdi.’’
Yvonne konuşacak gibi oldu.
‘’Hayır,Yvonne söyleme. Çünkü buna sen de inanmıyorsun. İyi olmadığımızı en az benim kadar biliyorsun. Denemem gerek,Yvonne. Mutlu olmayı denemem gerek. Bunun için uzağa gitmem gerekse de denemezsem pişman olacağımı biliyordum. Belki benim için hala umut vardır.’’
Yvonne daha fazla dayanamayıp kollarını Roy’a doladı ve onun sıcaklığına sığınarak ağlamaya başladı. Birini daha kaybediyordu işte. Roy, başını omzuna gömüp ağlamaya başlayan kıza sarıldı sıkıca. İlk arkadaşı… Belki de son arkadaşı… Orada neyle karşılaşacağını nereden bilebilirdi ki? Sanki ona tutunuyormuş gibi sımsıkı sarıldı ona. Öyleydi de. Ona tutunuyordu aslında. Onun mutlu olma ihtimaline tutunuyordu. Gittiğinde Kenneth’ı adam edeceğine emindi. Sonra da ona yeğenler verirlerdi belki. Belki bir tane belki de düzinelerce. Onları göremeyeceğine üzüldü Roy. Ama biliyordu ki onun hayatındaki her iyi şey, gidişine bağlıydı. Eğer o gittiğinde geride kalanlar mutlu olacaksa belki Tanrı bunu görüp sonunda onu ödüllendirirdi.
Hıçkırıklarının arasında ‘’Hayatımda tanıdığım en iyi insansın,Roy. Tabi ki de senin için umut var.’’ demeyi başaran kıza daha sıkı sarılıp başına bir öpücük bıraktı. Evet kesinlikle umudu vardı. Zaten başından beri tek sahip olduğu şey o değil miydi?
Kızın biraz da olsa sakinleşmesini fırsat bilerek konuştu. ‘’Ağlama artık, güzellik. Kendimi öldüreceğimi söylemedim. Yalnızca başka bir yere gideceğim.’’
Kendini öldürmekten söz ettiğinde kızın yüzünün aldığı ifadeye bakarak yanlış bir cümle seçtiğini anlamıştı ancak değiştirmek için biraz geç kalmıştı.
‘’Hem daha fazla ağlaman için gelmedik. Biraz gözlerden uzaklaş diye geldik.’’
Yvonne aklına gelen İskoçlarla irkildi.’’Bu kadar uzun zaman dışarıda kalmamız tuhaf olmaz mı?’’ diye sordu.
Roy önce onun ciddi olup almadığını anlamak ister gibi baktı. Sonra da bir kahkaha attı. ‘’Evliyiz biz Yvonne.İnan bana kaledekiler buna memnun oldukları kadar hiçbir şeye memnun olmazlar.’’
Yvonne’un yüzünü buruşturmasıyla bir kez daha gülen Roy, Yvonne’dan uzaklaşıp koltukta geriye yaslandı.
‘’Ayrıca karım olarak bana hizmet etmek senin görevin. İngiliz leydileri yemek pişirmeyi bilir mi?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbin Arzusu
Historical FictionLeydi Yvonne Fitzroy, İngiltere ve İskoçya arasındaki barışın sağlanmasının teminatı olarak evlemeyi kabul ettiğinde MacLennan kalesine gelin gideceğini bilmiyordu. Tabi ki evleneceği adamın kadınlara ilgi duymadığını da. Kaleye gelişi; İngilizler...