Yabancı,günün işk ışıklarıyla kaleye varmayı başarmıştı. Gülümseyerek pelerininin başlık kısmını çıkardı ve elindeki notu nöbetçiye göstererek içeri girdi. Kapıdan içeri girmesiyle karanlık bir gölgeye çekilmesi bir oldu. Yabancının gülümsemesi yüzünde donarken karşısındaki alev saçlı kadına bakakaldı. Kadın ise onu görüyormuş gibi görünmüyordu. Adamın gözlerine baktı umursamazca.
''Düşes hazretleri, doğrudan yanına gelmenizi emretti.''
Yabancı, boğazında oluşmuş yumruyu geçirmeye çalışarak yutkundu ve başını salladı. Bu kadını ömrünün sonuna kadar takip edebilirdi.
Gözlerini kadının ateşin tonlarını taşıyan saçlarından alamazken hemen önünde ilerleyen kadının durmasıyla ona çaptı.
''Ah,çok özür dilerim.Beni affedin lütfen.'' dedi telaşla.
Sophia ise yorgundu ve adamın özürlerine harcayacak vakti yoktu. Zarifçe başını sallayarak özrünü kabul ettiğini gösterdi ve düşesin odasının kapısını açtı. Adam, ne yapacağını bilemez gibi ona baktığında ise eliyle içeriyi gösterdi ve kapı kapandığında yere çöktü. Ne kadar uzun bir gün olmuştu.
*
Yvonne, heyecandan uyuyamamıştı. Güneş doğduğunda ise artık yatakta dönüp durmayı bırakıp kalktı. Sanki Isobel, bunu bekliyormuş gibi olabldiğince çok ses çıkararak içeri girdi ve hanımına gülümseyerek ''Günaydın,leydim.'' Dedi.
Yvonne onunkini aratmayan, ışıltılı bir gülümsemeyle karşılık verdi. Saçlarının yapılması için oturduğunda ise karşılaştığı görüntü ile çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Yorgunluğu, her yerinden belliydi. Gözlerinin altı hafifçe çökmüş, rengi sarıya yaklaşmış ve oldukça fazla kilo vermişti. Yüzünün kemikli yapısı daha da çok ortaya çıkmıştı. İnlememek için kendini zorladı ve arkasına yaslanıp kendini Isobel'in marifetli parmaklarına bırakıp gözlerini kapattı. Gözlerini açtığında çok daha güzel bir sonuçla karşılaşmayı umuyordu.
Kenneth de uyuyamamıştı. Aklından Yvonne hiç çıkmamıştı ve sabrının sonunda olduğunu biliyordu. Bahçede, bahar serinliği tüm bedenine işlerken biraz olsun sakinleşmeyi umuyordu. Hayalleri, duyduğu sesle tamamen suya düştü.
''Kenneth!''
Lucy ve Edward MacLeish çifti arkasındaydı. İkisinin yüzündeki imalı gülümseme başının belada olduğunun göstergesiydi.
Edward,Lucy'nin belinden sanki kırılacak bir bebekmiş gibi bir dikkatle tutup ona yaklaşırlarken gülmemek için kendini zor tuttu. Arkadaşı asla değişmiyordu. Bu düşünce gülümsemesine sebep oldu ve ''Hoşgeldiniz.'' Dedi samimiyetle.
Edward, dostuyla el sıkışırken ona söyleyeceği her şeyi hazırlamıştı bile. Lucy ise daha temkinliydi. Kenneth'ı severdi. Buz gibi gözleri hala onu tedirgin etse de onu severdi ancak Yvonne konusunda bir anne gibi davranmaktan kendini alamıyordu. Kenneth'a kadınlar konusunda güvenmesi imkansızdı.
Kenneth,Lucy'e de selam verdikten sonra yeniden arkadaşına döndü ve gelecek lafları beklemeye başladı. Bunu çoktan hak etmişti ama Edward ona beklediğini vermedi.
''Sonunda evlendiğini göreceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi,dostum. Hele de bir İngilizle.''
Lucy, kocasına kırgın gözlerle baktı.
''İngilizlerin nesi varmış?''
Kenneth, Edward'a ''haydi cevap ver.'' Der gibi bakarken Edward karısının saçlarına bir öpücük kondurdu ve ''Yalnızca fazlasıyla güzeller.'' Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbin Arzusu
Historical FictionLeydi Yvonne Fitzroy, İngiltere ve İskoçya arasındaki barışın sağlanmasının teminatı olarak evlemeyi kabul ettiğinde MacLennan kalesine gelin gideceğini bilmiyordu. Tabi ki evleneceği adamın kadınlara ilgi duymadığını da. Kaleye gelişi; İngilizler...