Kenneth, bedenini yakan acıya ne kadar direnebileceğini bilmiyordu. Tek bildiği şey kollarında Yvonne’u tuttuğuydu. Eğer askerler içeri girmeye başladılarsa kendi adamlarının da yakınlarda olduğunu tahmin edebiliyordu. Yvonne’un güvende olduğunu bilmeden ölmeyecekti. Hissettiği kavurucu acıya rağmen titreyen elini kaldırı kızın ağzındaki bezi çözdü. Yvonne’un gözlerinin dolduğunu ve titrediğini hissedebiliyordu. Ayakta duracak gücü kalmamıştı. Yvonne’u da kendisiyle beraber çekerek dizlerinin üzerine çöktü ve kızın başını göğsüne yasladı.
‘’Geçti artık,güvendesin İngiliz.’’
Yvonne göz yaşlarına daha fazla hakim olamamıştı. ‘’Ben çok özür dilerim. Arkandaki adamı söyleyebilmeliydim. Çok çok üzgünüm.’’
Genç kız titreyen sesiyle göğsüne doğru konuşurken, kelimelerinin doğrudan kalbine gittiğini biliyordu Kenneth. Kalbini çevreleyen buzdan duvarlara son darbeleri de vuruyordu.
‘’Şşşş, üzülme. Senin suçun değildi,Yvonne. Sadece sakin ol. Kısa süre sonra buradan çıkacaksın.’’
Yvonne başını adamın boynuna gömüp kollarını sıkıca ona sardı. Ruhunun gitmesini engellemek istiyormuşçasına kavradı onu.
‘’Sana dokundu mu?’’
Bu sorusu ikinci bir göz yaşı dalasını getirdi. ‘’Hayır. Seni bekleyecekti. Dedi ki…’’ diyip sustu. Sanki söylemek ona zor geliyordu. Kenneth boğazındaki kuruluk hissini yok saymaya çalışarak ‘’Ne dedi?’’ dedi.
Yvonne derin bir nefes aldı ve titreyen bir sesle ‘’Dedi ki sen gelince beraber yaparmışsınız.’’
Kenneth’ın eli kızın saçlarında asılı kaldı. Gerçi ne zamandan beri saçını okşamakta olduğunu da bilmiyordu. Genç adam gücünün bedenininden uzaklaştığını hissediyordu. Daha ne kadar dayanabilecekti ki?
Derin bir nefes vererek yeniden kızın saçlarını okşamaya başladı. Ellerinin altında Yvonne’un titremesi azalırken kendi titremesi artıyordu. ‘’Korkuyorum.’’
‘’Merak etme,güvendesin. Çok az kaldı.’’
‘’Ölmenden korkuyorum,Kenneth.’’
Yvonne, nasıl böyle bir cümle kurduğuna inanamıyordu. Ne zaman bu kadar kalbine girmişti bu adam?
Adam, acı içinde dişlerini sıkarken Yvonne endişeli gözlerle ona bakıyordu. Hala kollarından çıkmamıştı. Başının döndüğünü hissediyordu Kenneth. Bilincini açık tutmak için son gücünü kullanıyordu. Biri gelse bile kurtulup kurtulamayacağını bilemiyordu. Kızın yüzünü elleri arasına aldı. Yvonne ise bilinçsizce onun kollarını tuttu. Onu dik tutmaya çalışıyor gibiydi.
‘’Nasıl başardın,İngiliz?’’
Yvonne telaşlanmıştı. ’’Neyi?’’
‘’Kendini sevdirmeyi. Tüm İngilizlerden nefret ederken nasıl başardın?’’
‘’Ben de nefret ediyorsun,Kenneth. Bilincin yerine geldiğinde doğru olmadığını anlayacaksın.’’
‘’Bilincim hala yerinde.'' Adamın sesi artık bir fısıltı olarak çıkıyordu. ‘’Daha önce hiçbir İngilizi kurtarmak için bu kadar yol gelmedim.’’
Yvonne,adamın zar zor açık tuttuğu gözlerine baktı. Bir şeyler yapmak zorundaydı. O da en çabuk yapabileceğini yaptı. Adamın gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Kenneth’ın karşı koyacak gücü yoktu. ‘’Ne yapıyorsun,İngiliz? ‘’ Kısık sesine rağmen sesindeki imayı anlamıştı Yvonne ve bu kıpkırmızı olmasına yetmişti.
‘’Yaranı sarabileceğim başka bir şey yok. En azından kanamayı hafifletir.’’ derken adamın üzerinden çıkarmıştı bile. En sıkı yeri kanın aktığı yere gelecek şekilde sıkıca sardı. Kenneth, kızın her hareketini izlemişti. Gözlerini kaldırıp Kenneth’a baktığında gözlerinin daha önce hiç olmadığı kadar koyulaştığını gördü. Daha önce hiç ona bakmadığı kadar yoğun ve bir o kadar da sıcak bakıyordu. ‘’İşte bunu rüyamda görsem inanmazdım.’’
Adam ölüyor olsa bile alaycılığından vazgeçmiyordu. Yvonne’u tekrar kollarına aldı ve gözleri birleştiğinde Yvonne içinden geleni yapmak istedi. Sonuçlarını düşünmeden hareket etmek istedi. Kendini onun ölmeyeceğine inandırmak istedi ve genç adamın dudaklarına uzandı. Kenneth kendisine sunulan hayat suyu olsa bu kadar istekle kabul edebilirdi. Genç kızın dudaklarını kana kana içti ve artık gücü kalmadığında ayırdı kendini ondan. Eli hala genç kızın saçlarındaydı. Elini onun yanağına getirdi ve ‘’Üzgünüm,İngiliz.’’ dedi ve Yvonne ona koyu yeşile dönen gözleri ve şişmiş dudaklarıyla bakarken bilincini teslim etti. Yvonne hayatında böyle bir korku yaşadığını hatırlamıyordu.
‘’Kenneth! Kenneth! Uyan,lütfen uyan!’’
Adamı sarsmaya devam ederken gözyaşları bir kez daha akmaya başlamıştı. Ancak bu sefer şans onların yanındaydı.
‘’Yvonne!’’ diye bağıran sesleri duyuyordu.
‘’Buradayım!’’ diye bağırmaya başladı. Defalarca,defalarca… En sonunda onu bulana kadar. Roy ve Edward koşarak yanına yaklaşırlarken Yvonne, Kenneth’ın hayatta olduğuna dair bir işaret arıyordu.
Edward ‘’Lanet olsun ne oldu burada?’’
Yvonne korkmuş gözlerini ona çevirirken Roy ‘’Şimdi sırası değil. Gitmemiz lazım. Ağabeyimin ölmesine izin veremem.’’
İki adam, zorlukla Kenneth’ı kaldırdılar ve atının üzerine sabitlediler ve en yakın köye kadar durmadılar. Gavin ve MacAskin’i kalede bırakmışlardı.
Köyün meydanına kadar hızla sürdüler ve Edward ‘’Hekim yok mu?!’’ diye bağırdı. Yaşlı bir adam, yanlarına geldi.
‘’Sorun ne?’’
‘’Arkadaşımız kılıç darbesi aldı ve çok kan kaybetti. Yardımı olabilecek birini arıyoruz.’’
‘’Ben bilirim öyle işleri. Getirin.’’
*
Önlerindeki 2 saat boyunca Edward ve Roy, tuhaf adamın Kenneth’a yaptıklarını izledi. Yarayı temizlemiş, merhem hazırlayıp sürmüş ve temiz bir bezle sarmıştı. Sonra da kokusu dışkıdan hallice bir şeyi zorla Kenneth’a içirmişti.
‘’Bundan sonrası onun bünyesine bağlı. Başından ayrılmayın,evladım. Ben size yiyecek bir şeyler getireyim.’’
Yvonne, geldiklerinden beri tek kelime etmemiş bir koltuğa sinip oturmuştu. Roy,Edward’ı ağabeyinin başına bırakıp onun yanına geldi ve kıza sıkıca sarıldı. Yvonne da aynı samimiyetle karşılık verdi.
‘’İyi misin?’’
Yvonne sadece başını sallayabilmişti.
‘’Bir daha seni yalnız başına annemin odasına bile yollamayacağım..’’ dedi sevecen bir ifadeyle sonra kıza sarılıp göğsüne yatırdı. Yvonne’un kesinlikle uykuya ihtiyacı vardı.
Aranızdan ygs'ye giren var mı bilmiyorum ancak eğer varsa bu bölüm sizin için. Nasıl geçmiş olursa olsun kendinizi üzmeyin. Ağlamadan çıktıysanız sorun yoktur zaten. Moral bozmaya değmez. :) Önünüzde ondan çok daha zor bir sınav var. Ayrıca geçmiş olsun :)
Bir de diğer hikayelerime bir göz atmanızı rica etsem? :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbin Arzusu
Historical FictionLeydi Yvonne Fitzroy, İngiltere ve İskoçya arasındaki barışın sağlanmasının teminatı olarak evlemeyi kabul ettiğinde MacLennan kalesine gelin gideceğini bilmiyordu. Tabi ki evleneceği adamın kadınlara ilgi duymadığını da. Kaleye gelişi; İngilizler...