Cem Adrian-Bir kar tanesi
Dönüşü olmayan geçmiş:
11 Aralık 2006
O gece bir köpek yavrusu ile ısınan yüreğini sabahında buz tutmuştu. İntihara kalkışmış hisleri acıyla yok olmak istemişlerdi. Bozulmuş bir oyuncak misali kırgındı çocuk. Ve küskün bir çocuk gibi köşeye sinmişti.
Olduğu yerden ayrılmak istemiyordu. Orada uzaklaşırsa annesinin onu bulamayacağını düşünüyordu. Saf bir ruhun getirisi olan saf düşünceleri vardı çocuğun. Yüreğinin ona düşündürdüğü tek şey ailesinin onu kaybetmiş olabileceğiydi.
Aklına daha bir zeval gelmemiş, asıl gerçeklerle yüzleşmemişti. Fırtına öncesi sessizlik misali sadece etrafı inceliyordu. Kar tanelerine bakıyor, arada çiseleyen yağmuru avuçlamaya çalışıyordu.
O an için ihtiyacı olan tek şey ailesi de değildi. Yaklaşık üç gündür su içmiyor, yemek yemiyordu. Eğer ki avuçları arasına sığdırabilirse yağmuru bu yoksunluktan kurtulabileceğini düşünüyordu.
Öylesine bitap bir umuttu yağmuru avuçları arasına sığdırabilmeye çalışmak...
Bilinmeyen hislerin ve düşüncelerin ortasında bir savaş halindeydi çocuk. Onca karmaşıklığın içinde kendini korumaya çalışıyor annesinin gelmesini bekliyordu. Önünden geçen her arabadan korkuyor, bir insan gördüğünde ise kabuğuna çekiliyordu. İnsanlar onu korkutuyordu. İnsanlar canavar gibiydiler. Kimisi kocaman kahkaha atıyor, kimisi çığlık çığlığa ağlıyordu.
Seslerden korkuyordu çocuk. Zaten annesinin olmadığı her yer o an için çocuğu korkutuyordu.
Onca korku ve endişenin içinde geçen zaman vezinsizliğini koruyarak karartıyordu gökyüzünü. Yıldızlar şehrin ışıklarından kendisine yer bulmaya çalışıyor, ay insanları kendine hayran bırakıyordu. Güneş ise tüm bu olaylara gururla bakıyor başka ülkelere umut olmaya gidiyordu.
Çocuk öyle düşünüyordu. Öyle düşünmek zorundaydı. Yalnızken yapılabilecek en güzel ve kolay şey hayal kurmaktı. O da aynısını yapıyordu. Fakat bilmiyordu ki bir zaman sonra hayaller onun dünyasını karartacaktı.
Saatler sonra kurulduğu yerden kalkan çocuk ilk önce yalpalayarak yürümüş daha sonra adımlarını güçlendirmişti. Küçük ayakları artık yere daha sağlam basıyor,adımlarını korkusunun tezatlığına inat daha güvenilir atıyordu. Arkasından ise onu gece yalnız bırakmayan arkadaşı geliyordu. O da acıkmış ve korkmuştu.
Çocuk olduğu yerden ayrılmıştı çünkü artık annesinin geleceğine dair bütün inancı yok olmuştu. Çok erken yaşta öğrenmişti terk edilmeyi. Ve bir daha terk edilmek istemiyordu. Bulunduğu sokaktan ayrılıp bir marketin önüne geldiğinde korkarak adımladı. İstediği tek şey su idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresizliğin Maskesi
Mystery / Thriller"Neden yapıyorsun bunu?" Titreyen ellerimi, derin kuyulara hapsetmek istedim o an. Karanlığın çaresizliğine hapsedip savaşın acımasızlığını yüklenmek istedim. "Cevapları olmayan sorular sormak sadece ahmakların işidir." Dudaklarına kadar titriyor, g...