- ANNA -
Caroline ve Emily gideli bir gün olmuştu. Gerçekten kurtulmuşlar mıydı, merak ediyordum. Umarım kurtulmuşlardır.
Kevin:
- Ne düşünüyorsun?
- Caroline ve Emily'i..
- İyiki de gitmemişiz onlarla.
- Neden?
- Zaten kurtuldularsa yardım çağırırlar. Kurtulmadılarsa da..
- Öyle bir seçenek yok.
- Peki.
Uzun bir sessizlik yaşandıktan sonra Kevin tekrar konuşmaya başladı:
- Caroline ve Emily'i olmayınca etraf çok sessizleşti. Demek ki sürekli konuşuyorlardı.
- Evet. Acaba, şu an ne yapıyorlardır?
- Bizim kurtulmamızı sağlamaya çalışıyorlardır sanırım.
- Yanlarında hiç para yok, ne yapacaklar merak ediyorum.
- Ben de. Acaba dileniyorlar mıdır?
- Saçmalama.
- CAROLİNE -
Kevin ve Anna için tek çaremiz beklemek olacak. O değil de acıktım ben. Ama paramız yok. Ne yapacağız? Emily'e sordum:
- Sen de acıkmadın mı?
- Saçmalama açlıktan ölüyorum.
- Paramız yok.
- Dilenelim mi?
- Bunu sorarken ciddi mi sordun?
- Başka bir yolu var mı?
- Yok.
- Aslında vaarr... Taksiyle gidebiliriz.
Emily'nin dediğinden sonra kahkaha attım ve cevap verdim:
- Taksiye ne vericez?
- Vericez deyince yanlış anlaşılıyor, Caroline. Ya.. işte kaldığımız otele kadar bırakır, sonra oteldeki paralarımızı birleştirip ona veririz.
- Fena fikir değil, ama burdan oraya taksiyle bir milyar felan tutar sanırım?
- Belki dokuz yüz tutar.
- Arada pek fark yok zaten.
- Bir ayakkabı parası var ?
- O değilde ayakkabılarımız bile yok.
- Taksi çağıralım mı artık?
- Tamam.
Emily ve ben taksici bulana kadar uzun uzun yürüdük. Birden Emily çığlık attı. Hemen kafamı ona çevirdim. Yere oturmuştu ve eliyle ayağını tutuyordu:
- Ayağıma birşey saplandı.
- Çok doğal, ayakkabısız yere basıyoruz.
- Ben çekemem bunu sen çek şu dikeni ayağımdan.
Emily'nin ayağındaki dikeni hızla çektikten sonra birkez daha bağırdı. Emily:
- Üzerine basınca acıyor. Ayrıca ayağıma başka şeylerde girmeden bul şu taksiyi. Ben seni burada beklerim.