-9-

567 41 9
                                    

          

Düzenlendi!

~

Ateş.

Kendini kaç kez ateşler içinde buldun?, gerçek anlamda kaç kez yandın?

Elimi öne doğru uzatırken vücuduma değen parmakları hissetmiyordum, birine  yol verirken diğerini elimle ittirdim, bir kızın ayağına bastım, birine omuz attım. Gözlerimi az önce parmaklarım içindeki beyaz gömleğin rengini ararken, gözlerimi yumdum. Nefes alamadım, pistin tam ortasındayım. Etrafımdaki insanlar nefesimden ağır geldi, sıcak bastı. Kalbimi yerinden oynatan müziğin göğüs kafesimi parçalamasını istedim.

Kimi arıyordum?, Belimdeki soğuk fakat bir o kadarda sıcak ellerin sahibini mi? Kendimi kullanılmış hissetmiştim, damağım kurudu, sıcak ensemde ince bir ter tabakası bıraktı.

"Ah, burada mısın?" sesin sahibini zar zor duyabilmiştim. "Pastanın üflemeni istiyorum." Zihnim yavaş yavaş yerine gelirken yutkunmuş ve beni kolumdan çekiştiren Sara'ın adımlarını takip etmeye başlamıştım. İlk kez zihnimdeki sözcükler birbirleriyle çarpışmadı, zihnimi sakin bir deniz gibi berrak hissediyorum.

Bir kol beni öne doğru iterken yeni başlayan müziği duydum, tanıdığım o tını vücudumun karıncalaşmasını sağlarken üzerimde garip bir boşluk oluştu, önümde sade bir pasta ve üzerinde on sekiz şeklindeki mumlara bakarken bedenimi ilk kez kontrol edemedim. Adımlarım oradan uzaklaşmak üzereyken biri önüme geçmişti. Baygın bir bakış attım, Ekin'e. Saçlarımı karıştırdı, bir ağabey  gibi oysa aramızda sadece bir yaş vardı. "Yapabilirsin," gözlerindeki şefkat dudağımı ısırma neden oldu. "Yapabiliriz."

Kollarım boynuna sarılırken parmaklarımı kıvırcık saçlarına geçirip onlarla oynamaya başlamıştım. Kendimi daha iyi hissedene kadar bunu durmadan tekrarladım, onu sıcaktan bunalttığımı düşünüp kollarımı geri çekene kadar sakince durmuş hatta belimdeki elinin bana desteği bile olmuştu. Sara'nın da, Ekin'inde her zaman, her ne olursa olsun yanımda olduklarını biliyordum, bu aramızda gizli bir anlaşmaydı. Kanunları yoktu, kuralları yoktu ama iyi ki aramızdaki bu bağ benim nefretimden, öfkemden, hırsımdan ve en basitinden sert tavırları yıpranmamıştı.

Kendimi geri çektim, sahip olduğum tek şey sürekli kavga ettiğim kardeşim, Sara ve Ekin'di.

Bakışlarım önümdeki pastaya kayarken etrafın hala karanlık olması içimi rahatlatıyordu. Pastanın üzerindeki basit ışık henüz içimdeki karanlığı dağıtamamıştı, mumları üflemeden önce Sara'nın milyon kez başıma kaktığı dilek dileme olayını gerçekleştiriyormuş gibi yaptım. Gibi yapmak, mutlu gibi yapmak, gülüyormuş gibi yapmak, nefes alıyormuş gibi yapmak...

Nefesim mumları söndürürken yanımda duran kişinin parfümü burun deliklerimi kaplıyordu, Sara'ydı. Eminim ki şuan içini büyük bir huzursuzluk kaplamış, tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Bana ne zaman zorla bir şeyler yaptırsa ruhumun paslanmış tarafına çarpıyor, pişmanlıkla doluyordu, bunu hissediyordum.

Kulaklarımı İngilizce ve hızlı bir şarkı çalarken buranın neden bu kadar kalabalık olduğunu biliyordum, kim Dolunay Dengin'in doğum gününe gelmek istemezdi ki?

Dalgın bakışlarımı Serenay'ı aramak için kullanırken hastalığının tetiklememesi içini onu açık havaya çıkarmam gerektiğini söyleyen tipsiz doktor haklıydı, adımlarım sarı saçları gördüğü gibi kardeşinin peşine takılmıştı.

          

Elindeki birayı aldığım gibi boş duvara fırlattım, parçalandı. Kardeşim hariç başka kimse bu sesi duymamıştı, müzik çok yüksekti. Bana ölümcül bakışlarından birini atmasını bekliyordum ama oldukça umursamaz davranıp omzunu silkmişti.  Buram buram sigara kokan elbisesine karşın sakin olmaya çalıştım.

Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin