Düzenlendi!
~
Soğuk.
Onca hissin arasından kanıma işleyen, en derin ve en gerçekçisiydi. Seçtiğim ve büründüğüm kişiliğimde barındırdığım tek histi. Soğuktum, fazla soğuktum çünkü hikayemde soğuktu. Küçük bir çocuk için kemikleri sızlatacak kadar soğuktu geçmişim.
Herkesin bir hikayesi vardı. Kimi kağıda yazıyordu hikayesini kimi ise tenine. Ben tenime yazmayı seçmiştim ve pişman olmamıştım. Bileğimde, tam damarımın üstünden geçen kalp atışı dövmeme baktım. Hayatımdaki ilk seçimime bakıyormuş gibi.
Hayatımda ne olursa olsun atan bir kalbim vardı çünkü. Hayatta olduğumu her saniye kaburgalarıma çarparak hatırlatan bir organ, şuansa son ses müzikle kulaklarımda attığını hissediyor buna karşı tepkisizce burada oturmayı sürdürüyordum.
Gözlerimi sertçe yumdum ve tekrar açtım. Işıklar gözlerimi farklı bir boyuta sürüklüyor, son ses müzik beynimi etkisi altına alıyor ve Sara pistin ortasında güya benim için çağırdığı fakat yüzünü bile görmediğim erkek dansçılarla dans ediyordu. Ekin ise pasta, müzik listesi ve Sara'nın koyduğu 'Hadö' isimli -hayatının dönüm noktası- hediyesinin kontrolü gibi saçma ve benim gereksiz gördüğüm zırvalıklar yüzünden yanıma yarım saatlik doğum günümde yalnızca iki defa uğrayabilmişti.
Şuan teknik olarak bir hafta önce tanıştığım Yağızla altını çizmem gerekirse zemin katını ele geçirdiğimiz otelin sahibinin oğlu Yağızla, baş başa bize ayrılan gri koltuklarda oturuyorduk. Giydiğim oldukça kısa elbisenin eteklerini aşağı doğru çekiştirdim. Buna karşı Yağız hafifçe güldü.
"Bende ne zaman hareket edeceksin diye bekliyordum." diye mırıldandı gülüşünün arasında. Çatık kaşlarımı biraz daha çattım. Ne demek istiyordu? "Odun gibisin," dedi kulağıma eğilerek. "Hareket edersen yanarsın oyunu falan mı oynuyoruz?"
Evet, geldiğimden beri buraya oturmuş ve 'annem beni buraya zorla getirdi ' bakışlarımı atıyor olabilirdim ama cidden içimden bir şey yapmak gelmiyordu.
"Ben değil ama," diye mırıldandım kollarımı birbirine bağlamış ve Yağız'a doğru eğilmiştim. "Sen, biraz daha konuşursan ölürsün oyunu oynuyorsun." Sözlerime karşı küçük bir kahkaha atmasıyla kafamı hiç kimseyi tanımadığım piste doğru çevirdim, bu çok daha iyiydi.
"Somurtkanlar kraliçesi, biraz dans etsek nasıl olur?" Çok yakınımdan gelen sesiyle kafamı yana çevirdim ve Yağız'ın burnuyla burnum çarpıştı. Ah! Neden bu kadar yakınımdaydı ki?
"Hayır, desende olurdu," dedi burnunu tuttuğu için garip çıkan sesiyle. "Burnumu kırmana gerek yoktu."
Gözlerimi devirdim ve dans konusunu hiç duymamış gibi davranma karar aldım. Dans da kimdi?
Derin bir nefes aldım ve bundan bir hafta öncesine gittim. Yağızın beni bulduğu o odada beni iç çamaşırlarımla izleyen kimdi, hala bulamamıştım ama Yağız'a bu konuyu her soruşumda bana nişanlısının ne kadar güzel öpüştüğünü anlatıyordu. Buna karşın ise nişanlısıyla henüz tanışmamıştım. Ama bir haftadır benim gibi biriyle bile sıkılmadan uğraşan birini ellerinde tutan kızı cidden merak ediyordum.
Ekin-Sara kavgaları, laf sokmaları, sürtüşmeleri ya da birbirlerinin hiç var olmamış gibi görmezden gelmeleri ise tam gaz devam ediyordu. Sara hala bana son günlerde artan bu kavgaların sebebini anlatmamış, Ekin ise Sara ismini duyduğu anda ortamı terk edecek kadar işi abartmıştı.
Serenay ise burada bile hastalığıyla uğraşıyordu, daha iki gün önce küçük çaplı bir astım krizinin eşiğinden dönmüştü. O yüzden şuan odada dinlenmesi için en az Ekin ve Sara'nın ki kadar büyük bir kavga etmiştik ve kazananı ben olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ChickLitSiyahtı düşüncelerim. Siyahtı umutsuzluğum, duygularım, bitmişliğim. Siyahtı çığlıklarla dans eden kırgın ruhum. Onca kırıklığın arasında siyah ve sarhoş bir melekti, aşk. Kurtarabilecek miydi beni? Kaybetmiş ve pes etmiş bir ruhu adam edebilecek...