-10-

551 40 9
                                    

DÜZENLENDİ!

~

"Sonra döndüm ve dedim ki bu kadar çabuk mu?" Büyük bir kahkaha kopmuştu, Ekin'in anlattığı ve benim hiç ilgilenmediğim hikayeye. Çaprazımda oturan Sara'nın gözlerini sık sık Ekini izlerken yakalıyordum ve bu garip bir şekilde bana farklı hissettiriyordu. Sarayı bu kadar sakin, uysal ve büyülenmiş gibi  görmek yılda anca birkaç kezdi.

"Dedim ki sen kimsin pezevenk?"  Büyük bir kahkaha patlarken Sara'nın gülümsediğini görmüştüm.

Sahil kenarında on beş, yirmi kişi yuvarlak bir şekil oluşturarak oturmuştuk ve sesin hala nereden geldiğini bilmediğim yoğun bir müzik çalıyordu. Dalgalar bir kahkahalarımızı alıp götürüyor, birde notaları hırçınca kayalara vuruyordu. Burada hiç konuşmadan öylece oturuyordum.

Ruhuma bütün gece bekçilik yapacakmış gibi görünen gözlerimdeki sis yerine tekrar yerleşirken  ortada durmadan çığlık çığlıka yanan odunların çıtırtısını duyuyordum. Göğüs kafesimdeki ağırlık beni derin bir nefes almaya itmişti itmesine de içimden bir yerden ve güçlüce duyulan buradan kaçmamı söyleyen sesi daha ne kadar duymazdan gelebilirdim bilmiyordum. Saçlarımı usulca esen rüzgara bırakıp bacaklarımı kendime doğru çekmiş, etrafından da ellerimi dolayıp parmaklarımı birbirine geçirmiştim. Ah şu bitmek bilmeyen gece, ruhumun da üzerinde oturduğum kumlar gibi ufalanmasını mı istiyorsun?

Ne zaman avuç içlerime hapsettiğimi hatırlayamadığım kumları serbest bıraktım. Hafif bir rüzgar elimdeki kumları başka bire yere fırlatırken birazı gözlerime kaçmıştı, gözlerimi kırpıştırdım. Tam o anda biri takıldı saatlerdir pusla bakan gözlerime, çok uzaktaydı, ama ordaydı. Derin bir nefes almış ve parmaklarımı boğazıma getirip kaşıyormuş gibi bir görüntü sergilemeye çalışmıştım. Kaşınmamıştı, amacım sadece boğazıma da hiçbir yere gitmeyip öylece duran yumruyu yok etmekti.

Ayağa kalktığımda adımlarımın nereye gittiğini hiç sorgulamamıştım,biraz ilerimde kalan ağacın yanına vardığımda az önce burada birinin olduğuna adımın Dolunay olduğu kadar emindim. Üstelik o adamı tanıyordum. Saçlarımı sağ elimle gelişi güzel dağıttım. Deliriyor muydum?

Birinin omzuma dokunduğunu hisseder gibi olduğumda çok arkadan gelen müzik sesini yeni yeni duymaya başlamıştım. ' Sana kimse dokunamaz artık,' diye fısıldadı ince bir tını, gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum. 'Bedene değil, ruha dokunursun.' Ses beynimde yankılanıyordu. 'Sen ruhsuzun tekisin.'

"Dolunay!" Sara'nın çığlığı andıran sesi başıma ince bir sızının girmesini sağlamıştı. Sonra o ses daha yakından gelmeye başladı. Aptal müzik hiç durmuyor, üzerine bedenim sarsılmaya başlıyordu. Kafamı dizlerimin üzerinden kaldırdım.  Sarhoştum, sızmıştım.

Bakışlarımla bir şeyleri anlamaya çalıştığım belliydi. Ne zaman bu kadar sarhoş olduğumu sorgulamayı kestim, sahile gelmeden önce içmiştim. Yüzüm buruştu, yanımda durmadan bir şeyler anlatan Sara'yı duymayı ret eden düşüncelerimi bir karaltı çarptı. Karaltı oturduğum ateşin başındaki tam karşıma oturmuştu. Yüzü gözlerimin önüne serildi. Kafamı hafifçe sağa eğdim, gözlerimi görüntüyü netleştirmek adına kırpıştırmıştım. Sonra bakışlarımı ateşin bakışında oturan ve nedenini bilmediğim bir şekilde durmadan gülümseyen insanlara çevirdim, onlarda benim gördüğümü görüyordu değil mi?

Ekin'inin ona bir şeyler dediğini gördüm, kafam çok bulanıktı.

Karşımda gördüğüm beden güldü, sağ yanağındaki bellibelirsiz bir gamzeyi bembeyaz dişler takip etmiş, gözleri gözlerimi bulmuştu.Gözleri sapsarıydı,  gözlerim büyümüştü.İşaret parmağımı havaya kaldırıp gel gel anlamında saçma bir hareket yaparken bana yaklaştığını görmüştüm. Aramızda kalan ateşi hesaba katmamıştık ama gözlerinin asıl rengini görmeme yetecek kadar yakınlıkta durmuştuk.



Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin