DÜZENLENDİ!
~
"Bana öyle bakmayı kes!" Tam karşımda oturan Sara, bana kelimenin tam anlamıyla yavru köpek bakışlarını fırlatıp gözlerine parmak sokmuşcasına kırpmaktan başka bir şey yapmıyor olmasına rağmen ben şimdiden sinirlenmeye başlamıştım. "Fark ettin mi, bilmiyorum ama uçaktayız."
"Bir gemilerin denizde nasıl yüzdüğünü, iki uçakların nasıl uçtuğunu bir türlü kavrayamayıp ikisinden de ölesiye korkan biriyle konuştuğunun altını çizerim." Uçak sözcüğü geçtiği anda gözleri büyüyen Sara, şuan karşımda oldukça sakin duruyor ve uzun cümleler kuruyordu.
Oldukça zeki arkadaşım, uzun cümleleriyle aklımı karıştırmak ve istediğini yaptırmak istiyordu -ki çoğu zaman yapıyordu da. Ah, Sara!
"Bak, aklımı dağıtmam lazım tamam mı?" diyen Sara, yeşil gözlerini istekle kısmış ve kafasını cama çevirmemek için doğrudan benim gözlerime bakıyordu. Derin bir nefes aldım. "Aklını dağıtmak için daha yaratıcı şeyler bulabiliriz," diye mırıldandım, kafamı inatla sağa sola sallarken. "Mesela müzik dinleyebilsin, benden oldukça uzakta olmak şartıyla."
"Hayır!" diyen Sara, bağırmış ve Ekinde bende aynı anda yüzümü buruşturmuştuk.
"Oyna şu aptal oyunu, Dolunay." Ekin elindeki tableti sallayarak biraz olsun rahatlatmaya çalışırken bense parmaklarımı saçlarıma daldırmıştım. " Yeter ki sussun şu." Şu diyerek bahsettiği Sara, normalde bunun için bile yarım saat konuşabilecekken, görmezden geldi ve Ekin'e bakarak konuşmaya başladı, önümüzdeki kare masaya kollarını uzatmadan önce.
"Sus artık sus, çekemem ya seni." Ya da görmezden geldi demeyelim, geçiştirdi.
"Ben neler çekiyorum, bir bilsen." Diye mırıldanan Ekin'e döndürdüm hemen bakışlarımı. Düşündüğüm şey mi? Tanrım!
"İğrensin iğrenç, bitti artık benim için." Elini havada salakça sallayarak ve yüzünü buruşturarak Sara konuşmuştu.
"Pınar ne oldu?" Dudaklarında dişlek bir gülümseme eşliğinde konuşan Ekin, bundan birkaç hafta önce izlediğimiz Cem yılmaz esprilerinden biriyle cevap vermişti ve benim dudaklarımda da hafif bir gülümseme oluşmuştu, Sara'ya çevirdim hemen bakışlarımı. O da gülmek ve olayın ciddiyetini bozmamak için kendini zor tutuyordu. Sonra dudaklarını yaladı ve saçlarını arkaya atıp bana doğru döndü.
"Evet, şimdi Sadoek oyununa başlayalım." Dedi, baş parmağıyla önümüzdeki masada dizili yedi renk kartı gösterirken.
"Sadoek?" diye iğrenç bir şeyden bahseder gibi konuşan tabi ki Ekindi.
"Sara, Dolunay ve Ekin'in ilk iki harfleriyle oluşturdum. Ne? Uçaktan korkuyorum ve sürekli bir şeyler düşünmem gerekiyor. Mesela sadece Sara ve Dolunayı kullanacaktım ama ortaya 'Sado' gibi bir şey çıkınca seni de eklemeyi düşündüm." Dedi benim göz devirmeme ve Ekin'in 'sormadım farz et' bakışlarına rağmen konuşan Sara. "Hadi, yine iyisin."
"Pekala, biraz daha konuşursam beni uçak dinlenme tesislerinde indirecek gibi görünüyorsunuz." Sara söyledikleriyle gözlerini kocaman açmıştı. "Ve uçaklar için dinlenme tesisleri yok. Sahi neden yok?"
"Sara!"
"Yeşil!"
Ekin'inde benimde sabır dilenircesine bağırmamız karşısında korktuğu için çenesi açılan Sara, ağzını sımsıkı kapamış ve hayali bir fermuar çekmişti, dudaklarına. Gözlerimi devirdim ve önümdeki masada yan yana duran birbirinden farklı yedi renk karta odaklandım. Her renk en fazla yirmi karttın üst üste sıralanmasıyla oluşmuştu. Ekin'de bende önümüzdeki yükseltilere anlamsız bakışlarla bakarken Sara oyunu anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ChickLitSiyahtı düşüncelerim. Siyahtı umutsuzluğum, duygularım, bitmişliğim. Siyahtı çığlıklarla dans eden kırgın ruhum. Onca kırıklığın arasında siyah ve sarhoş bir melekti, aşk. Kurtarabilecek miydi beni? Kaybetmiş ve pes etmiş bir ruhu adam edebilecek...