-14-

439 21 6
                                    

DÜZENLENDİ!


Birleri, mutlu olan birileri ellerini havaya kaldırmış, yüzlerindeki meraka karışan yaşama isteğini takip eden ışıl ışıl gözler. O gözlere yansıyan suratsız ve durgun bir denizin ıssızlığını besleyen sert rüzgarları, sert kayaları ama asla duvarları olmayan o bedenin sahibi elindeki buz mavisi ojeli parmaklarıyla kavradığı kehribar rengi içkisinin son yudumunu gözlerini kısıp içiyor. Bakışlarım boş, dalgın, acı verici bir tata sahip, yutkunuyorum.

"İyi misin?" Omzuma dokunan tenin soğukluğu içimi titretiyor, artık ayıldım. Gözlerim hala kısık, görüntüler bulanık, içimde ancak kustuğumda çıkacağını düşündüğüm büyük bir yara var. Beni içten içe , günden güne zehirliyor.

Uzun zamandır ,İyi değilim ve bu beni çok yoruyor. Yutkundum. İyi değilim, iyi değilim, ah çok kötüyüm.

"Defol git."Sesim soğuk ve kırıcıydı, karşımdaki esmer çocuğun buna neden takılmadığını düşünmeden edemedim. O kadar uzun boyludu ki uzun boyu bile canımı sıkmaya yetmişti. Saçmaydı ama uzun boylu insanlardan nefret ediyordum. "Yapma, güzelim." Ağız dolusu bayağılık kulaklarımı doldurduğunda ona meydan okuyan bir bakış atmıştım.

"Çek lan elini."Gür ve her tonunu ezbere bildiğim o tonla gözlerimi devirdim ve içkimden bir yudum daha aldım. Bakışlarım beş dakika öncesinde oyalandığı yere dönmüştü. Omzumdaki elin soğukluğunu hissetmiyor muydum yoksa artık varlığı yok muydu bilmiyordum ama rahat bırakılmak iyi hissettirmişti.

İki gün, babası tarafından sevilmeyen bir kızın kendinden vazgeçmesi için yeterli bir süreydi. Vazgeçmiştim, umutlarımdan, hayallerimden, duygularımdan... Kendimden. Benim doğum günümdü, doğum günlerinden nefret ederdim. Babam buradaydı ama benim için gelmemişti. Göğüsüm daraldı, gözlerim puslandı, yüzüm buruştu. Kusmak istiyorum, ruhumu bedenimden ayırana kadar kusmak istiyorum.

Kafamı toplamaya çalıştım.Ekin ile fotoğrafı, kimin yollayabileceğini bulmaya çalışıyorduk. Yemeğime kadar bana ulaşan her kimse, onu bulacaktım. Ekin ise evde koruma önlemlerini artırmış adeta terör estiriyor durumdaydı. İşin eğlenceli yanı ise gece korumaları atlatarak kaçmış olmamdı. Kendi çapımda eğlenmiştim.

Alaz'ı ise o günden beri görmüyordum. Gazete haberlerini halletmesi için Serdar'la konuşmuştum ve tüm bunlardan Sara'nın bile haberi yoktu.Onu üzülüyordum, ona çok üzülüyordum çünkü berbat bir arkadaştım.Yanımdaki bar taburasi büyük bir gürültüyle çekildi, biri yorgun bedenini sessizce yanıma bırakmıştı. Müziği bastırabilen o bedene çevirdim bakışlarımı, gözlerini dikmiş benim az önce baktığım yere gözünü bile kırmadan bakıyordu. Bu sinirli olduğu anlamına mı geliyordu? Boynundaki damarın belirginleştiğini görmüştüm.

Sarhoş halimle indirdiğim gardımı tekrar takındım ve sanki o yokmuş gibi tekrar tezgah tarafına döndüm. Elime içkimi aldım ve bir yudum içtim.

"Burada ne arıyorsun?" Daha fazla kendimi tutamadan söylediğim şeyle yüzümü buruşturdum. "Seni." Cevabıyla kaşlarımı çatmam eş zamanlı olmuştu. Sara'nın arkamı toplama görevini Alaz mı üstlenmişti?

"Bulunmak isteseydim evde otururdum." Aptal gibi davranıyordum çünkü sarhoştum.

"Sen bulunmak istemesen bile seni bulurum." Ona baygın bir bakış attığımda kendine bir içki söylemişti."Neden kaçıyorsun?" İçki bardağını dudaklarından uzaklaştırırken kafamın gerçekten iyi olduğunu anlamıştım çünkü dediği hiçbir şeyi anlamıyordum. "Kaçmıyorum."

Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin