-11-

385 32 13
                                    

DÜZENLENDİ!

~

Soğuk hava tüm bedenimi ele geçirirken üstümdeki saçma pijamanın kollarını biraz daha uzatarak parmak uçlarıma kadar çektim. Karşımdaki adam gözlerini bile kırpmadan sinir bozucu gülüşüyle beni süzerken tek yaptığım kaşlarımı çatmaktı.

Bu pijama takımı tabi ki benim değildi. Sarhoştum ve ne giydiğime bakamayacak kadar kendimde değildim. Muhtemelen Serenay'ındı ve zeki Sara altını çiziyorum zeki olan bana bunları giydirmişti.

Karşımdaki alaycı bakışlar gözlerimi bulduğunda kollarımı birbirine bağladım ve kapının pervazına yaslandım. Stabil bakışlarıma karşı beni bir engel gibi görmeyi kesen karşımdaki beden içeri girmek adına bir hamle yaptığında kolumla ve ardından bedenimle karşılaşmıştı. Onun göğsüne anlık değen parmaklarımla beynimde küçük çaplı bir deprem oldu. Sisli bakışlarım tekrar yerini alırken dün geceden bana kalan birkaç parça görüntüyü netleştirmek adına bir çaba gösterdim.

Denizin tuzlu kokusu burnumda yerini alırken dudaklarımdaki baskının kim olduğunu hatırlayamıyordum. Birinin bal rengi gözleri, birinin beyaz gömleği, birinin deniz kokusunu bastıran nefes kesici kokusu... Kendimi toparlarken bir yerlerden tanıdık gelen ve şuan üzerimde oluşan o yoğun his baş göstermişti.

"Ne vardı?" Sesim bana hissettirdiği histen daha kuvvetli çıkmıştı.

Boyunun uzunluğu benim topuklu ayakkabı giymemedendi. Yüzünün güzelliğiyle benim hiç alakam yoktu. Elmacık kemikleri göz hizasında belirgin gibi görünse de yüzünde en belirgin gözleriydi. Kahverenginin en garip tonuydu. Yandan vuran hafif güneş ışığı ile bal rengini andıran gözleri ve dağınık saçlarından daha belirgin renkteki kaşları dikkatimi çekse de kendimi onu incelemekten alıp cevabına odaklandım.

"Ekin -" Demesiyle daha doğrusu Ekin ismini duymasıyla soluğu yanımda almış ve karşımdaki adını bilmediğim adama doğru eğilip erkeksi bir selamlaşma yapmıştı. Arada kalan bende kapı pervasında durup ezilmeden arkamı dönmüştüm. Dönüğüm anda duyduğum çıtırtı sesiyle olduğum yerde durdum, bir kedi çıtırtısından fazlaydı. Kesinlikle.

Derin bir nefes alıp gözlerimi işin içine soktuğumda çalıların arasında kaybolan sarı saçları görmüştüm. İçimdeki Dolunay'ın alayla bana baktığını hissediyordum. Gözümü, bir ümit kim olduğunu görebilirim diye baktığım çalılardan alıp Ekin'in tarafına çevirdim. Ekin'in şaşkın gözleri benim içimdeki Dolunay'a karışırken O elini beline götürmüştü. Silah mıydı?, gerçekten?

On sekiz yıllık ömrümde sayısız düşmanım olmuştu, bana bu kadar yaklaşacak kadar cesaretleri var mıydı? Varsa o cesaretlerini söküp alacaktım. İçimdeki Dolunay'ın bugünkü rahat tavırları canımı sıkmaya başlamıştı, onu önemsemedim.

Duruşumu dikleştirdim ve adımlarımı sağlamlaştırdım. Olası her şeye hazırladım, adımlarım gözüme kestirdiğim çalılara doğru ilerlerken gür bir ses beni durdurmuştu. "İçeri gir!" Ona hayatında görüp görebileceği en ters bakışı attım. Kahverengi gözlerindeki kararlılığa lanet okumak istesem de geri adım atmayacağımı öğrenmesi gerekiyordu.

Korkmazdım, ben bir tek kendimden ve yapabileceklerimden korkardım. Kendimden emin bir şekilde bir adım daha attım. Orada her kim varsa onu mahvederdim, içimdeki Dolunay kırmızı ojelerini sürmüştü. Onu kimse durduramazdı.

"Dolunay,lütfen." Bu ses Ekin'indi ve en az o adamınki kadar fazla çıkmıştı sesi.

Ekin yanıma geldiği gibi kolumu tutmuş ve beni içeri sürüklemeye başlamıştı. Ona bundan bir ay önce kolunu çıkardığımı hatırlatmak ister gibi bir bakış attım. Elini anında geri çekmişti ama bunu koktuğu için değil, beni durduramayacağını anladığı için yapmıştı.

Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin