DÜZENLENDİ!
~
Tik Tak.
Tik Tak.
Ve yeniden tik tak.
Beynimin içindeki ağır kelimelerimi hoyratça oradan oraya savurup ruhumu titreten sinir bozucu ses, babamın odasının bulunduğu koridordaki metal saatin sesiydi. Şöyle de diyebilirdik çıldırmamı sağlayan bir saat sesi. Başka bir şeylere odaklanmayı denemeliydim. Kurtul bu histen!
Odadan çıktıktan sonra kapının yanındaki duvara sırtımı dayamış, bacaklarımı kendime doğru çekmiş ve şimdi de kafamı dizlerime sertçe bastırmak dışında başka hiçbir şey yapmıyordum. Görmezden gelinmem, kalbimin tekrar hunharca parçalara ayrılması, gözlerimin dolması ve kimsesiz olduğumu bir kez daha hatırlamam dışında iyiydim.
Komik gelecek ama yüksek sesle kahkaha atmak istiyorum.
Hislerim, düşüncelerim ve bunların doğrultusunda oluşan aptal duygularım birbirine karışmıştı. Ama içimdeki sinir bozucu Dolunay hiç bir şeye karışmıyor, oturduğu koyu renk kayada eğik kafasıyla konuşmaya devam ediyordu. " Sen güçlüsün! Kalk ve yürümeye devam et."
Dizlerime gömdüğüm kafamı sağa sola salladım, yapamazdım. Bu sefer hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam edemezdim. Artık bir yol var mıydı? Onu bırak bende yolu tamamlayacak ne güç ne de yolun sonu için merak vardı. Derin bir nefes aldım ve düşüncelerimle bile rahat rahat boğuşmamı engelleyen sinir bozucu saate döndüm. Giydiğim siyah renk topuklu ayakkabımı çıkarttım ve fırlattım.
"Hepsi bir grubu gibi ses yapmasaydın!" Fırlattığım ayakkabıyla camı çatlayıp duran saate açıklama yaptığımı fark etmemle gözlerimi devirdim. Sara gibi yakında oyuncak ayımla konuşacaktım, tabi önce bir oyuncak ayı almam lazımdı. Oyuncak ayı şarttı!
Kafamı tekrar dizlerime gömdüm ve gözlerimi sıkıca yumdum. Yanımda küçük bir hareketlilik hissetmemle kafamı kaldırdım ve yanımda tıpkı benim gibi dizlerini kendine doğru çekmiş Sara'yla gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Burada olduğumu nereden anlamıştı?
"İyi yaptın." Dedi yeşil gözleri her zaman ki gibi şefkatle kısılmış, yüzünde bilmiş bir gülümseme oluşmuştu. "Sen yapmasan ben yapacaktım."
Kafamı sağa sola salladım ve dudaklarımı gerip önümdeki beyaz duvara döndüm. Saatten bahsettiğini anlamıştım ama nedense cevap vermek gelmemişti içimden.
"Tamam, bu seferki nasıldı?" Az önceki sesi gibi çıkmamıştı sesi. Daha ciddi, daha olgundu. "Nasıl hissediyorsun?" Evet, yedi yıldır konumuz benim nasıl olduğumdu. Sıkılmıştım. Derin bir nefes aldım ve duvara bakarak konuştum.
"Bazen hiçbir şey hissetmiyormuşum gibi geliyor," Dedim kendimden oldukça emin çıkan sesimle. "Sonra biri geliyor, tüm hissetmiyorum zırvalıklarına siktiri çekiyor."
Hislerimi kelimelere dökmem gerekiyorsa tam olarak böyleydi. Çok saçmaydı,hissiz birine hiç kimse acı çektiremezdi.
"İçerideki adam baban,Dolunay." Sara'da artık benim gibi duvara gözünü bile kırpmadan bakıyor ve öyle konuşuyordu. "Herhangi biri değil, anlıyorsun değil mi?"
Kafamı inatla sağa sola salladım. Anlamıyordum, kızından vazgeçmiş bir adam nasıl baba olabilirdi? Yutkundum ve sessiz kaldım.
"Sana kızmıyorum, kızamam da." Sara kafamı sağa sola salladığım için onu onaylamadığımı anlamış olacak ki 'baban' derkenki sesinin aksine daha anlayışlıydı sesi. " Hayatında her zaman istisnalı kişiler olur. Kardeşin, annen, baban ya da kendine en yakın gördüğün ve değer verdiğin kişiler. Onlar ne yaparsa yapsın karşılarında taş kesilemezsin. Onlara kötü davranmak bu kadar basit olsaydı, senin için değerli biri olmazlardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes
ChickLitSiyahtı düşüncelerim. Siyahtı umutsuzluğum, duygularım, bitmişliğim. Siyahtı çığlıklarla dans eden kırgın ruhum. Onca kırıklığın arasında siyah ve sarhoş bir melekti, aşk. Kurtarabilecek miydi beni? Kaybetmiş ve pes etmiş bir ruhu adam edebilecek...