-18-

281 13 2
                                    

DÜZENLENDİ!

~

Ruh.

Bedenin yol arkadaşıydı, duygular insanı kesip biçer ve en sonunda da ona şekil verirdi. Hangi duyguya hakimsek yüzümüz ona aitti,mutlu biri gülerdi,mutsuz bir diğer kişi somurtur, sıkkın biri ise yanaklarını şişirirdi, denklem basitti. Basit olmayan duyguları ruhundan çekilmiş, hayatın izlerini taşıyan o yüzün, yorgunluğu karamsarlığı ve acı dolu gözleriydi.

Gözlerimi sertçe yumdum, gözlerimin yandığını hissediyordum. Gözlerimde başlayan yangın ruhuma sıçramıştı, ayaklarımın gücünün gittiğini hissettim. Belime dolanan soğuk bir el beni içimden de boş olan o mutfağa sürükledi.Üzerimde gezinen kahverengi bakışlar bir kez olsun yırtıp avuç içime hapsettiğim fotoğrafa bakmamıştı ama yazıyı görmüş ruhu ruhumun önünde eğilmişti. "Onu buraya çağırabilir misin?" Sesim kırılgan bir çocuğun sesi kadar durgundu, kafasını salladı ve yanımdan ayrılmadan hemen önce beni mutfak masasına oturttu. Kendimi oraya buraya sürüklenen bez bir bebek gibi hissetmiştim, yutkundum.

Seranay'ın mutfağa soru soran bakışlarla döndüğünü gördüğümde az önce başlayan o yangının hızını arttırdığını hissediyordum. Çaprazımdaki sandalyeyi çekip oturdu, açık renk gözleri gözlerimdeydi, içimde yanıp yere düşen bir kaç şeyi görmüş olmalı ki gözleri dolmuştu. Kulaklarını kapattı, çocukkende görmezden gelirdi, babamın beni sevmeyişine yıllarca seyirci kalmıştı. "Duymak istemiyorum." Diye mırıldandı, geçmişim olan beden. "Artık acı şeyler duymak istemiyorum." Yüzüm ona acının en saf halini altın bir tepside sunmak ister gibi kasılmıştı. Acı olan bizdik, bir ameliyat masasında tenimi geçip ruhuma ulaşan neşterden etrafa ağır bir küf kokusu yayılırdı.

"Yaptım!" Diye bağırdığında kendini kontrol edemiyor gibiydi. Elleri hala kulaklarındaydı, gözleri yaşlıydı. "O'nu affettim." Acı bir bedene bürünmüş karşımda oturuyordu, acı gözyaşlarını sildi, benim çökmüş omuzlarıma baktı. "Evet abla, babam bana sarıldığında bende ona karşılık verdim." Yalnızlık ve özlem karşılaşmış, babaya olan özlem ağır basmıştı. Ona doğru eğildim, halimi görmesini istedim. Gözlerim kıpkırmızıydı bunu mutfak dolaplarına düşen yansımam da görmüştüm, dudaklarımın rengi ruhumla beraber çekilmişti.Yüzümde katı bir ifade vardı, gözlerini yumdu. Kulaklarındaki ellerini çekmişti. Sarı saçları tülermiş, terden boynuna yapışmıştı. "Abla," Yumduğu gözlerinden gözyaşları giydiği kısa elbisesinin eteklerine düşüyordu.

"Sen bizi bu hale getiren o adamı affettin." Sesim bana aitmiş gibi değildi.Kardeşim ağlamaya devam etti. "On iki yaşındaydım, Allah kahretsin ki sadece on iki yaşındaydım," yutkundum çünkü boğazımda büyük bir baskı vardı. "Arabalara bakmadan karşıdan karşıya geçtiğimiz o gün kendi babam tarafından soğuk bir depoya kilitlendim." Hıçkırıklara boğulduğunu duyduğumda o günün soğukluğu içimdeki yangından bile büyüktü. "Babamın söylediği gibi bencil ve insanlara acı veren biri olduğumu ağlaya ağlaya kabul ettiğimde on iki yaşımdaydım."

"Oynarken sadece oyarken bir an dengemi kaybedip en sevdiğin müzik kutusunun üzerine düştüğümde ise on." Hıçkıra hıçkıra ağladığında gözleri hala yumuluydu. "Sen kırıldığı için ağlarken ben babam tarafından oyuncak odamın önüne sürüklenmiştim, oysa benim dizlerim kanıyordu." Sesimin titrediğini hissettiğimde derin bir nefes almıştım, anılar üzerindeki tozlar ciğerlerime dolmuş gibiydi. "Sırf ağlaman dursun diye sana en sevdiğim oyuncağı vermemi söylen adam, on yaşındaki kızının dizlerine hiç bakmamıştı." Gözleri aralandı, hala gözleri benim kadar kırmızı değildi. "Yatağımda sadece müzik dinlediğim ve senin banyoda düşüşünü duymadığım için cezalandırıldığım da on üç yaşımdaydım." Yutkundu, hıçkırıkları kesilmişti, yüzü ıpıslaktı bana susmam için yalvaran gözlerle bakıyordu.

Nefes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin