"Bu kargaşa da ne?"
"Giderken oturacağımız ve çadırı paylaşacağımız arkadaşımızı açıklamışlar."
Yanımdan geçerken beni cevaplayan Jaebum'a gülümseyerek ben de listeye doğru ilerledim. Ancak aşırı kalabalıktan dolayı bir şey göremiyordum. Bu yüzden insanların azalmasını bekledim. Birkaç dakika sonra bu gerçekleşmiş, bakan kişiler azalmıştı.
"Şaka mı? Kura ile belirleme saçmalığını kim buldu?"
"Ben buldum, Park Jimin. Bir itirazınız mı var?"
Arkamdan gelen sesle yutkunarak oraya döndüm. Profesör Kim, kaşları havada bana bakıyordu. Sahte gülümsememi takınıp kafamı iki yana salladım.
"Tabii ki yok efendim fakat Jeon Jungkook ile eş olmuşum. Bu acımasızca değil mi? Bilirsiniz o bira-"
"Bu beni ilgilendirmez. O halde onunla arkadaş olmaya bak ve aranızdaki buzları erit."
Beni umursamadan yoluna devam ettiğinde içimden küfür ederek sınıfa yürüdüm. O herifle nasıl yolculuk yapıp, aynı çadırda kalacaktım ki? Bazen bakışları ürkütücü oluyordu.
"Ne bu surat?"
"Tahmin et kiminle eşleştim."
Düşünür gibi yapıp elini çenesine koyduğunda masanın üzerinde duran kahveden bir yudum aldım. Büyük ihtimalle Taehyung'undu.
"Jeon Jungkook." Gülerek söylemesi sinirimi bozarken hızla kafamı salladım. Kesin dalga geçmek için söylemişti.
"Tam isabet."
Gözlerini sonuna kadar açıp, kolumun iki yanını tutmuştu. Yüzündeki şok ifadesine sonuna kadar hak veriyordum. Ben de çok şaşırmıştım. Hem gelmek istemiyordu, kararını ne değiştirmişti?
"Şanslı mısın, şansız mı?"
"Şanssızım."
Mırıldanarak önüme döndüm. Taehyung ise destek olmak istercesine elini omzuma atmıştı. Ama sırıttığını hissediyordum.
"Ben lavaboya gideceğim."
Elini itip ayağa kalktım. Öğretmenimiz gelirse yok yazılırdım, bu yüzden acele etmeliydim. Bizim kattaki lavabo bozuk olduğundan bir alt kata inmek için merdivenlere ilerledim. Son basamağa geldiğimde fısıldama sesleri duyarak duvarın dibine sindim. Bunu yapmazdım ancak ismimi duyduğuma emindim.
"Onunla aynı yerde kalamam, Yoongi. Seninle kalmamı sağla, bir şekilde hallet."
Duyduğum cümleye karşılık sinirle yeniden yukarı çıktım. Sanki seninle kalmak isteyen vardı. Egolu, pislik!
"Suratın neden kızardı?"
"Ne olursa olsun Jeon Jungkook'la kalmayacağım!"
෴෴෴
"Çocuklar, herkes geldiyse eğer otobüslere yerleşin."
Sorumlu öğretmeni dinleyerek büyük otobüse bindim. Taehyung'la farklı araçlara düşmüştük. Yani bu gezide ondan epey ayrı kalacaktım. Eğer onunla otursaydım çok eğlenirdik. Çatlağın tekiydi.
Cam kenarına geçeceğim sırada çoktan kapılmış olduğunu gördüm. Hadi ama! Şimdiden sıkılmaya başlamıştım. En azından yolculuk iyi geçseydi.
Hayvan, nasıl da uyuyor!
Ona içimden söverek çantamı sırtımdan çıkardım ve üst taraftaki eşya koyma yerine yerleştirdim. Onunla kesinlikle konuşmaya niyetim yoktu. Benimle kalmak istemiyordu ve ben de onunla. Birbirimize meraklı değildik. Konuşmaya da gerek yoktu.
Sıkıntıyla iç çekip cam kenarına döndüğüm sırada zaten bana bakıyor olduğunu gördüm. Korkuyla geri çekilirken kaşlarım çatılmıştı.
"Ne zaman uyandın sen?"
"Hiç uyumuyordum ki."
Gözlerimi devirerek cebimden telefonumu çıkardım. O halde neden uyuyor gibi yapıyordu. Ceketimin cebine sıkıştırdığım kulaklığımı da çıkardım. Birini kulağıma taktıktan sonra diğerini de takacağım sırada kucağıma koyduğum telefon kaymıştı. Ben telefonumun düşmesini beklerken Jungkook oldukça hızlı refleksiyle telefonu düşmekten kurtarmıştı. Bu fazla hızlıydı, ne ara tuttuğunu bile görmemiştim.
"Çok hızlısın, teşekkürler."
Cevap vermeden kafasını sallamış ve telefonu kucağıma bırakarak camdan tarafa dönmüştü. İnsan bir cevap verirdi değil mi? Havyan mısın Jeon Jungkook?
Yanımdan gelen kıkırtı sesiyle göz ucuyla ona baktım. Kendi kendine sırıtıyordu. Şimdi de delirmişti sanırım. Yanında ben de delirecektim. Taehyung'u özlemiştim.
Ayrıca kapalı havada gezi yapmayı kim akıl ederdi ki? Gerçi bu bölgenin havası genelde böyleydi, güneşi nadir görürdük. Ama yaşadığım yeri seviyordum. Yağmuru, rüzgarı seviyordum.
Camdan dışarıya baktığım sırada aslında dışarı değil Jungkook'a baktığımı fark ettim. İstemsizce onu süzüyordum. Beyaz ve soluk teni hoş duruyordu. Durmaması gerekiyordu ama duruyordu işte. Ona yakışıyordu. Onu gördüğüm ilk günden beri taktığı kehribar- sarı karışımı lensleri, dağınık ama bir o kadar da düzenli duran saçları, tarzı... Jeon Jungkook her şeyiyle mükemmeldi.
Önüne bak Jimin.
Hızla önüme dönerek müziğimi dinlemeye devam ettim. Dediğim gibi Jungkook'a karşı düşüncelerim sürekli değişiklik gösteriyordu. Bir anda ondan nefret ediyor ve bir anda ona karşı iyi oluyordum. Gideceğimiz yere gelene kadar uyumaya karar vererek gözlerimi kapattım.
Birkaç dakika sonra uykuya dalmak üzereyken otobüsün ani fren yapmasıyla korkuyla önüme ilk gelen yere tutundum. Ancak tutunduğum yerin soğukluğuyla irkilerek geri çektim elimi ve şaşkınca Jungkook'a baktım.
Elleri neden bu kadar soğuktu?
"Ellerin..." Deyip susmuştum. Hava o kadar da soğuk değildi ve otobüsün içi sıcaktı. Neden bu kadar üşümüş olabilirdi ki? "Üşüyor musun?"
"Ben üşümem. Ellerim her zaman soğuktur."
İlk kez ona temas ediyordum. Ona dokunmak beni üşütmüştü. Tüm vücudunun böyle olup olmadığına bakmak için elimi kaldırdığım sırada hızla bileğimi tutmuştu. Uyguladığı fazla güç karşısında sessiz bir inleme çıktı ağzımdan. Lanet, çok güçlüydü. Bileğim kesinlikle moraracaktı.
"Sadece yüzüne dokunacaktım, acıdı."
Birkaç saniye bana bakmış, ardından nefes vererek önüne dönmüştü. Kulağına taktığı kulaklıklardan benimle konuşmak istemediğini anlamıştım. Fazla mı alınganlık yapıyordum? Ama en azından bir özür dileyebilirdi. Bileğim gerçekten çok acıyordu!
____________
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum bebekler 🥺❤️
~Maria
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Blood is Yours // KookMin
FanfictionKehribar rengindeki gözlerine bakarken gülümsedim. Belimdeki elini sıklaştırıp gülümseyerek karşılık verdi bana. Şimdi söylemenin sırasıydı sanırım. "Kanım senindir, Jungkook."