Jimin 1.5 aydır olduğu gibi bugün de keyifsizce açtı gözlerini. Yüzünü ovuşturup bir süre etrafı izledi. Ardından telefonunu alıp saate baktı. Dokuzu geçiyordu. Hafta sonuydu ve bugün biraz yürüyüşe çıkmak istiyordu. Sahile gidecekti yine. Artık alışkanlık haline gelmiş gibiydi.
Yerinden kalkıp vücudunu esnetti. Kemikleri sızlıyordu sanki. Sıcak bir duş iyi gelir düşüncesiyle banyoya girdi. Dakikalar sonra üzerinde bornozla tekrar odasına döndü. Döndü dönmesine de birinin onu beklediğinden haberi yoktu.
Her zamanki koltuğunda oturmuş kendisine gülümseyerek bakan Jungkook hayal miydi?
Yerinde donup kalan Jimin hareket edemezken Jungkook oturduğu yerden kalktı. Aralarında sadece birkaç adımlık bir mesafe vardı. Kollarını iki yana açtı.
"Sarılmayacak mısın?"
Dolan gözleriyle birlikte Jungkook'a yürüdü. Parmak ucuna kalkıp kollarını boynuna doladığında günlerdir hissettiği o eksiklik hissi şimdi tamamlanmıştı. Ağlamasına engel olamıyordu. Çok özlemişti.
"Seni çok özledim Jungkook."
Hıçkırarak ağlayan gencin sakinleşmesi için nemli saçlarında dudaklarını gezdirdi. Kaç dakika öyle kaldılar ikisi de bilmiyordu. En sonunda geri çekilen Jimin olmuştu. Islak yanakları, kızarmış dudakları, hala dolu olan gözleri. Hepsinde tek tek gezdirdi bakışlarını. Başparmağı ile yanaklarını okşadı.
Jungkook, Jimin'in saçlarını boyadığını fark etmişti. Siyah çok da güzel olmuştu ona. Gülümseyerek saçlarını karıştı.
"Ne yaptın sarışın Jimin'e?"
Omuzlarını silkti gülerek. Şu an konuşmaya gücü yok gibiydi. Göremediği 1.5 ayın acısını çıkarmak istiyordu. Sadece susup gözlerine bakmak ve sarılmak istiyordu. Kafasını omzuna dayayıp orada ağlamaya devam etti.
"Hadi ama bu kadar ağlamak yeterli."
Jungkook onu kendisine baktırıp gözlerini sildi. İstediği kadar sarılabilirdi ancak ağlamasını istemiyordu. Buradaydı işte, karşısındaydı. Tek istediği gülmesiydi.
"İstersen üzerini değiştir. Üşütme."
Jimin kendisine geldiğinde bornozla olduğunun farkına varıp utanmıştı. Dolabının karşısına geçip birkaç parça bir şey çıkardı.
"Mutfağı kullanabilir miyim? Kahvaltı hazırlamak istiyorum bizim için."
Jimin sevinçle gülümsedi. Ayrıca Jungkook'un ne kadar kibar olduğunu düşünmeden edemedi.
O çıktıktan sonra hızlıca üzerini giyindi. Ferah bir parfüm sıktı. Saçlarına şekil verdikten sonra aşağı inmeye hazırdı.
Jungkook'un geri döndüğüne hala inanamıyordu. O kadar çok özlemişti ki onu. Gördüğü an karnında ağrılar başlamıştı. Hiç bırakmak istememişti. Bir anda içine kaplayan telaşla mutfağa girdi ve arkası dönük Jungkook'un kolundan tutup kendisine çevirdi. Telaşlı bakışları gören Jungkook kaşlarını çattı.
"Tekrar gidecek misin?"
Ne olduğunu anladığında dudaklarını birbirine bastırdı. Usulca kafasını salladı. "Gideceğim."
Jimin'in gözlerinden geçen hayal kırıklığı saniyeler sonra sinire döndü. "O zaman neden geri geldin? Neden gelip içimdeki ölmüş kelebeklere umut verdin?"
"Jimin ş-"
"Bana neden bunu yapıyorsun Jungkook? Neden duygularımla oynuyorsun?" Jimin bağırmaya başlamıştı. Kendisini tutamıyordu. Gözleri yeniden yaşlanmıştı.
"Özür dilerim." Hızlıca Jimin'e sarılıp kulağına fısıldadı. Böyle bir tepki beklemiyordu. Sadece biraz oyun oynamak istemişti. "Sadece şakaydı. Çok özür dilerim."
Şaka olduğunu duyduğunda rahatlayarak gözlerini kapattı. Buna kızmayacaktı. Aksine sevinmişti.
"Bir daha yapma." Geri çekilerek Jungkook'un gözlerinin en derinine baktı. "Bir daha gitme."
"Söz veriyorum."
Ardından Jungkook'un hazırladığı masaya oturup güzel bir kahvaltı etmişlerdi. Jimin mutluydu. Bu ona iyi gelmişti. Jungkook'u görmek uzun zamandır eksikliğini yaşadığı sevinci geri getirmişti.
"Neredeydin bunca zaman?"
Aklına başka birilerinin yanında olabileceği geliyordu. Kötü hissediyordu. Oturduğu koltukta kıpırdandı. Mutfağı birlikte topladıktan sonra salona gelmişlerdi. Yan yana oturuyorlardı.
"Ailemin yanındaydım." Jimin'in düşüncelerinin farkında olan Jungkook ona dönerek yanağını okşadı. "Aklımda sadece sen vardın. Endişelenme."
"Niye gittin ve neden geldin?"
Asıl sorması gereken soru buydu ve şimdi soruyordu. Jungkook derin bir nefes çekti içine ona her şeyi anlatmalıydı. Jimin dizlerini kendisine çekip ona dönerek oturdu.
"Ben lisenin ilk yılından beri senden hoşlanıyorum. Ancak vampir olduğum için beni istemezsin diye düşündüm. Seni unutmak için gittim çünkü bu son zamanlarda beni kötü hissettiriyordu."
Her şeyi derken tam anlamıyla her şeyi anlatamazdı. Bu sefer Jimin istemezdi. O yüzden üstü kapalı bir şekilde anlatmıştı.
"Özür dilerim." Jimin bugün kaçıncı olduğunu sayamadığı sarılmasını yine yaptı.
"Niye özür diliyorsun?"
"Sana kötü hissettirdiğim için. Ama bilmen gereken önemli bir şey var."
Utana sıkıla söylediği cümleden sonra Jungkook dikkatini ona verdi. Ne söyleyeceğini biliyordu ama ondan duymak daha iyi hissettirecekti.
"Nedir? Söyle bakalım."
"Seni seviyorum."
Karşısında, yanakları kızarmış, gözlerine giren saçlarıyla alttan alttan bakan Jimin vardı ve Jungkook onu içinde bir yerlerde saklamak istiyordu.
Bu sefer sarılmak için atakta bulunan Jungkook oldu. Önce sarıldı sonrasında Jimin'i bir çırpıda yan bir şekilde dizlerine oturttu. Daha yakın olmasını istemişti. Beline sardı kollarını. Öpücük kondurdu saçlarına alnını yaslamadan önce ve kokusunu derince çekerek gözlerini kapattı.
"Seni seviyorum Jimin. Ne pahasına olursa olsun seni seviyorum."
____________
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum bebekler 🥺❤️
~Maria
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Blood is Yours // KookMin
FanfictionKehribar rengindeki gözlerine bakarken gülümsedim. Belimdeki elini sıklaştırıp gülümseyerek karşılık verdi bana. Şimdi söylemenin sırasıydı sanırım. "Kanım senindir, Jungkook."