"Bana neden vampir olduğunu söyledin?"
Otobüs hareket ettiğinde kafamı ona yaklaştırıp fısıldayarak sormuştum. O ise gözlerini kaçırıp kaşlarını kaldırmıştı.
"Çünkü sen zaten anlamıştın. Kendim söylesem daha iyi olur diye düşündüm."
"Şüpheli hareketlerin vardı, evet ama 40 yıl düşünsem vampir olacağın aklıma gelmezdi. Ayrıca ben bunu gidip birine söyleyebilirim?"
Yavaşça kenarlara kıvrılan dudaklarından gözlerimi çekerek ona odaklanmaya çalıştım. Fakat bu zordu. Ona bakarken aynı zamanda onu dinlemek gerçekten zordu.
"Sana güveniyorum."
Bana güvenmesi ve bunu açıkça yüzüme söylemesi beni utandırmıştı. Sessizce teşekkürlerimi mırıldanarak diğer soruya geçtim. Dün gece hepsini soracağımı söylemiştim.
"Nasıl bu kadar hızlı ve güçlü olabiliyorsun?"
"Benim özelliğim bu, Jimin. Doğamda var."
Anladığımı belirterek kafamı salladım. Bir sorum daha vardı fakat sorup sormama arasında gidip geliyordum.
"İstediğini sorabilirsin." Aklımı okumuş gibi cevap vermesi şaşırtsa da yeniden kafamı salladım. Sormamı isteyen o'ydu, değil mi? O halde yanlış bir soruysa bana suç bulamazdı.
"Müzeye gittiğimizde üzüldün mü?"
Orada vampir iskeletleri vardı ve benim ırkıma böyle bir şey yapılmış olsa kafayı yerdim gibi hissediyorum.
"Onları tanımıyorum."
Bundan üzülmediğini anlayarak kafamı cama yasladım. Şimdilik sorularım bu kadardı. Bu arada cam kenarını ben istemeden bana vermişti. Keyfini çıkararak gözlerimi kapattım. Araba yolculukları hep uykumu getirirdi.
෴෴෴
"Jimin, uyan artık. Tanrım, nasıl her yerde uyuyabiliyorsun?"
Başımda sitemkâr bir sesle konuşan Taehyung'a göz devirip ayağa kalktım. Jungkook yoktu ve otobüste kimse yoktu.
"Jungkook nerede?"
"Neden ilk onu soruyorsun?"
Bakışlarındaki ve ses tonundaki muzipliği rahatça yakalamıştım. Vurmak için elimi kaldırdığımda bağırarak otobüsten kaçmıştı. Gelmiş olduğumuzu anlayarak eşyalarımı alıp ben de indim. Yüzüme çarpan soğuk hava üşümeme neden olmuştu. Elimden çekilen çantama baktım. Jungkook'un parmakları arasında duruyordu.
"Hava soğuk, montunu giy."
Teşekkür ederek hızlıca giyindim ve çantamı ondan alarak sırtıma taktım. Alırken parmaklarımız değmişti, içim titremişti ama içten içe bu soğukluğu seviyordum.
"Seni eve bırakmamı ister misin?"
Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında kendimi toplayarak kafamı salladım. Bir günde çok fazla yakınlaşmıştık. Bunun iyi veya kötü olduğu hakkında bir fikrim yoktu ancak mutluydum. Jeon Jungkook'la konuşmak, vakit geçirmek beni mutlu ediyordu. Tabi her an yenilme riskim vardı fakat bana söz vermişti. Ona güveniyordum.
"Teşekkür ederim, Taehyung'la gidiyorum ve ben gelirsem o da gelir. Sen rahatsız olabilirsin."
Hafiften gülümsemesini yakalayabilmiştim. Söylediğim hoşuna gitmiş olmalıydı. "Beni düşünmene gerek yok, alıştım. Sadece çok fazla yakınımda olunca kanın kokusu daha baskın geliyor. Merak etme, kendimi tutabiliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Blood is Yours // KookMin
FanfictionKehribar rengindeki gözlerine bakarken gülümsedim. Belimdeki elini sıklaştırıp gülümseyerek karşılık verdi bana. Şimdi söylemenin sırasıydı sanırım. "Kanım senindir, Jungkook."