3. Bölüm

270 40 66
                                    

Kapının önünde oluşturduğumuz kuyruğa bakarak Taehyung'u bulmaya çalıştım. Bizden daha önde yanında tanımadığım bir çocukla konuşuyordu. En azından o eğleniyor görünüyordu. Ben de hala bu soğuk nevalenin özür dilemesini bekliyordum.

"Acele etmeden ikili olarak içeri geçin."

Herkes öğretmenin komutuna uyarak yavaş adımlarla içeri girerken hiç heyecanım yoktu. Şimdiden geldiğime pişman bile olmuştum. Zaten Taehyung istediği için geliyordum ve yanımda bile değildi. Kocaman kapıdan geçerek yine kocaman müzeye giriş yaptığımız sırada etrafa ağzım açık baktım. Ne müzesi olduğunu bilmiyordum, sürpriz olacağından bahsetmişlerdi. Burası vampir müzesiydi. Burayı bizi neden getirirlerdi ki, korkunçtu!

"Korkuyor musun?" Diyen Jungkook'a kısa bir bakış atarak hızlıca kafamı salladım. Yalan değildi, korkmuştum. Kim, neden böyle bir müze kurardı ki?

"Burası çok korkunç, çıkmak istiyorum."

Etrafımdaki iskeletleri, hac işaretleri, dişleri ve bir sürü aleti gördükçe midem çalkalanıyordu. Gelen kusma isteğimi göndermeye çalışarak elimi karnıma götürdüm. Hangi akılla bizi buraya getiriyorlardı? Henüz lise öğrencileriydik, etkilenebilirdik. Sanırım onlardan biri bendim.

"Dışarı çıkalım."

Bir şey dememe fırsat vermeden kolumdan tutup kapıya doğru sürüklemişti beni. Nereye gittiğimizi soran görevli öğretmene ise kendimi iyi hissetmediğimi söylemişti. Dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. Temiz hava iyi gelmişti.

"Teşekkür ederim."

Kafasını sallayarak başka yerlere bakmaya başladı. Ben de başka tarafa baktığımda esen rüzgarla gülümsedim. Jungkook elini burnuna siper ettiğinde ise gülen yüzüm solmuştu. Kokumu mu beğenmemişti? Moralim bozulurken kafamı yere eğdim. Kötü de kokmuyordum ki.

Yaklaşık yarım saat orada oyalanmış sonra ise daha fazla kalma iznimiz olmadığı için yeniden otobüse yerleşmiştik.

"Jungkook," diyerek bana dönmesini sağladım. Cam kenarında oturmak istiyordum, yolculuğun en sevdiğim kısmı buydu. "Cam tarafına oturabilir miyim?"

"Kucağıma mı oturmak istiyorsun?" Gözlerimi açarak kafamı salladım. Dediğim şeyden bunu anladığına inanamıyordum. "O halde nasıl olacak o?"

Dalga mı geçiyordu?

"Sen kalkacaksın ve ben oturacağım?" Dedim sorgular bir şekilde. Nasıl olmasını bekliyordu, Tanrı aşkına.

"Komik hikaye, sen mi buldun?"

Gözlerimi devirerek kollarımı önümde birleştirdim. Resmen benimle dalga geçiyordu.

Senden nefret ediyorum, Jeon Jungkook!

En iyisi bu, Park Jimin.

Bir anda zihnimde beliren yazılarla tedirgince ona baktım. O da neydi öyle? Bunu ben söylememiştim. Zihnimin bana bir oyun oynadığını düşünerek gözlerimi kırpıştırdım. Tanrım, deliriyor muydum yoksa?

"Vampirlere inanır mısın, Jimin?"

Dudaklarımı büzerek düşündüğüme dair sesler çıkardım. Vampirlere inanır mıydım? Bildiğim kadarıyla vampirler, ölen insanların ruhlarıydı veya böyle bir şeydi. Çok eski yüzyıllarda yaşamış olduklarını okumuştum bir yerde. Belki o zamanlar olabilirdi fakat günümüzde olduğunu düşünmüyordum, sanırım inanmıyordum.

"Aslında emin değilim ama sanırım inanmıyorum. Ayrıca bunun bir hastalık olduğunu duymuştum."

Alaycıl bir gülüşle ellerini dağınık saçları arasından geçirdi. Bunu yaparken gözleri parlamıştı sanki. Ya da bana öyle gelmişti.

"Bu hastalık değil. Okuduğun her şeye inanma."

"Pekala, o halde sen nereden biliyorsun?"

Cevap vermedi bana. Belli ki o inanıyordu ve düşüncelerimiz çakışınca konuyu uzatmak istememişti. Ben de daha fazla üstelemeyerek omuz silktim. Ama onunla konuşmak, sohbet etmek istiyordum. Yoksa yol boyu sıkıntıdan patlardım.

"Biraz sohbet edelim mi?"

Yüzünde konuşmak istediğine dair hevesli bir ifade yoktu. Benim de olduğunu sanmıyordum ama bu bitene kadar birbirimize katlanmak zorundaydık.

"Ne hakkında konuşacağız?"

Yüzünde ve sesindeki soğuk ifade gergin hissetmemi sağlıyordu. Hiç rahat değildim, hem de hiç.

"İstersen vampirler hakkında olabilir. Sen inanıyorsun sanırım, bununla ilgili konuşabiliriz."

Onun ilgisini çekecek bir konu açmalıydım. Diğer türlü konuşmak istemeyip, susacaktı. Ve ben de yol boyunca sıkıntıdan ölecektim. Ayrıca şu an fark ediyordum ki, Jungkook'un sesini duyduğum anların toplamını bugün duymuştum. Gelişme sayılırdı.

"Ne konuşacağız 'vampirler' hakkında?"

"Bilmiyorum, ilgini çekiyor gibiydi."

"Senin ilgini çekiyor mu?" Demişti gözlerini kısarak. Şu an her türlü konu ilgimi çekebilirdi. Bu yüzden kafa salladım. "Pekala, konuşalım."

Kabul ettiği için sevinerek ona döndüm. Ama onun yüzünde mimik oynamıyordu. Şu an bir şeyi daha fark etmiştim. Ben Jeon Jungkook'u hiç gülerken görmemiştim. Ya sırıtıyordu ya da somurtuyordu. Dişleri olup olmadığını merak ediyordum.

"Onların varlığına neden inanıyorsun? Daha önce gördün mü?"

Son sorum dalga amaçlıydı fakat o ciddi bir ifadeyle kafa sallamıştı. Kaşlarımı çatarak ona baktım, kesinlikle dalga geçiyordu.

"Gördüm ve hatta onlardan biriyim."

Kesinlikle dalga geçiyordu.

"Bakma öyle, şaka yapıyorum."

Demiştim.

Jeon Jungkook da şaka yapabiliyormuş, komik olmasa bile.

"Ciddi konuşabilecek miyiz? Bir soru sordum."

"İnanıyorum çünkü..." Deyip duraksadı. Bir şey söylemek istiyor ama yapamıyor gibiydi. "İnanıyorum işte."

Gerçekten çok açıklayıcı oldu. Onunla konuşamayacağımı anlayarak gözlerimi devirdim. Sohbeti hiç iyi olmuyordu... Hiç!

En iyisi kalan 1,5 saatimiz geçene kadar uyumaktı. Daha fazla ona katlanamazdım. Bu yüzden ona arkamı dönerek ellerimi başımın altına koydum. Keşke boyunluğumu alsaydım. Boynum tutulmazsa iyiydi.

____________

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum bebekler 🥺❤️

~Maria

My Blood is Yours // KookMinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin