Okula gitmek için sabahın köründe uyandım. Evden herkes uyurken çıkmam benim için en hayırlısı olurdu. En azından bugün daha az hakaret işitmiş olurdum.
Hemen banyoda ki işlerimi halledip dar yüksek bel siyah jean, kısa boy friend beyaz tişört ve deri ceketimi alıp odamdan çıktım.
Annemin sabahları enerjisi düşük olduğundan kahvaltı hazırlamazdı. Babam ise "Prenses" kardeşimin elini asla sıcak sudan soğuk suya sokmadığı için kahvaltılarını ben hazırlardım. Daha doğrusu bütün yemek ve temizlik işleri bendeydi ama neyse, konumuz bu değil.
Hemen kahvaltılıkları çıkarıp masaya koydum. Ben sabahları bi şeyler yemeyo seven insanlardan değildim. Eğer çok acıkırsam 'Coco Pops' yerdim. Her neyse çayıda ocağa koyup odamdan çantamı aldım.
Siyah converse'lerimi giyip evden çıktım.
Emire mesaj mı atsam arasam mı diye düşünürken onun beni aramasıyla yüzümde bi tebessüm oluştu ve hemen telefonu açtım.
"Efendim başkan?"
Emirle birbirime; başkan, bebeğim, aşko, agasu, yakışıklım/güzelim, aga, premses/ prems ve aklımıza o an hangi sıfat geliyorsa söylüyorduk. Tabi bunların çoğu ironi amaçlıydı. Maksat eğlence olsun.
"Kızım şu an önümde bi kız var, görmen lazım taş gibi mübarek."
"Ne diyorsun sen be? Oraya gelirsem gözlerini oyarım senin. Sen sadece benimsin. Eğer benim olmak gibi bir niyetin de yoksa kara toprak seni bekliyor. Ya da seni o mükemmel derecede güzel fantazilerime kurban da edebilirim. Seçim senin."
"Kızım bi dur ya. Yine taramalıya bağladın. Neredesin sen? Kahvaltı ettin di mi? Ceketini de giymişsindir inşallah. Bi de alerji ilaçlarının bugün yenilenmesi lazım. Unutturma okul çıkışında onları almaya gidelim."
Beni bu kadar düşünmesi ve güzel sevmesi gözlerimin dolmasına sebep olurken gülümsedim. Onu her şeyden ve herkesten çok seviyordum. O da bunu biliyor.
"Kızım bi şey söylesene. Orda mısın? Niye susuyorsun?"
Bana seslenmesiyle kendime geldim.
"Burdayım koçum, burdayım. Sana bi şey söylemem lazım."
"Söyle bakalım Tarla Faresi."
Gözlerimi devirdim. Tarla Faresi nedir ya? Ama bunu şu an duymamış gibi yapıp, birbirimize çok nadir söylesekte birbirimize hep hissettirdiğimiz şeyi söyliyecektim.
"Seni her şeyden ve herkesten çok seviyorum Emir. Beni asla bırakma. Ailem gibi beni göz ardıda etme. Çünkü ben seni asla bırakmayacağım. Sende beni bırakmazsın değil mi?"
Bi an duraksadı. Bende sustum ve önüne gelmiş olduğum marketin kapısının yanında beklemeye başladım.
Çikolata alıcaktım. Sonuçta çikolata aşığı bir Defne olarak çikolatasız çok bile durmuştum. Emirin sesiyle kendime geldim. Zaten iki dakika ciddi kalabilseydim dişimi filan kıracaktım.
"Güzelim ne ben sensiz yaşayabilirim ne de sensiz bir hayat düşünebilirim. Sen benim her şeyimsin. Ölmüş olan annem, bizi bırakan babam, annem öldükten sonra intihar eden ablamsın. Sen benim bu dünya üzerindeki her şeyimsin. Lütfen bi daha seni bırakacağımı ya da beni bırakabileceğini düşünme. Beni bırakmak istesen bile senin yakandan düşmem küçük kobay faresi. Anladın mı?"
Dedikleri benim için çok değerli ve önemli şeylerdi. Asla onun hakkını ödüyemezdim. Bi birbirimizin her şeyiydik. Ama eğer bu konu uzarsa ikimizde duygusala bağlayıp, Müslüm baba dinlerken kollarını jiletleyen ergenlerin kafasına gireceğimiz için hemen konuyu dağıtmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abilerim ve İkizim ||tamamlandı
ChickLit17 yıl önce verilen yanlış bir karar bir ailenin hayatını nasıl etkileyebilir? Ya da yapılan hatalar hangi aşamadayken kurtarılabilir? Defne, kötü ve acı dolu yaşadığı 17 yıldan sonra karşısına çıkan yeni kişiler, gerçek ailesi, tarafından hiç tatma...