*KUZEYDEN*"Kızınızın durumu hakkında bir şey söylemek için henüz erken. Kafasından darbe almış. Bu işimizi zorlaştırıyor. Yaklaşık 2 saat önce iç kanama başladı. Elimizden geleni yaptık. Kanamayı durdurduk. Ama dediğim gibi kesin bir şey söylemek için henüz erken. Geçmiş olsun." diyerek yanımızdan ayrılan doktorun arkasından bakakaldım.
Ne yani şimdi küçüğüm benim yüzünden ölebilir miydi? Benim yüzümden? Benim!
Annemlere baktığımda, annem yere oturmuş hıçkırarak ağlıyordu. Babamsa az ilerde yere çökmüş başı yere eğikti.
Meriç ve Poyraz dolu gözlerle ne yapacaklarını şaşırmış şekilde etrafa bakıyorlardı.
Kaan zaten doktor konuşmasını bitirir bitirmez çıkışa yönelmişti.
Demir... O ise kendini yere atmıştı. Çok fena ağlıyordu. Onun bu halini görünce içimde bir parça koptu. Hemen Meric ve Poyraz yanına gidip kollarından tuttular ve ayağa kaldırdılar. Sonra bir koltuğa oturttular.
Ben ne mi yapıyordum? Gözümden süzülen yaşları silmeye çalışıyordum. Ben ağlıyordum. Ben küçüğümün beni bırakma ihtimaline ağlıyordum. Kuzey Soylu 17 yıl sonra yine küçüğü için ağlıyordu.
Ama kendime gelmem lazımdı. Hem ailem için hem de Defne için. Hızla göz yaşlarımı sildim. Sonra kimseye bir şey demeden hastaneden çıktım.
Nereye mi gidecektim? Tabi ki küçüğüme çarpan o adamın yanına!
Şu an bu öfkemi ve üzüntümü bir yerden, birisinden çıkarmam gerekiyordu. Ve bunu da en iyi o şerefsiz piçin üstünde yapabilirdim.
Arabama bindim ve adamlarımdan birisine, Defneye çarpan adamı ben oraya gitmeden bulup depoya götürmelerini emrettim.
Sonrada hızla depoya sürdüm. Bir yandan da küçüğümü düşünüyordum.
.
.
.Depoya geldiğimde hızla arabadan indim. Kapıyı kırarcasına açtım. Karşımda sandalyede oturan adamı görünce sinir kat sayım arttı.
Bu şerefsiz mi benim kardeşime çarpmıştı? Bu piç mi benim küçüğümün yüzünün kanlar içinde olmasını sağlamıştı? Bu dangalak mı benim miniğimin canını yakmıştı lan?
"Abi adam bu. Biz bir şey yapmadık. Sen ilgilenmek istersin diye düşündük." diyen adamıma döndüm.
"Hepiniz dışarı!" diye kükredim. Onlarda ikiletmeden çıkmıştı. Bende oturan adama döndüm.
"Sen... Sen hangi cürettle benim miniğimin canını yakarsın lan?" diye bağırdım adama.
Adam yerinden sıçrarken bende silahımı çıkartıyordum. Tabi ki de onu hemen öldürmeyecektim. Çünkü ölmek onun için kurtuluş olurdu. O benim küçüğümün canını yaktı ve bunun cezasını fazlasıyla ödeyecek.
"C-cidden b-bilmeyerek çarptım. O-o birden yola atladı ve b-ben ne yapacağımı b-bilemedim. H-her şey çok hızlı g-gelişti." diye kekeleyerek konuştu adam.
O daha yeni benim küçüğümün suçlu olduğunu mu ima etmişti? Yola atladığını söyleyerek onu suçlu mu görüyordu yani? Daha da sinirlendim.
"Sen bittin oğlum. Sen bittin." diyerek silahı omuzuna doğrulttum ve hiç tereddüt etmeden sağ omuzuna sıktım. Köprücük kemiğinin mahvolduğuna emindim.
Omuzuna sıkma nedenimde, eğer 1 saat içerisinde acil müdahale yapılmazsa ölürdü ve ölene kadar da hem kan kaybından hem de acıdan bi an önce ölmek için yalvaracaktı. Bana yalvaracaktı ve bu beni mutlu edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Abilerim ve İkizim ||tamamlandı
ChickLit17 yıl önce verilen yanlış bir karar bir ailenin hayatını nasıl etkileyebilir? Ya da yapılan hatalar hangi aşamadayken kurtarılabilir? Defne, kötü ve acı dolu yaşadığı 17 yıldan sonra karşısına çıkan yeni kişiler, gerçek ailesi, tarafından hiç tatma...