Aman Başım Selamet

8.6K 414 22
                                    


Sevgili okurlarım benim için 🦋 bırakmayı unutmayın.

Karanlıkta, ay ışığıyla pınl pırıl yanan iki küçük pencerede, sessizlikte, nedense insana sadece ömrün artık geçip gittiğini bir daha hiç geri getirilemiyeceğini anımsatıyordu. Biraz dalıyor, uyanıyorsun; ansızın biri omuzuna dokunuyor, yanağına üflüyor, uyku tutmuyor, vücudun sanki uyuşmuş, kafana ölüm düşünceleri sokuluyor; öbür yanına dönüyor, ölümü artık unutuyorsun, ama şimdi de kafanda yoksunlukla bir sevda ateşi yanıyor.

Zeynep, ensesine vuran nefes ile huzurla gözlerini araladı. Gözleri alıştığı karanlıkta yaşarmış, gözünden bir kaç damla yaş firar etmişti. Arkasını dönüp sevdiğine çevirdi yüzünü yanında uykuya dalmış olmalıydı. Gözleri, ışığını buluşcasına parladı. Sevdiğini seyre dalıp, yorgun düşen gözlerle uykuya daldı.

Doğan güneş ile gözlerini köye çeviren güneş soğuk kışa rağmen köyü aydınlatıp pencereden bakan köylünün içini ısıtıyordu.

Zehra kadın mutfakta bir yandan kahvaltı hazırlıyor diğer yandan ağrıyan dizlerine söyleniyordu.
''Hey Alahım!'' diye içini çekti.

Birisi yavaşça pencereye vurdu. Belki Elif dönmüştü. Dua mırıldanarak, evin  kapısını açtı, sonra sofada kapının sürgüsünü çekti. Ama içeri kimse girmedi, dışarıdan yalnız soğuk geliyordu. Birden güneş ışığı içerisini aydınlatmıştı. Açık kapıdan sessiz, ıssız sokakta, gökte yüzen güneşin  şavkıyan yüzü görünüyordu.

  "Kim o? "diye  seslendi.

"Benim, ben, " diye ses verdi biri.
Kapının yanında Hasan duvara sokulmuş, ayakta duruyordu, Soğuktan titriyor, dişleri takırdıyor, güneşin parlak ışığında çok solgun,garip ama yine de güzel görünüyordu. Üstüne düşen gölgeler, teninde güneşin parıltısı gözleri bayağı kamaştırıyordu; kara kaşları kahve gözleri beliriyordu.

"Sen eve gir." dedi Zehra kadın. O da soğuktan titremeye başlamıştı.
Muhtar,  Hasan'ı tanırdı. Ahraz Ağa'yı birçok kez ziyarete geldiği zamanlarda görmüştü. Pek bi efendi delikanlıydı.
Hasan günün erken saatlerinde mühim bir mevzu için kardeşinin evini aşındırmış erken gelmenin mahcubiyeti ile mahmur bir ifade ile Zehra kadının buyur ettiği sobası  yanan oda da sedire oturup derin bir soluk çekti.

Düşünceli bir hal ile oturmuş, sıcak sızlayan ayağına iyi gelmiş biraz olsun rahatlamıştı. Zehra kadının mutfaktan gelen sesleri evdeki sessizliğin biraz olsun dağılmasını sağlıyordu. Gözleri çekingence odanın içerisinde geziniyor, odanın kapısını yoklayıp sevdiğinin ne yaptığını merak ediyordu.

Biliyordu layığı değildi güzeller güzelinin ama yüreği dinlemez olmuştu garip Hasan'ın.

Diğer bir yerde yatakta birlikte uyanmanın verdiği rehavetle, birbirlerinin sıcağına sığınmış iki ayrı yürek vardı.Zeynep sevdiğinin yüzüne bakmaya çekinerek sakallarla kaplı yüzünden boynuna doğru bakıyor, içini çektiğinden habersiz sevgilinin kokusunu nefes diye soluyordu.

Mustafa ise hala şaşkındı. Yüreğindeki acının yerini tatlı bir huzur almış sarıp sarmaladığı kollarının arasında ki helalinin verdiği huzuru iliklerine kadar hissediyordu.

Elleri uyandığını belli etmek istercesine karısının bedeninde geziyordu. Keşfe çıktığı narin bedenin hatları, avuçladığı diri göğüsler aklını başından alıyordu. Zeynep inleyerek başını kaldırdı.

"Sen her yatağa girdiğimizde beni  böyle diri diri yakarsan ne olur halımız al gelincik? "

Zeynep'in durumuda ondan farklı değildi. Kocasını hissetmenin verdiği o açlık ile ne edeceğini şaşırmıştı.

Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin