Küskün

5.8K 333 11
                                    

Mustafa oturduğu derme sandalyeden kalkıp etrafındaki ne yapacağını şaşırmış köylüye baktı. Sabahtan beri dinlediği sorunlar hasatın oldukça sorunlu geçeceğine işaretti. Mustafa adı gibi bilirdi ki köylü tarlasında ki bir tohumu toprağa atana kadar onca iş görür sonrasında ektiklerini biçene kadar da gözleri gibi bakarlar, severler ve hiçbir şeylerini eksik etmezlerdi. O ekinin başına bir iş geldiği zaman üzerine titredikleri çocuklarına bir şey olmuş gibi üzülürler ve ev halkının tek derdi bu ekinler olur çıkardı bir anda. O zaman ne yenilen yemeğin tadı çıkar ne de tarlada bütün gün çalışmak için enerji bulurlardı.

Mustafa köy kahvesinde topladığı toprak sahiplerine şöyle bir baktı. Hepsi de yaşlıcaydı.

" Ne ederiz şimdi ağam toprak başımıza nasıl oldu da sardı zalım haşere bizim ekinleri? Şimdi alır mı Topptancı Himmet bizim ekini? Üç kuruş veriyodu zaten onu da vermez." dedi aklaşmış saçlarından çıkardığı kasketi önündeki masaya koyan yaşlı köylü.

Kahvedeki uğultu etrafı sarınca Mustafa duruma el atması gerektiğini anladı. Aklına gelen ile şikayetleri devam eden köylünün omzuna elini koyup:

" Hele bir dur emmi daha yeni sarmış. Ziraatten birilerini çağırtır baktırırız." dedi. Kahvedekilerinde aklına yatmış olacak ki derin bir soluk verip kabul ettiler. Şehirden gelen kim olursa olsun kurtarıcıydı. Derdine derman arayan köylünün içine  su serpilmişti. Bir vakit sonra herkes biraz da olsa rahatlamıştı.
Mustafa, yanındaki marabaya aklındakini deyip ayaklandığı gibi çıktı köy kahvesinden,bir bilene sormak gerekti. Onca ekini telef ettirecek değildi elbet. Atına bindiği gibi civar tarlaları kolaçan edip evinin yolunu tuttu. Gözünden sakındığı karısıyla arası hala soğuktu. Günler geçtikçe karısı hamileliğinde verdiği sıkıntılarla hassaslaşmış,sabahın erken saatlerinde eli midesinde yataktan çıkar olmuştu.

Bu vakitlerde içi gidiyordu Mustafa'nın. Geceleri uykusunda sarıp sarmaladığı karısını sabahın erken saatlerinde bırakıyordu. Aralarında sözlere dökülmeyen bir kırgınlık vardı. Gönlü bu soğukluktan huzursuz olsa da hazmetmesi kolay değildi.

Mustafa atını dizginleyip indi. Yanında saygıyla duran adamına atını verip evin etrafındaki adamlarına bir bakıp evinden içeriye girdi. En güvendiği adamı iki gün önce Zülfiye ve bebeğini güvenli bir şekilde Haşim Ağa'nın çiftliğine götürmüştü. Köylünün dili kemikten değildi ya kapatması Mustafayı bile usandırmıştı.

Ev ahalisi işine dalmıştı. Gözlerini etrafta gezdirdi karısını arayan gözleri bir türlü etrafta göremiyordu. Aklından odaya çıkıp karısını görmek geçse de düşüncelerine destur çekip oturdu pencere kenarındaki sedire.

Gözleri pencereden etrafı kolaçan ederken aklı içeride kendisine küskün karısındaydı.

Pencereyi aralayıp temiz havayı içine çekti. Bahar havası içeri girince biraz olsun dertlerinden uzaklaştı. Yeleğinin cebinden çıkardığı baba işi tabakadan bir dal sarılmış tütün çıkarıp ateşledi. Adeti değildi bu vakitler sigara içmek ama onu da edinmiş oldu. Sigarasının dumanı açık pencereden dışarıya çıkarken aklı ile bir savaş halindeydi. Gururu kırılmıştı, karısının yaptığı köy içinde dilendikçe Mustafa daha da bir kızar olmuştu. Aynı yatakta gece gizlice sevmeleri olmazsa karısının yüzüne bile bakmıyordu. Çalan kapıyı duysa da içtiği sigara içmeye devam etmişti.
Aralanan kapıya bir bakıp şaşkınlık ile doğruldu.Ahraz Ağa, arkadaşının şaşkın haline inceden gülüp yanına vardı.

"Yaa öyle şaşalar kalırsın şeherli evlendin evleneli mesken bildin buraları bir kardaşımı göreyim demedin."

Mustafa üzerindeki şaşkınlığı atıp kardeşine baktı. Hey gidinin kurdu nasılda kokusunu almıştı yaşananların.

Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin