"Bu ne demek oğul?"
Hamza anasına olan biteni güzelce anlatmak istese de aksi kadın oğlunun anlattıklarına karşı çıkmaya hazır durumdaydı.Kınası silinmeye başlamış elinin ayasıyla, ak düşmüş saçlarını kaşıdı. Kırışıklar ile çevrenmiş çehresi daha çok çatılmış, yüzünde yaşanmışlıkların izi olan her çizgi daha da belirginleşmişti.
" De hele oğul! O kız olmayan başkasının eskisini bu eve gelin diye mi getirecen? Ne der el bunu hiç mi düşünmedin?"
Anasının umarsız lafları Hamza'yı çığırından çıkarıyordu. Söyledikleriyle daha da soğuyordu ona karşı. Sütünü emdiği anasının yıllarca her istediğini itirazsız kabul etmişti. Ama artık yeter dedirtmişti. Kardeşinin kızıyla evlenmesi için yapmadığı kalmamıştı. Neredeyse kızı alıp koynuna sokacak kadar fütursuzlaşmışlardı.
"Yeter artık ana! Senin lafından çıkmadım bunca zaman. Anamsın deye ne desen onu ettim ama yeter o mazlumun günahı ne ki daha yüzünü görmeden bunca kötülüğü ona layık görüp söyledin?"
Yaşlı kadın oturduğu sedirden kalkıp oğlunun karşısına dikildi. Oğlunun kararan bakışlarına sinirle bakıp elinin tersiyle bir tokat vurdu.
"Elin yosmasını mı savunuyon anana ? O kız sana büyü etmiş oğul o ne idüğü belirsiz kız sana ne etti de anana böyle karşı gelir oldun?"
Hamza yanağına vurulan tokattan çok anasının söylediklerine içerledi. Yaralı ceylan geldi gözünün önüne, ürkek mavi gözleri ile aklına kazınmıştı zaten.
Hamza karşısında duran anasına tek kelam edemeden anası gene yaptı yapacağını.
"Madem ki o eksik etekli yosmayı gelin edecen kendine bil ki bu evde de bu köyde de işin yok tez git!"
"Ana!"
Yaşlı kadın son sözünü deyip evden çıktı. Bir evladın en zor imtihanıydı bu. Hamza dolan gözlerini yumup anasının çıktığı kapıdan çıktı.
Anası görünürde yoktu. Omzuna attığı ceketi ile evine son bir kez bakıp Mustafa Ağa'nın evinin yolunu tuttu. Anasının inadını bilirdi. Sözünden ölse dönmez, kinini sürdürürdü.Babası rahmetli olurken bile kadın yumuşamamış, son nefesini veren adamla küslüğünü sürdürmüştü. Güneş köyün ardındaki dağda durmuş köylünün çırpınışını izliyor gibi görünüyordu. Hamza köyün çıkışınagelince çayırlara uzandı. Biraz dinlenip, çokça düşündü.Sonra kalkıp yoluna devam etti.Mustafa Ağa'sının evine gelince durdu.Nefesini verip kapıyı çaldı.
Kapıyı açan Zehra ana gülen yüzü ile Hamza'nın halini hatırını sorup buyur etmişti içeriye.
"Hele gel oğul ağamda seni beklerdi kaç gündür.
Hamza, Zehra ananın buyur ettiği odaya girip ağasının karşılamasıyla içi rahatladı ve koyu bir sohbete katıldı.
"Hele anlat Hamza ne oldu?"
Hamza iç çekip anlattı başına geleni.
"Anam, çocukluğumuzdan beri kardaşının kızı Gülsüm'ü bana almayı isterdi. Ama babam da sağ olsun o hayattayken bu işin önünü kesmişti. Anam son günlerde eyice dellendi. İki gece evvel yeğeni Gülsüm'ü eve çağırdı. Gece Gülsüm'ü odamdan çıkarıp zor attım kendimi evden. Anam sabah dil dökünce de ona Iraz'la evleneceğimi dedim çığırından çıktıortalık, kızı soruşturmuş köyünden, dellendi öğrenince de, artık o evde yahut köyde yerim yok ağam."
Hamza utana sıkıla anlatmıştı olanı biteni.Mustafa Ağa'da içinden bildiği tüm küfürleri etti bu duruma. Anlaıyordu nasıl olurdu da bir ana bunları çocuğuna yapardı? Hamzanın başı yerde ağasının vereceği hükmü bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)
Romance" Hikayede +18 sahneler bulunmaktadır" Karacadağ'ın Ahrazı'nın hikayesinde geçen Zeynep ve Mustafa karakterinin hikâyesidir. Karartma gök mavisi sevinçlerini Hüzün düşürme kirpiklerine Mavi ile Beyaz'ın buluşması gibi olsun vuslatımız Sonra birşey...