Ol der ve Olur

15.9K 450 249
                                    

Sevgili okurlarım benim için 🦋 bırakmayı unutmayın.


uyumak için çırpınıyordu. Duyduğum huzur veren ses tüm tembelliklerime rağmen uyanmam için bir sebepti. Üzerimdeki örtüyü atıp doğruldum.

Üzerimdeki pazen geceliğin açıkta bıraktığı gerdanıma dökülen sarı saçlarımı arkaya atıp ayağa kalktım. Küçük odamın karanlığında ezbere bildiğim odamın dışındaki hamamlığa sessiz olmaya çalışarak gidip, soğuk suyun caydırıcılığına aldırmadan abdestimi aldım.

Nenem, ailemde bana kol kanat geren yoluma ışık olan yegane servetimdi. Babamın aç gözlülüğü, anamın tembelliği yüzünden küçük yaşımda kıt kanaat yaşadığımız bu evde kursağımızdan bir lokma geçsin diye çalışmış, tarlalarda ırgatlık yapmıştım.

Nenem daha çocukken bildiği tüm şifalı otları bana öğretmiş, derdi olana derman olmam için elinden geleni yapmıştı. Bu güzel ibadeti, küçükken ağladığım zamanlarda öğretmiş, derdimin tek dermanı Rabb'ime kavuşmam için bir yol göstermişti. O vakitten beri her zaman namazımı beş vakit kılardım.

Sıradan her insan gibi küçük umutlar besleyerek sıradan bir ölüme ulaşmak için, Rabb'imin bana bahşettiği yaşamı sürdürüyor, itiraz etmiyordum. İçimde tükenmek üzere olan korkular, çoktan küllenmiş heyecanların yanısıra hep olmasını istediğim bir dinginlik de vardı. Suskunluk, dinginliğin bir parçasıydı zaten. Geçmişe ait ufacık bir anımsama, gerçeğin içine kurmacayı da katarak hayallere dalmamama sebep oluyordu.

Namazımı kılıp çöktüğüm yerde ellerimi açıp Rabb'ime, Mustafa'ma kavuşmak için dualar ettim. Onun sıhhati için Rabb'ime yalvardım. Deniz gözlümün eline kıymık batsa, ayağı taşa takılsa benim canım yanardı.
Mustafa'm, nenemden hep duyduğum, hiç gitmediğim maviler ile örtülü bir denizdi. Neneme özelikle denizi sorardım. O, denizi anlattıkça gözlerimin önüne Mustafa'm gelirdi. Verdiği her bir bilgi ile daha çok kazınırdı hatırıma.

Başımı önüme eğmiştim âşık olunca, kimi zaman yerdeki çakıl taşlarını, kimi zaman yanımdan geçen insanları sayardım. Acı çekmeye razıydım, ölüp ölüp dirilmeye. Susamaya razıydım, ağlamaya, ağlarken titremeye. Sahtelik katmaksızın kendim olmaya, kâbuslar görmeye, kâbuslarda ölmeye. Acı çekmeden mutlu olmanın anlamı var mı? Adımlarıma yön vermeliydi aşk, düşüncelerime ise biçim.

"Acı" denilen o sinsi duygu, bir efsun ile yerleşmeli, yerleştirilmeliydi içime çıkmamacasına. Çünkü acı mutluluğun kardeşidir. Acı olmazsa mutluluk da olmaz. Deniz gözlüm, gözlerinde o efsunu taşıyordu. Yüreğimdeki dermanı olmayan bu efsun, sevdiğimin denizinde deniz kabuklarının arasında korunup saklanıyordu. Ben bile ulaşamıyordum.

Penceremin kenarındaki taşa ilişip gözlerimi semaya kaldırdım. Çocukluk yıllarımda sevdalandığım, ilk vurgun olduğum o gün, daha dün gibiydi.
Babamın acımazsızlığıyla ilk karşılaştığım o gün, saçlarımdan tutup duvara çarpmıştı. Kursağımdan geçen iki lokmanın lafını edip bunun acısını çıkarmıştı.

Daha on dördümde ahırda besledikleri hayvanın bile bir getirisinin olduğunu, benim anca yiyip ellerine baktığımı söyleyip evermek istemişlerdi. 60'ını geçmiş köyün azgın tekesine satacaklarken, nenem önce babama okkalı bir tokat vurup beni elinden almış, sonrasında köyün biraz dışındaki evine götürmüştü. Atamın sessiz kabullenişi nenemin üzerindeki topraktandı.

Evinde yaralarımı sarıp iyi etmiş bildiklerini bana öğretmişti. Nenemin evinde kaldığım zamanlarda bir gün tarlaya çalışmaya giderken elindeki tırpanı sırtına katmış tüm heybetiyle giden Mustafa'mı görmüştüm. Yüreğim o gün o tarlanın kenarında sorgusuz sualsiz seçmişti yârini.

Mavi ve Beyaz (Umut Serisi 2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin