22

137 18 16
                                    

BARTU'DAN DEVAM

Arkama bakmadan odamdan çıkmıştım arabamın anahtarını alıp kapıyı açtığım anda o iğrneç kadın ve arkadaşlarıyla karşılaştım.

''Oğlum?''
''Oğlum mu? Komik kadın...'' kulağına yaklaşıp eğildim ve kısık sesle fısıldadım ''Beni her ne kadar bu hayattan koparmaya çalışsan da emin ol ki sırf o kız için bu hayata daha çok tutunacapım... dua et ki Helin var.''

sinirle onu itip arabamı çalıştırdım. evden çıkmıştım. bir yere gidiyordum... evet? ama nereye... 

telefonumu açıp Nehir'in numarasını tuşladım. açmıyordu... lanet olsun ki açmıyordu. mesaj kısmına girdiğimde beni engellediğini gördüm. gözlerim daha da dolarken arabanın direksiyonuna eziyet ediyordum. arabayı son hıza alıp uçuruma sürdüm. göz yaşlarım gri gömleğimi delip geçerken kalbimin acısıyla saçlarımı çekiştirdim.

''NEDEN!'' diye bağırdım ''Neden bu kadar yorucu olmak zorunda ki?'' yaşım daha 18 bile değildi. neden bu kadar basit ama zor konularla uğraşıyordum ki... uçuruma yakın bir yere arabayı park ettim ve indim. son hızla uçurumun ucuna oturdum.

telefonumu cebimden çıkartıp biraz galeride dolanmaya karar verdim. neden son 9 ayda o vardı ki? sadece o. kendi fotoğrafarımda bile, neden sadece o vardı benim için. 

ne zaman benim için yaşam kaynağı olmuştu ki? ne zaman ona bu kadar kaptırmıştım kendimi? ne zaman kendini... ne zaman kendini bu kadar aşık etmişti. 

''Aşk mı?'' dedim kendi kendime mırıldanıp. dudaklarımın kenarları yukarı kıvrılırken telefonu yanıma koydum ve denize baktım. ''Anne özür dilerim... ama sanırım aşık olmuşum.'' arkaya doğru gidip yere uzandım ve gözlerimi kapattım. 

gözlerimin önüne gülüşü gelirken göz yaşlarım tekrar salınmıştı. 

''Tam bir lanetsin Nehir Yıldırım... hiçbir çözümü olmayan bir lanetsin ve bundan memnunum.''

dern bir nefes alıp kalkmıştım. sinirim harlanırken arabama binmiş ve kulübeye sürmüştüm.

-

arabadan inip klübeye gitmiştim Pelin ve Nehir birbirinin saçını örüyordu. bu hali beş yaşındaki bir bebeği anımsatırken hızlı bir şekilde telefonumu çıkardım.

''Alo! Deniz Bey?''
''Ne var?''
''Hala kararınız aynı mı? Nehir'den uzak durmamı mı istiyorsunuz?''
''Evet.''
''Peki siz bilirsiniz.''
''Ne oldu vaz mı geçeceksin?'''
''Yo siz vazgeçene kadar kızınızı dağa kaldırmayı planlıyorum da bir sorayım dedim.''
''Ne! Eğer öyle bi-''
''Görüşürüz ben de sizi seviyorum!!''

hızla çalıların içinden geçerek Nehir'in kolundan tuttum.

''Bartu... Ne? bartu?''
''Gidiyoruz.''
''Neden?''
''Kaçırıyorum seni?''
''Neden?''
''Kaplumbağa deden! çok konuşma!''

pelin arkamızdn bağırırken takmamaya çalışıyordum. nehir'İ arabaya oturttururken sorduğu soruları umursamamaya çalışıyordum. araba çalıştığında o da susmuştu.

''Sonunda sustun.''
''Beni neden götürüyorsun?''
''Baban yüzünden. sana zarar veriyormuşum dedm ki o ki zarar veriyorum neden öldürmiyim? bana yakışmaz başladığı işi bitirmemek.''
''S-sen ciddi misin?''
''Evet hatta bu  akşam Muratlar da gelecek seni öldürdükten sonra bir parçanı kavurma yapacağız. bilmiyor musun sen biz yamyamız.''
''Ciddi misin?''
''Nehir sen zekiydin ama kuzum? 3 saat önce 50.000 lira kar ettirdin şimdi ne oldu sana be kuzum?''

-

Nehir'i arabadan ndirirken dağ evinin anahtarını cebimden çıkartıyordum.

''Güzel evmiş.''
''Senin kadar olmasa da...''
''Ne?''
''Hı ne oldu?''
''Bir şey dedin zannettim de.''
''Yok ne diyeceğim.''

kapıyı açtığımda çerde oturan mmuratları gördüm.

''Vallaha kaçırmış lan! cici bacım naber?''
''İyidir Arda.''

kendimi Murat'In yanına attım.

''Evet Nehir hanım... baban vazgeçene kadar burda... bizimlesin.''

nehir şaşkın bir şekilde telefonunu çıkarmıştı.

''Ne yapıyorsun?''
''Peline konum atıyorum ve sinana da.''
''Sinan kim be?''
''Barış amcanın oğlu.''
''İyi.''

o konum atarken Murat'ın omzuna kafamı yaslamıştım.

''Yoruldum lan... kız kaçırmak ne kadar zormuş.''

murat kaşlarını çatarken bana cevap vermişti.

''Abi sen bipolar mısın?''
''Yok. neden?''
''Hiç... öyle sorayım dedim.''

-

Pelin, Nehir, Can, Murat, Arda, sinan denen lanet olsun ki yakışıklı olan ingiliz bozuntusu çocuk, berk ve tunahan ile beraber salonda sessiz sessiz oturuyorduk. üzerimdeki gömleği düzelttim ve ayağa kalktım. ellerimi çırptım ve tüm odakları üzerime topladım.

''Şimdi Deniz Yıldırım denen adamın inadı geçene kadar bu evden çıkmıyoruz tamam mı?''

can elindeki krakeri ağzına dökerken homurdandı.

''Ya yemeğimiz biterse?''

onun yanında oturan Murat, Can'ın kafasına vurup elimdeki krakerden bir tane almıştı.

''Böyle öküz gibi yemeğe devam edersen tabii ki bitecek!''
''Ya ben öküz gibi yemiyorum bir kere! ihtiyacım oldukça ve öğünlerime göre yiyorum. meselaa 5 dakika sonra 5. ara öğünümü yiyeceğim. ondan 10  dakika sonra da öğle yemeğimi yiyeceğim.''
''Oğlum ara öğün kan şekerini düzenlemek için yenilmiyor muydu? 10 dakikada bir kan şekerin mi düşüyor?''
''Evet?''

Gözlerimi devirip konuşmaya devam ettim.
''Şimdi gördüğünüz bu anahtarla kapıyı kapatacağım ve bir yere gizleyeceğim.'' kapıyı kitleyip cebime koymmuştum ''Tabii ki siz uyuduktan sonra.''

Pelin gözlerini devirirken konuşmuştu.
''Hayır yani ben Deniz Amcayı tanıyorsam, ki tanıyorum, bu tür oyunlara asla gelmez.''

nehir oturduğu yerden kafasını sallamıştı ''Kesinlikle, hadi o bu oyuna geldi biz bu kadroyla 4 güne kalmaz yamyama döneriz. hepimiz Boğa burcuymuşçasına öküz gibi yemek yiyoruz.''
''Artık biraz boğazımızı tutacaağız Nehirciğim.''

ben cümlemi bitirir bitirmez yan tarafımdan bir paket açma sesi geldi ve herkes oraya odaklandı.

''Ne bakıyorsunuz be! 5. ara öğün saatim geldi! kan şekerip düşerse ve geberirsem ne yaparsınız bensiz? ben sizi düşündüğüm için yiyorum...''

-

neredeyse akşam olmuştu. yemek yemiştik herkes öyleye otururken içeride uyuyan sinan telefonundan nehire bir şey göstermişti.

''Sen ciddi misin?''
''Ne?''

Nehir kahkaha atarken kaşlarım git gide çatılmıştı.

''Ne oldu? söyleyin de biz de gülelim?''


HAYALİM İÇİN HER ŞEY (2. nesil)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin