Bile isteye kırıp duygusal açlığınızı tatmin etmek için başka birinin gözlerinin içindeki ışığı söndürdünüz mü hiç?
Söndürmediyseniz, muhtemelen gözlerindeki gülüş çalınan kişi sizsinizdir.
Ben; kendimi aydınlatmaya yetecek ışığım yokken bana ışık saçmak isteyen birini, kendi karanlığımla boğmuştum. Hayatımda ışık olmaması, başkalarınınkini de almam anlamına gelmezdi fakat toydum... Aptaldım. Belki de hâlâ öyleyim. Sevgiye aç büyümüş biri, birileri... Ben, sen, biz... Otobüste yanında oturan birisi. Sevgiye aç büyümüş birilerini bulmak o kadar kolaydı ki, onları anlamak ise bir o kadar zor.
"Yorulmadın mı?" Hava kararmıştı ve biz hâlâ durmamıştık.
"Senin gözünde vicdan çipi yanmış bir dağ ayısı değil miyim? Ayılar yorulmaz."
Cevabına karşılık samimi bir kahkaha attığımda gözlerim kısıldı. Bu benim en ayırt edici özelliğimdi, gülerken gözlerim olması gerektiğinden daha fazla kısılır, yok olurdu. "Pekala ayı adam sadece meraktan soruyorum, ayıların çişi gelmez mi hiç? Benim geldi artık, yeter duralım bir yerde."
"Demek birbirimize yaşamsal faaliyetler konusunda şaka yapacak kadar samimileştik, vay canına!" Keyifli bir gülüş attı bana. Hemen ardından yola baktı. "Biraz ileride petrol var, durabiliriz. Biz oraya varana kadar anlat kasiyer kız, neden izledin beni? Hâlâ tatmin edici bir açıklama duyamadım."
İçten içe onu izlediğimi itiraf ettiğim için kendime fırça atıyordum. Evet, onu aylarca izledim. Neden izlemediğimi bilmediğim zamanlarda bile buna yüzsüzce devam ettim. Gördüğüm tüm sıradanlıkların ötesindeydi çünkü... İnanılmaz derecede aptaldı mesela, bir akıllı kendisi var sanıyordu. Aptal olduğunu sokak lambalarının sönmeye yüz tuttuğu vakitte anlamıştım. Uyku tutmamıştı sabaha karşı, gecenin katran siyahında şafak sökmeye hazırlanırken kulağıma kulaklık takıp gündüz vakti cıvıl cıvıl olan sokağın ıssız halini sindirmiştim içime. Issız havayı iri bedeniyle böldüğünde tüm dikkatim onda toplanmıştı. Hem bu saatte eve geldiğine inanamamış, hem de arkasındaki adamları nasıl fark etmediğini idrak edememiştim.
Belki de o, ıssız sokakta aylak adımlar atarken onun hayatını kurtarmıştım. Nasıl mı? Bay A, binaya girdikten sonra kapısına konuşlanan adamları dağıtmak için telefonumdan polis sireni açıp sesi küçük ses bombasına bağladıktan sonra pencere dibine saklanarak yapmıştım bunu. Dünya için küçük, benim için büyük bir kahramanlık girişimiydi ve alkış çalıp plaket vermeseler de o adamları oradan uzaklaştırmıştım.
"Soru sordum kasiyer kız?"
Sesiyle irkilip gülümseyerek ona döndüğümde içimden sinsi cümleler kurdum.
Sana bir şey diyeyim mi Bay A? Seni ters köşe edip o köşede öylece bırakırım. Neye uğradığına şaşırırsın.
"Benim bir adım var ve bu arabada senin suç ortağınken kasiyer değilim."
"Doğru diyorsun yürüyen ATM."
Kaşlarım sinirli bir ifadeyle çatıldığında keyifli bir kahkaha attı. "Beğenmemiş gibisin. Imm yoksa takside hayatım dememi mi daha çok sevmiştin? Sevdiysen yadırgamam, kadınlar sever beni."
"Tamam senin sürekli konuşmana alışabilirim ama rica etsem egonu susturabilir misin? Ayrıca petrole geldik," diye mırıldandım onu duymazdan gelerek. İsimlerle alıp veremediği şey neydi bu adamın? Ayrıca 'hayatım' dediğinde üzerimde kafasında canlandırdığı gibi bir etki bırakmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz
Teen FictionEsin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek için coğrafya okudu. Hayati kararlarla bu denli dalga geçmesinden midir bilmem, herkese ağzıyla gülen hayat, Esin'e o günden beri başka yerleri...