Tüm bunlar ne demek oluyor Bay A? Şu ana kadar beni görüyor muydun? Ya da yılan zihnin benimle başka bir oyuna mı yelken açtı? Eğer öyleyse bilesin... denize düşünce yılana sarılmam ben. Kelimelerle yalan söylediğini biliyorum. Gözlerinle de yalan söyleyebiliyor musun? Çünkü gözlerin ruhunun aynası ve sen sahtekar bir adamsın. Sahtekar bir adam ruhunu çoktan şeytana satmamış mıdır? Belki şeytanı haklayıp yerine kendi bile geçmiş olabilirdi.
Arabadan indiğimizden beri içten içe bu konuşmaları yaparken ona tüm her şeyimle suspus olmuştum. Benim gibi hazır cevap biri neden bu adamın karşısında muma dönerdi ki? Çünkü onunla konuşurken ruhsuz, boş bir bedene bakıyor olmam mümkündü. Onunla konuşurken kelimelerin zehrine kapılıp nefesinin panzehir olmasını dilemem mümkündü. Birkaç dakikalık sessiz yürüyüşümüzde onunla mümkün olmayacak hiçbir şeyin olmadığını fark ettim.
"Burası," dediğinde orta yükseklikte bir binanın önünde durmuştuk. Soğuk havadan ödünç bir nefes çekerek ona takip ettim. Apartman kapısı otomatik olarak açıldığında arkadaşı her kimse beyefendi beni beklemeden asansöre ilerlemişti. Kendimle sürüklediğim valizimle birlikte geride kaldım. Bana bakarak asansörün gelmesini bekliyordu. Nefes nefese yanına ulaştığımda söylendim. "Ne acelen var? Atlı mı kovalıyor?"
"Kendimi duşa atmak istiyorum." Ela gözleri sönük bakıyordu. Yorgunluğu gözlerinden okunmasına rağmen tuhaf bir enerjisi vardı. Hatta o enerji hiç bitmiyordu.
"Hiç heveslenme önce ben gireceğim," dedim kollarımı kavuşturup önüme dönerken.
Fakat yüzüne yerleşen çarpık sırıtmayı kaçırmadım. Elini önümdeki duvara yaslayarak bana baktı. "Acelen varsa birlikte de alabiliriz."
Gözlerime yerleşen öfkeyle ona dönüp omuzlarından ittirdim. "Hiç utanma yok mu sen de?"
Beni bırakıp asansöre binerken kahkaha attı. "Babaanne? Sen misin?"
Hemen ardından asansöre yerleştiğimde gülmeye devam ediyordu. "Hiç utanma yok ben de. Ne kadar tahammül edeceksin bu utanmaz adama?"
"Evlat olsan sevmezdim seni utanmaz adam."
Gözlerindeki keyifli ifade solup giderken sesi kısıldı. Gülüşü yerini buruk bir tebessüme bırakmıştı. "Doğru diyorsun. Evlat oldum, sevmediler."
O an gözlerinde gördüğüm ifade, ya da tam anlamıyla yeri doldurulmayacak bir boşluk... her neyse o şey, kalbimin üzerine küçük bir iğneyle ince ince dokunup sızlayan deliklerden içeriye işlemişti. Gözlerinde gördüğüm şey bendim. "Bu sana ilk doğrum değil." Bakışları kalbimi sendeletse de bunu göstermekten kaçındım ve yüzüme umursamaz bir ifade yerleştirdim.
"Sen ve doğruların..." Asansörden inmiştik ve önümden ilerliyordu.
"Çok yaman bir çelişkinin içindeyiz Aksel Erez," diye fısıldadım arkasından. "Senin yanlışlarının benim doğrularımı götürmesinden korkuyorum."
Arkasını dönüp bana bakmasını bekliyordum ama yapmadı. "Korkmakta haklısın çünkü sana söyleyeceğim üçüncü yalan tüm doğrularını götürebilir."
Aksel'in ÖSYM ile bir ilişkisi var mıydı bilmiyorum ama sınav gibi adamdı. Ağır bir sınav...
Koridorda ilerlemeyi bırakıp bir kapının önünde durduğunda ona yetişmeyi başarmıştım. Kapı açıldı ve kapıyı açan kız Aksel'in boynuna atladı. "Sonunda!"
Esmerdi ve yoğun kıvırcık saçları vardı. Çene hizasında kısacık kesilmişti ve ciddi anlamda güzel bir kadındı.
Kıskanç bakışlarla kızı incelemeyi bırakıp Aksel'in boynundaki ellerine baktım. Onlar sarılırken kalbim ezilip burkuldu ama kimsenin umurunda olmadı. Beni sevgilisinin evine mi getirmişti? Eğer öyleyse hiç durmadan giderdim buradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz
Teen FictionEsin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek için coğrafya okudu. Hayati kararlarla bu denli dalga geçmesinden midir bilmem, herkese ağzıyla gülen hayat, Esin'e o günden beri başka yerleri...