Ayrılıklardan korktuğu için yaşanılacaklara defalarca rötar yapabiliyor insan. Kalbimin en kuytu köşesinde bir yerde, hapsini döven bir şey onu yok saydığımı hatırlatmak istercesine yumrukluyordu beni. Ertelediklerimi yüzüme vuruyordu. 'Bu kaçıncı rötar?' diyordu adeta. Öyle bir zaman dilimine sıkışıp kalmıştım.
"Küçük dolandırıcı seni."
Bay A'nın sesiyle kafamın içinde yaptığım rötarlara son verdim ve ters bir bakışla ona döndüm. "Ne zamandan beri peşimdeydin?"
"Uyuyormuş numarası yaptığını anladığımdan beri. Ne karıştırdığını görmek için uyuduğuma inandırdım ve sadece izledim," dedi takdir ediyormuş gibi bir sesle. "Bu kadar erken bir şeyler kapacağını tahmin edemezdim," diye devam etti.
Kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çatılırken gözlerimi kıstım. "Sana anlattım! Seni dolandırmak gibi bir niyetim yoktu. Sadece bu uğursuz yolculuğu daha erken bitirmek istedim." Sona doğru sesim kısıldı ve bir an duraksadım. "Her ikimiz içinde." Cümlemi, yutkunarak noktalamıştım.
Dahice bir şey bulmuş gibi parmağını şıklattı. "Tam ne zaman olduğunu çözemedim ama utanınca, sıkılınca, zor durumda kalınca o anlardan birinde cümleni yutkunarak bölüyorsun."
Bakışlarını dudaklarıma odaklamış olması dikkatimi alt üst ediyordu. Üstelik o, bu tespiti yaparken tekrar yutkunmuştum. Tam anlamıyla ahmaktım, eline koz verip duruyordum.
"Paranı al ve beni müsait bir yerde indir, yoluma bakacağım."
"Seni alıp yoluma bakamıyor muyum?" Söylediği şeyle birlikte kafamı hızlı bir refleksle ona çevirdiğimde muzip gülüşüyle karşılaştım.
"Artık böyle bir seçeneğin yok, şimdi sağa çekebilir misin?" O ne derse aksini söylemeye daima hazırdım. Cevap vermeden bir saniyeliğine yüzüme baktığında göz devirerek karşılık verdim. Ani bir hareketle arabayı sarstı ve sağa çekerek durdu. Beklemediğim için irkilmiştim.
"Seçim senin yıldız tozu, eğer yola benimle devam edersen başına gelebilmesi muhtemel küçük felaketlerden sorumlu değilim."
Kaşlarım kıvrak bir şekil alıp çatılırken şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. "Küçük felaketleri biraz açar mısın?"
Elmacık kemiği keyifli bir ifadeyle yukarı kıvrıldığında gözlerini gözlerimden ayırmadı. "Mesela bu küçük bir felaket," derken alev almış ela gözleri, aralanmış dudaklarıma odaklandı. "Öp ve kurtul hadi." Kelimelerine öldürücü bir baskı uyguladığında bir rüyadan uyanır gibi sarsıldım ve yataktan düşmüşüm gibi bir hisle kendime geldim.
"Başıma gelmiş en büyük felaket sensin!" Sesimi yükseltmemin sebebi sinirimle duygularımı bastırma içgüdümden başka bir şey değildi. Hışımlı bir tavırla arabadan indiğimde güldüğünü gördüm. "Neye gülüyorsun?"
"Kendinden kaçma çabana." O da beni taklit ederek arabadan indiğinde ters bir bakış attım ve ağır adımlarla yürümeye başladım. "Kendinden kaçmaya çalışırken bile bana geldiğinin farkında değilsin sen," arkamdan yürüdüğünü hissedebiliyordum ama dönmedim. Yürümeye devam ettiğimde keyifli bir kahkaha attı ve sesini yükselterek tekrar konuştu. "Kendinden kaçıp kaçıp bana geliyorsun sen! Hadi dönüp inkar etsene."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz
Teen FictionEsin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek için coğrafya okudu. Hayati kararlarla bu denli dalga geçmesinden midir bilmem, herkese ağzıyla gülen hayat, Esin'e o günden beri başka yerleri...